30.5.15

Run All Night / Gece Takibi



Bir zamanlar Mezar Kazıcı olarak bilinen Brooklyn mafyası ve tanınmış tetikçi Jimmy Conlon (Liam Neeson) hayatının zor bir dönemindedir.

Uzun süredir mafya babası Shawn Maguire’ın (Ed Harris) en iyi dostu olan Jimmy artık 55 yaşındadır ve geçmişindeki günahları ve de 30 yıldır kendisinin bir adım gerisinde olan azimli polis dedektifi (Vincent D’Onofrio) peşini bırakmamaktadır.

Son zamanlarda, Jimmy’nin teselli bulabildiği adeta tek yer, viski bardağının dibidir.
Fakat Jimmy’nin görüşmediği oğlu Mike (Joel Kinnaman) hedef haline geldiğinde, Jimmy’nin seçtiği suç ailesi ile uzun zaman önce terk ettiği kendi ailesi arasında bir tercih yapması gerekir.

Mike kaçıştayken, Jimmy’nin geçmişteki hataları için belki de tek kefareti, oğlunu kendisini bekleyen kesin sondan kurtarmaktır.

Artık güvenli hiçbir yer olmadığı için, Jimmy’nin tam olarak kime sadık kalacağını çözmek ve nihayet doğru kararları verip veremeyeceğini görmek için bir gecesi vardır.

Run All Night / Gece Takibi'nin başrollerini Liam Neeson, Joel Kinnaman (“The Girl with the Dragon Tattoo”), Vincent D’Onofrio (“The Judge”), Oscar adayı Nick Nolte (“Warrior”, “Affliction”, “Prince of Tides”), Bruce McGill (“Ride Along”), Genesis Rodriguez (“Identity Thief”) ve Oscarlı Common (“Selma”) ile Ed Harris paylaşıyor.
Oyuncu kadrosunda, ayrıca, Boyd Holbrook (HBO yapımı “Behind the Candelabra”) ve Holt McCallany (“Gangster Squad”) yer alıyor.


Collet-Serra’nın yönettiği filmin senaryosu Brad Ingelsby’ye (“Out of the Furnace”) ait.
Filmin yapımcılığını Roy Lee (“The Departed”), Brooklyn Weaver (“Out of the Furnace”ın yönetici yapımcısı) ve Michael Tadross (“Gangster Squad”, “Sherlock Holmes”); yönetici yapımcılığını ise John Powers Middleton (TV dizisi “Bates Motel”) ve Collet-Serra gerçekleştirdi.

Filmin kamera arkası ekibi görüntü yönetiminde Martin Ruhe (“The American”), yapım tasarımında Sharon Seymour (“Argo”), kurguda Dirk Westervelt (“Journey to the Center of the Earth”) ve kostüm tasarımında Catherine Marie Thomas’tan (“The Heat”) oluşuyor.
Filmin müziği Tom Holkenborg’un (Junkie XL) (“300: Rise of An Empire”) imzasını taşıyor.



YAPIM HAKKINDA

Babaların Günahları

JİMMY
Hayatımda korkunç şeyler yaptım. Bağışlanmamın asla mümkün olmadığı şeyler. Uzun süre önce, yaptığım şeyler için ödeme yapmam gereken gece nihayet geldiğinde karşı çıkmamaya karar vermiştim… Ama gece planlandığı gibi gitmedi. Ve sadece benim için gelmediler.

Mafya tetikçisi Jimmy Conlon pişmanlık dolu bir hayat yaşamış, asla geri alamayacağı pek çok şey yapmıştır.
Anlık kararlar uyanık olduğu saatlerle kalmayıp rüyalarında da peşini bırakmamış, öyle ya da böyle, dönüp dolaşıp onu… daha da kötüsü, sevdiklerini incitmeye gelmiştir.
Ve bu gece, saliselik tek bir karar onun hayatı boyunca kaçmasına yol açacaktır.


“Run All Night/Gece Takibi”nde, Liam Neeson tek bir gece boyunca oğlunu korumak için mafya babası eski patronuyla kapışmak zorunda kalan Conlon’ı canlandırıyor.
Bunu yaparken de, kanunun her iki cephesinde de şehrin en aranan adamı olarak aksiyon yüklü bir kovalamacayı başlatıyor.

“Hikayenin bir yandan aksiyon doluyken, bir yandan da hem kardeş gibi olan iki adam arasındaki ilişkiyi hem de yıllar önce olmuş şeyler için oğluyla arasını düzeltmeye çalışan bir babayı incelemesi çok hoşuma gitti. Girift ve zengin bir hikayeydi; heyecan, sürpriz ve ‘acaba’larla doluydu” diyor Neeson ve ekliyor: “Acaba Jimmy şöyle yapmak yerine böyle yapsaydı ne olurdu? Ama bu zaten hepimizin hayat hikayesi, öyle değil mi?”

Neeson bir kez daha “bir kardeş gibi” diye tanımladığı yönetmen Jaume Collet-Serra’yla çalıştı.
Aktör, yönetmen için “aksiyon filmlerini senfoni gibi görüyor” diyor.


Collet-Serra ise şunları söylüyor: “Okuduğum en iyi senaryolardan biriydi. Her bir sözcük hayat buldu. Babaların günahlarının oğullarının peşine düştüğü ana hikaye dikkat çekiciydi ve karakterler de ruh doluydu.” Yönetmen Jimmy rolü için anında Neeson’ı hayal ettiğini sözlerine ekliyor: “Kafa yormaya gerek yoktu. Liam zaten çok geniş bir yelpazeye sahip; ayrıca, oğulları var. Hikayeyle bambaşka bir düzeyde bağ kuracağını biliyordum.”

Neeson senaryonun kendisi için çok daha derin bir anlamı olduğunu itiraf ediyor çünkü onun oğulları da hayatta kendi yol ayırımına gelmiş yaştalar. “Onların sevgisini ya da güvenini kaybetmeyi hayal bile edemiyorum; ve bunları geri kazanmak için —ne pahasına olursa olsun— her şeyi yapmaya istekli olmayı anlayabiliyorum.”


Collet-Serra, kaçış dolu gecenin dönüm noktaları ve sürprizleri içinde, Ed Harris’i mafya babası Shawn Maguire olarak gördü. Maguire da kendi oğlunu koruyacak ve varıyla yoğuyla Conlon’ın peşine düşecektir.
 “Ed’in rol için mükemmel olduğunu düşündüm” diyor Collet-Serra ve ekliyor: “Muhteşem bir aktör ve korku uyandırmayı biliyor. Hem o hem Liam güçlü bir karizmaya sahipler; ve beraberce gerek dramayı gerek aksiyonu gerçekten pekiştirdiler. İkisinin bir araya gelişi filme gerçek bir güç kattı.”

Bu cezalandırma, pişmanlıklar ve kefaret öyküsüne ilgi duyan Harris, Collet-Serra ve Neeson’la çalışmaya istekliydi. “Onlara katılmamı istedikleri için memnun oldum; eğlenceli olacağını düşündüm. Sıkışıp kaldıkları çılgın gecede heyecan var ama yakınlaşma da var. Jaume aksiyonu duyguyla örmeyi iyi biliyor. Ayrıca, Liam’a büyük hayranlık duyarım. Dolayısıyla, her yönüyle cazip bir projeydi.”

Yapımcı Roy Lee de hikayeyi ve yaratıcı karışımı heyecan verici buldu. “Beni daha en başından avucuna aldı. Saliselik bir olay domino taşlarını harekete geçiriyor ve hayatta kalmak için bir ölüm-kalım takibi başlıyor… o veya bu şekilde, şafak sökmeden önce, kovalamaca bir sonuca ulaşacak. Jaume kovalamacanın ustası; Ed ve Liam ise sert adam olmakta ustalar.”


Senaryo Lee’ye senarist Brad Ingelsby’nin menajeri olan yapımcı Brooklyn Weaver aracılığıyla geldi. Weaver şunları söylüyor: “Brad’in destancı bir temasallıkla hayat verdiği, duygusal açıdan güçlü karakterler ve serüvenleri kesinlikle aklımı başımdan aldı. Dördüncü sayfada tüylerim diken diken oldu ve on birinci sayfada filmi yapmak istediğimi biliyordum. Sayfaları durmaksızın çevirmemi sağlayan bu müthiş aksiyonun ortasında babalar ve oğulların girift, iç içe dokunmuş hikayesiyle gerçekten bağ kurdum. Brad’in senaryosunun Jaume, Liam ve diğer müthiş oyuncularla emin ellerde olduğunu biliyordum.”

Ingelsby ölümcül ihtilafı mafyanın kasvetli fonuna oturtmak isteme nedenini şöyle açıklıyor: “O dünya her zaman ilgimi çekmiştir; özellikle, aradan yıllar geçtikten sonra, bu adamların gençken yaptıkları seçimlerin yansımalarının ve eylemlerinin nihayetinde tüm ağırlığıyla karşılarına çıktığı bu dönemdeki bakış açıları.”
Yapımcı Michael Tadross da mafya öğesine aynı ölçüde ilgi duyduğunu vurguluyor: “Bu hikayeleri seviyorum çünkü sadakati, ve özellikle bu filmde, hayatınızda verdiğiniz kararların ailenizi gerçekten nasıl etkilediğini işliyorlar. Geçmişinizden kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız.”

Fakat belki, sadece belki, ikinci bir şansınız olabilir.
Collet-Serra, “Çoğu insan en az bir kez hayatlarındaki yanlışları düzeltebilmek için bir fırsat dilerler. Kendini affettirmek için hakiki bir fırsat bulmak çok cazip ve bununla herkes özdeşleşebilir” diyor.
Ama Jimmy’nin kendini affettirmek, oğlunun artık ondan nefret etmemesini sağlamak için tek bir şansı vardır. Yaşamak için tek şansı…ve bunu başarmak için tek bir gecesi.



Kısasa Kısas

SHAWN: Seni kimsenin taktığı yok. Bugüne dek seni
umursayan tek kişi benim… ve bu da bir saat önce bitti.

JIMMY: Onu almana izin vermeyeceğim, Shawn.

SHAWN: Seçim hakkın yok. Varımla yoğumla oğlunun
peşindeyim, Jimmy.

Kan bağı çok önemli olabilir ama mafya bağları her şeyden daha kalıcıdır. Jimmy cesetlerin nerede olduğunu bilmektedir çünkü onları oraya kendisi koymuştur.
Fakat sırlarının bir bedeli vardır.
Neeson canlandırdığı karakter için şunları söylüyor: “Jimmy çok farklı ahlaki kurallara ve değer yargılarına sıkı sıkıya bağlı olan bir grubun üyesi. Bu grupta sadakat her şey demek. Ve işte Jimmy’nin en büyük çatışması burada yatıyor —ve başını derde sokuyor. İş o noktaya gelince, kimi seçecek?”

Collet-Serra ise, “Liam elbette daha önce de babayı oynadı ama bence bu karakterin farkı sadece evladını korumak ya da kurtarmakla değil, baba sıfatını yeniden kazanmakla ilgili oluşu. Baba olan herkes için bu sıfatı kaybetmenin ne kadar yürek burkucu olduğunu ve durumu tersine çevirmek için her şeyi yapacağını tahmin edebiliyorum” diyor.


Patronunun isteğiyle yaptığı pek çok şey yüzünden ailesiyle arası bozulan Jimmy, Noel’de Brooklyn’de ısıtması olmayan, mezbele gibi bir dairede tek başınadır.
“Jimmy çoktan kapanmış bir döneme ait gibi yaşıyor. Artık kendine yer olmayan bir dünyada hayatta kalma mücadelesi veriyor” diyor Neeson ve ekliyor: “İşi için her şeyden vazgeçmiş ve kendisine kalan tek şey pişmanlıkları. Artık aile diyebileceği tek kişi Shawn. Yardıma ihtiyacı olduğunda, mesela yakıt faturasını ödemek için para gerektiğinde, başvurduğu kişi o. Jimmy’nin sırtını dayadığı kişi o.”

Ingelsby bunu şöyle açıklıyor: “Eskiden çok güçlü bir konumda olup da şimdi o konumda olmadığı halde o çevrede bulunan birini oynamanın ilginç bir dinamik olacağın düşündüm. Bir zamanlar kendisinden korkan adamlar artık onu ciddiye almayıp alay ediyorlar.”

Jimmy artık Shawn’un tetikçisi olmasa da, söz konusu adamların mesafelerini korumaları gerekmektedir çünkü Shawn eski adamını hâlâ kollamaktadır.

 “Jimmy kendisine kendi ailesinden daha çok aile gibi olan bu suç ailesine sadık kalmayı seçerek ağır bir yükün altına girmiş. Böylesi bir karanlığı oğlundan uzak tutmaya çalışması çok onurlu bir davranış. Dolayısıyla, gerçek bir açmazın içinde” diyen Collet-Serra, şöyle devam ediyor: “Daha ilk gün, ilk kayıtta, Liam tüm bunları karakterine yansıttı. Benim onunla deneyimim birlikte yaptığımız tüm filmlerde bu şekilde oldu. Olağanüstü bir aktör; onunla çalışmak her zaman bir zevk.”


Orduda gizli operasyonlarda görevli bir subay olarak öldürmek üzere eğitilmiş olan Jimmy, evine geri döndüğünde işler yolunda gitmeyince iyi yapmayı bildiği şeye geri döner.
Neeson’a göre, “Görüp geçirdiği ve yapmış olduğu onca şey yüzünden, başkalarının yapamayacağı şeyleri yapabildiği için, suç ailesinin kirli işlerini halletmiş. Birkaç yıldır küme düşmüş olsa da, oyundan çıkmış değil. Sadece Vietnam değil, New York’un beton cangılında da ölüm kalım meseleleriyle iç içe bir hayat yaşamış; dolayısıyla, neticede hayatta kalmak için ne yapması gerektiğini biliyor. O bir hayatta kalma uzmanı.”

Jimmy’nin patronu Shawn Maguire da Batı yakasında İrlanda mafyasından geriye kalmış Westie’leri yöneten bir diğer hayatta kalma uzmanıdır.
Harris şu gözlemde bulunuyor: “1970’lerde, Hell’s Kitchen bölgesini yöneten Westie’ler gerçekten kötü, vahşi ve uyuşturucu bağımlısı tiplerdi; bu adamların çoğu ya ölmüş ya parmaklıkların arkasında. Jimmy gibi, Shawn da hapse ya da mezara girmemeyi başarmış. Shawn çetin ceviz bir adam.”
Fakat ikilinin hayatta kalma becerileri dışında da ortak noktaları vardır: Arkadaştırlar, geçmişleri yüzünden kaçınılmaz bir şekilde birbirleriyle bağlantılıdırlar —çıktıkları kızlardan öldürdükleri adamlara kadar.

 Collet-Serra şunu kaydediyor: “Jimmy ile patronu arasındaki ilişkiyi oturtmak ve aralarındaki bağı gerçekten hissettirmek çok önemliydi. Böylece, ilişkileri ve sadakatlerinin sınanışı daha etkili olacaktı. Ed bu acı tatlı yolculukta ikilinin çok yakın dostluklarını ve en şiddetli düşmanlıklarını yansıtmakta harika bir iş çıkardı.”


Neeson, Harris’le çalışmaktan büyük heyecan ve mutluluk duyduğunu dile getirdikten sonra, rol arkadaşı için, “Ed Harris’le çalışma fırsatı bulmuşsanız bunu kaçırmazsınız. Ed efsanevi bir aktör. Bu yoğun sahnelerde onunla oynamak olağanüstüydü” diyor.

Harris’e göre de, “Jimmy ve Shawn’un çok zengin bir hikayesi var; birbirlerine çok yakından bağlılar; ve bu yüzden, oğullarının kaderi de öyle. Bunu Liam’la irdelemek ilginçti. Jimmy daha ilk günlerden beri Shawn’un adamı, gerçekten en iyi dostu. Şimdi, Jimmy kötü durumda ve Shawn da ona yardım etmeye çalışıyor. Bu durum hikayede pek çok katman yaratıyor. İki adam, sonunda çitin farklı taraflarında yer alsa da, birbirlerini hakikaten önemsiyorlar.”

Film iki aktörün birlikte çalışmak için buldukları ilk fırsattı. Gerçi Harris o dönemde Broadway’de haftada sekiz gösteriye çıkıyordu ama yapımcılar çalışma programını onunkine uyacak şekilde yeniden düzenlediler. “Bu, Ed’i ne kadar istediğimizin, ve bu filmi yapmayı ne kadar çok istediğimizin bir göstergesiydi” diyor Collet-Serra ve ekliyor: “Onun dayanıklılığına hayranım.”

Tadross şöyle hatırlıyor: “Onu tiyatroya polis eskortuyla alelacele gönderiyorduk; gösteriye zamanında yetişmesi için ne gerekirse yaptık. Ed tüm çekimler boyunca sabah akşam çalıştı. Müthiş bir profesyonel ve inanılmaz bir aktör.”


Harris ise, “Buna değdi. Yaptığımız iş hakkında çok iyi şeyler hissediyorum” diyor.
İnişli çıkışlı geçmişlerinin yanı sıra, babalık içgüdüleri de Jimmy ile Shawn arasındaki diğer ortak yöndür. Ve bu içgüdü, korkunç bir gecede oğullarının farkında olmadan yollarının kesişmesiyle, birbirlerine duydukları yoğun sadakatle çatışır. Jimmy ve Shawn’un oğulları aynı şehirde ve aynı iş kolunun içinde büyümüş olsalar da, birbirlerinden olabildiğince farklıdırlar.

Jimmy’nin oğlu Mike Conlon’ı Joel Kinnaman canlandırdı. Babası tarafından yıllar önce terk edildiğinden beri, Mike babasıyla ya da onun iş koluyla ilgili hiçbir şey duymak istememektedir. Profesyonel boksörlük denemesi başarısız olduğundan, eşini ve iki çocuğunu geçindirmek için inşaat işlerinin yanı sıra, limuzin sürücülüğü de yapmaktadır.

Kinnaman, Mike’ı, “babasının yaşam biçiminin bir diğer zayiatı” olarak niteliyor ve, “Jimmy oğlu daha beş yaşındayken yürüyüp gittiği için, Mike hayatı boyunca babasının olmadığı her şey olmaya çalışmış” diyor. Mike son beş yılda babasını sadece annesinin cenazesinde görmüştür; ve Jimmy oraya bile sarhoş bir şekilde gelmiştir. Bunun öncesinde, saklanacak bir yere ihtiyacı olduğunda oğluyla temasa geçmiştir. “Jimmy hiçbir şekilde bir baba figürü olmamış. Bu yüzden de, Mike babalık rolünü çok ciddiye alıyor. Böylesine çok çalışmasının nedeni bu; kendisinin her şeyi olan ailesini geçindirme gayreti içinde. Yaşam amacı bu” diyor Kinnaman.


Aktör bir süredir Collet-Serra’nın radarındaydı. “Joel’in hayranıydım ve ekibe katılmasına çok sevindim. Pek çok açıdan güçlü bir oyuncu —zihinsel, fiziksel ve duygusal olarak; ve tüm bunları karakterine yansıttı. O ve Liam anında bağ kurdular.”

Kinnaman ve Neeson perdede baba oğlu canlandırmanın kamera arkasında da yakınlaşmalarına fırsat tanıdığı konusunda hemfikirler.
Kinnaman, “Onu her zaman örnek aldım, dolayısıyla bu çok özel bir fırsattı. Liam’la karşılıklı oynamak çok büyük bir onurdu. Şimdiye dek o kadar unutulmaz performansları var ki” diyor.

Neeson’ın yorumu ise şöyle: “Joel’le çalışmak müthişti. Harika bir ekip oluşturduk ve bu kırık baba-oğul ilişkisinin duygusal labirentinde yolumuzu beraberce keşfettik. Jimmy ve Mike birden bire birbirlerine güvenmeleri gereken bir durumun içine itiliyorlar, ama Mike babasına nasıl güveneceğini bilmiyor.”
İlişkileri öylesine gergindir ki Jimmy oğlunun karısıyla ve torunlarıyla hiç tanışmamıştır; oysa onlar da bu çatışmanın içine çekilmişlerdir.

Mike’ın hamile eşi Gabriela Conlon’ı canlandıran Genesis Rodriguez, karakter için, “Çok aklı başında ve destekleyici bir eş. Kocasının iyi bir baba olmak isteyen acı çekmiş bir evlat olduğunu herkesten iyi anlıyor. Gabriela ve iki kızı Mike’ın her zaman yokluğunu hissettiği aileyi oluşturuyor.”


Rodriguez özellikle de bir aksiyon filmindeki bu rolün kendisi için farklı olduğunu da itiraf ediyor: “Daha önce hiç anneyi, yani başka insanları kendi önüne koyması gereken birini canlandırmadım. Sahte karın belinize takıldığında kendinizi çok daha kırılgan hissediyorsunuz; ağırlığı hissediyorsunuz ve koşmanız gerektiğinde bu ağırlık sizi aşağı çekiyor.”

“Genesis harika” diyor Kinnaman ve ekliyor: “Gabriela’ya gerçekten yırtıcı ve anaç bir enerji kattı. Ve bunu özellikle Gabriela ile Mike’ın anlaşamadığı sahnelerde yaptı. Mike’ın ailesini korumak için neden kavga ettiğini görebiliyorsunuz ama Gabriela’nın da kocasını koruduğunu biliyorsunuz.”

 “Joel’in görünürün altında sürekli devam eden bir iç monoloğu var ki bununla çalışmak harikaydı” diyor Rodriguez.

Mike’ın iyi bir baba figürü olmaktaki kararlılığı spor salonundaki gençlere de uzanır; özellikle de, akıl hocalığı yaptığı, “Bacak” takma adlı genç boksör Curtis Banks’e (Aubrey Omari Joseph).
Mike’ın kendi kavgası sırasında, gecenin tehlikeli olaylarından Bacak’ı da koruması gerekmektedir. Kinnaman, rolüne hazırlanmak için, üç ay boyunca profesyonel boksörlerden ders aldı.
Yapımcı Mike Tadross bu konuda şunu paylaşıyor: “Boksta gerçekten iyiydi, hemen öğrendi. Çevresindeki profesyonel boksörler bana, ‘Bu çocuk gerçekten boks yapabiliyor’ dediler.”


Kinnaman ise eğitimlerden zevk aldığını belirtiyor: “Boks yapmak Mike’ın derinlerde yatan öfkesini gerçek anlamda gösteriyor; ayrıca ona fiziksellik katıp, ölümcül olabileceğinin ipuçlarını veriyor. Babasının şiddet dolu yaşamının bir parçası olmak istememiş ama bir bakıma o da duygularını şiddet aracılığıyla boşaltıyor.”

Jimmy ve Shawn’un oğulları kendilerine farklı yollar seçmiş olsalar da, Danny Maguire’ın kendince meseleleri vardır.
Shawn’un izinden gidip aynı işe girebilirdi, ama babasıyla arasında gitgide büyüyen felsefi ve duygusal bir uçurum, Arnavut uyuşturucu tacirleriyle yatağa girmesiyle son raddeye gelir.
Uyuşturucu ticaretinden olabildiğince uzak durmak isteyen babasının aksine, Danny babasının yasal işi olan bar işletmeciliğinden memnun değildir.
Danny’yi canlandıran Boyd Holbrook, karakteri için şunları söylüyor: “Danny ve Mike yin ve yang’ler. Mike düzgün bir adam; bir ailesi, namuslu bir işi var. Danny ise bir an önce parayı vurmak istiyor. Olabildiğince yanlış hırslara sahip. Babasının istediği noktaya ulaşmak için kanıtlaması gereken çok şey var.”

Hakkında pek çok şey duyduğu bir baba. “Onun kafasında, babası çok büyük bir adam olduğu için onun mertebesine ulaşmak istiyor. Hep ona yetişmeye, kendini ve varlığını hissettirmeye, bir şekilde, babasının çağdaş versiyonu olmaya çalışmış” diyor aktör.


Harris’in yorumu ise şöyle: “Shawn’un oğlu biraz kapalı bir kutu. Bence Danny, Shawn’un olduğunu sandığı ya da olmasını dilediği kişiyi taklit etmek istiyor; belli düzeyde oldukça deli olan hunhar kanunsuzlar gibi. Danny, Shawn’un iş anlaşmalarında daha pervasız ve cüretkar olmasını arzu ediyor.”

Danny’nin kendisini babasına kanıtlamaktaki, Mike’ın ise kendi babasından uzak kalmaktaki kararlılığı iki genç adamın yollarını kesiştirir: Bir gece Mike farkında olmadan Danny’yle bağlantılı uyuşturucu tacirlerinin şoförlüğünü yapar.
Mike bunun sonucunda Danny’nin başını yakabilecek bir cinayete tanıklık eder ve o an itibariyle tüm hayatı değişir.
Brooklyn Weaver, “Daha ilk toplantımızdan itibaren, Jaume’un teorisi bu bir gecenin Mike’ın tüm gidişatının anahtarı olması yönündeydi” diyor.

Bunu fark etsin etmesin, bundan hoşlansın ya da hoşlanmasın, Mike babasının yardımına ihtiyaç duymaktadır.
Kinnaman’a göre, “Mike babasına olan duyguları yüzünden ilk başta bu yardımı kabul etmeye isteksiz, ama bu durumdan çıkmasına yardım edebilecek tek kişinin babası olduğu da aşikar. Dolayısıyla, zoraki olarak bir araya geliyorlar.”
Collet-Serra ise şunu ekliyor: “Büyük resme bakarsak, eğer bu gece yaşanmasaydı, Mike eksik kalırdı. Bu gece yaşanmalı ki babasıyla yeniden bağ kurabilsin; böylece kendisi elinden gelen en mükemmel baba olabilir.”


Oğluna yardım etmek için, Jimmy silahının tozunu almalı ve onu yine kullanmalıdır. Elbette, bunu yaptığı anda hem mafya hem polis peşine takılır.
“Baba oğul kanun güçlerinden ve Westie çetesinden kaçmaya çalışırken hem bir aradalar hem de değiller; bu durum aralarında hoş bir gerilim oluşturuyor” diyor Neeson.

Otuz yıldır Jimmy’yi içeri tıkmaya çalışan ve belki de nihayet bu fırsatı yakalayabilecek  olan dedektif John Harding’i Vincent D’Onofrio canlandırdı.
Harris’i sahnede izlemek için tiyatroda saatler geçiren D’Onofrio, “Liam ve Ed’le New York tarzı bir drama-aksiyonda yer almayı gerçekten istedim” diyor ve ekliyor: “Harding, Jimmy’yle çalkantılı bir geçmişi olan bir New York polisi. Jimmy’nin kaç kişiyi infaz ettiğini asla kanıtlayamamış ve bunu hâlâ saplantı yapıyor. Aradan çok ama çok uzun yıllar geçmesine rağmen, yeniden karşılaştıklarında, Harding’in aklına gelen ilk şey bu. Bu gecenin nihayet Jimmy Conlon’ı mıhlayacağı gece olduğuna inanıyor.”

Tabi onu yakalayabilirse.
Neeson bu konuda şunları söylüyor: “Harding sadece adaleti değil, Jimmy’nin vicdanını da temsil ediyor. Jimmy öldürdüğü insanları kafasından atamıyor, yüzleri gözünün önüne geliyor; ve kendini bu yükten arındırmak istiyor. Bunca zamandan sonra nihayet bunu başarabileceği bir noktaya gelmek için bu geceyi atlatması lazım.”

Fakat Jimmy’nin hakikaten endişelenmesini gerektiren kişi, onun ve oğlunun izini sürmesi için Shawn’un çağırdığı kişi olan Andrew Price’dır. O yeni nesil bir infazcıdır ve Jimmy’nin asla olmadığı kadar soğuk ve acımasızdır.


Collet-Serra, Price’ı “Bir kez serbest bıraktığınızda durduramadığınız bir canavar” olarak niteliyor ve, “O gelecek nesil bir tetikçi. Hiç kimseyle ya da hiçbir şeyle ittifakı yok; tabi para dışında. O, mafyanın yeni yöntemini temsil ediyor: Her şeyin bir bilançosu var” diyor.
Shawn, Price’a ulaştığında, bilanço Jimmy ile Mike’ı ortadan kaldırmak oluyor. Her ne olursa olsun. Harris, “Jimmy de Shawn da bunun tek bir şekilde bitebileceğini biliyor. İçinde yaşadıkları dünyanın sokak kanunu böyle” diyor.
Jimmy’nin ifadesiyle, “Hepimiz ölene dek” durmayacak olan suikastçı Price rolünü canlandıran Common, şunları söylüyor: “Liam Neeson’la aynı filmde olmak ve onun çağdaş bir dengini canlandırmak çok havalıydı. Bu adam birinin gözlerinin içine bakıp, kafalarına kurşunu sıkıyor ve ‘iş tamam’ diyerek yoluna devam ediyor. Price’ın bir üstünlüğü var; biraz rahatsız biri ama çok zeki, azimli ve hareketleri çok ölçülüp biçilmiş. Avının peşinde ve onlara hakim. Böyle bir şeyi oynamak heyecan vericiydi.”
Collet-Serra ilk toplantılarını hatırlıyor. “Common gerçekten çok hoş bir insan. Böyle biriyken, içerisinden bir yerden çok sert, korkutucu ve bitmez enerjiye sahip bir kötü adamı çıkartıp oynayabilmesi oyunculuğunun gücünü gösteriyor.”


Common, bu rol için, başka herkesinkinden farklı bir beden dili yaratmak ve silah becerileri geliştirmek için dublör koordinatörleriyle çalıştı.
“Liam Neeson’ın canlandırdığı bir karakterin peşindeki kişiyle ilgili beklentileri kesinlikle karşıladı ki bu kolay bir şey değildir” diyor Collet-Serra gülümseyerek.

Oyuncu kadrosunu tamamlayan diğer isimler ve rolleri ise şöyle sıralanabilir: Shawn’un danışmanı Pat Mullen rolünde Bruce McGill; koruması Frank rolünde Holt McCallany; ve karısı Rose Maguire rolünde Patricia Kalember.
Filmde Nick Nolte de Jimmy’nin nadiren görüştüğü erkek kardeşi Eddie rolünde kilit bir sahnede konuk oyuncu olarak yer aldı.

Neeson bu konuda, “Büyük Nick Nolte bizimle olduğu için çok talihliydik. Jaume söylediğinde inanamadım. Muhteşemdi. Çok yalın ve çok dürüst. Rolü kısa ama benim karakterim açısından çok önemli. Hepimiz kendisi bu rolü üstlendiği için çok heyecanlandık” diyor.

Collet-Serra da bu görüşe katılıyor: “Birlikte çalışmak üzere böyle bir kadrom olduğu için çok şanslıydım. Hepsi de karakterlerine ve hikayeye çok şey kattılar. Performansları sizi yakalıyor, her an tetikte tutuyor, hayatta kalma ve kefaretin risklerini gerçekten yukarı taşıyor.”



Kefaret

JIMMY: Şu anda, Shawn herkesi Abbey’de topluyor…  hayatını paramparça etmeye başlayacaklar. Ve polislerin de apayrı bir motivasyonu var. Senden tek istediğim… bir gececik… babanın sözünü dinle.

MICHAEL: Bir gece. Sonra seni bir daha görmek zorunda değilim.


“Run All Night/Gece Takibi” New York ve çevresinde gerçek mekanlarda çekildi.
Senarist Brad Ingelsby hikayeyi önce kendi memleketi Philly’de İtalyan mafyasının etrafında kurgulamıştı Ancak, yapımcılar mekanı değiştirmeye karar verince, Ingelsby gerekli araştırmaları yapıp hikayeyi İrlanda mafyasıyla bütünleştirdi.
Yapım ekibi, ayrıca, 70’lerde Hell’s Kitchen bölgesini yöneten, acımasızlıklarıyla ünlü Westie’lerin zengin dünyasını da deşti.

“Bu mafya aslında artık varlığını sürdürmüyor olsa da, oradaki pek çok insan Queens’e taşınmış durumda” diyor Collet-Serra ve ekliyor: “Dolayısıyla, mekan taramasını burada yaptık.”
Bölgede arabayla gezinirken, yönetmenin kafasında görsel bir imgelem belirmeye başladı. “Burası İrlanda pub’ları ve İrlanda kültürüyle dolu. Çoğu mekanın yükseltilmiş tren yolunun yakınında ya da altında olduğunu fark ettim. Bu durum bana anında bir yer ve yapı mevhumu sağladı. Dolayısıyla, yükseltilmiş tren yolu ve metro mafya bağlantıları için bir metafor haline geldi. O dünyayla ilişkisi olan her şey ve herkes metronun ya da trenin yakınındaydı.”


Yapım tasarımcısı Sharon Seymour film için şunları söylüyor: “Jaume çok parlak bir fikir buldu. Burası, görsel açıdan, gangsterlerimizin takılması için gerçekten harika bir yerdi. Ve New York’a da ilginç bir yaklaşımdı çünkü tipik ‘Manhattan filmi’ New York’unu göstermiyoruz; filmimizde Manhattan ilçesinin dışındaki semt ve topluluklara dair sahici bir his var. Jaume buna sıkı sıkıya sarıldı; kendisi müthiş bir estetik anlayışına sahip. Hoşuna giden ve yanıt verdiği şeyler mekan hissi uyandıran çok güçlü, mimari alanlar.”

Yapım ekibi, Shawn’un mafyanın kumanda merkezi olan pub’ı Abbey’yi üç farklı mekandan yararlanarak yarattı: Jamaica Bulvarı’ndaki tren yolunun dış cephesi; Woodside’daki tren istasyonunun karşısındaki bir başka tren yolunun dış cephesi; ve Bay Ridge-Brooklyn’deki bir mekanın içi. Semtteki pek çok İrlanda pub’ını ve Yonkers’daki bir çok mekanı gezdiler.
Seymour şöyle hatırlıyor: “Dış mekan için ne istediğimize karar verdikten sonra, seçeneklerimiz yükseltilmiş tren yoluyla sınırlıydı. Biraz zaman aldı çünkü karmaşık bir bulmacaydı ama sonunda çözdük.” İç mekanın dış mekanla aynı hissi vermesi, ancak daha büyük ve dinamik bir alan olması gerekiyordu.”

Jimmy’nin evinin de trenle bağlantılı olması şarttı; bu da biraz zaman aldı. Seymour bunu şöyle aktarıyor: “Olduğu halini küçültmemiz gereken bir yer bulduk ama mutfak pencereleri doğrudan tren yoluna bakıyordu, ve dışarıda da hemen yanından trenler geçiyordu. Sonuç çok klostrofobik. Gerçekten de yolun sonunu ve Jimmy’nin düşüşünü yansıtıyor.”


İç mekanlar Ridgewood, Douglaston ve Bellerose’daki işçi sınıfının bitişik nizam evlerinin dar alanlarına uygundu. Karakterlerin ortamları, Mike ve ailesininki hariç olmak üzere, ya tuğla ve ahşap rengi gibi nötr ya da soğuk renklerdeydi.
Mike’ın dünyası gerçekten sıcak renklere sahip tek mekan ve, “hakiki bir insaniyet hissine sahip” diyor Seymour ve ekliyor: “Maddi durumlarını yansıtmak istedik; geçinmekte çok zorlanıyorlardı. Maspeth’te iki yatak odalı, tek katlı bir ev bulduk ve bize çok doğru geldi.  Çok sayıda ahşap kaplaması olduğu için, bir ilk ev hissi veriyordu. Daracıktı ama hayat doluydu.”

Bronx’daki John Boks Kulübü buldukları ilk yerlerden biriydi. Seymour’a göre, “Burası o muhitin bir spor salonu gibiydi; şık ve yeni bir yer gibi durmuyordu.” Ekip bir sahnedeki kır kulübesi için kuzeye de yolculuk etti.
Collet-Serra, “‘Run All Night/Gece Takibi’ isimli bir filmde sadece Brooklyn’den Queens’e gitmememiz önemliydi. Tüm New York’u gezmemiz gerekiyordu. Manhattan’ın yanı sıra, Queens, Brooklyn ve Bronx’a da birkaç kez gitmek için büyük çaba harcadık” diyor.

Tadross gülümseyerek ekliyor: “Hikaye tek bir gecede geçiyor ama 48 gecede çektik. Hem de New York kışında.”
Brooklyn Weaver ise şunu söylüyor: “Mike Tadross bu şehirdeki herkesi tanıyor ve her yeri avucunun içi gibi biliyor. O olmasa kullandığımız mekanları asla bulamazdık.”

Çekimlerde yer verdikleri en aşina mekanlardan biri, dünyaca ünlü Madison Square Garden’dı. “Mafya büyük ölçüde Woodside bölgesinde konuşlanmış olsa da, şehirde köklerinin olması kaçınılmazdı” diyor Seymour ve ekliyor: “Bizi Madison Square Garden’a ve yakınındaki restorana bağlayan şey buydu. O zamanlar sık sık gittikleri bir yerin tadilattan geçmiş bir hâli olmalıydı.”


Roy Lee, Garden’da çekim yapmanın “zorlu ama kesinlikle ödüllendirici” olduğunu söylüyor. Collet-Serra tam New York Rangers hokey maçından önce bulvarda çekim yaptı, ve  Seventh Avenue’daki trafiğin etrafından dolaşan gerçek kalabalığı kullandı.
Aynı ölçüde bir diğer zorluk da metrodaki aksiyon sahnelerini çekmekti. Metrolar sürekli hareket halinde olduğu ve New York yetkilileri sistemi çok titiz bir şekilde korudukları için, yapımcılar sadece belli saatlerde çekim iznine sahiptiler.
Collet-Serra’nın iki gün boyunca, günde dört saat çekim yapma izni vardı. “Tek bir gece saat 3:00 ile 4:00 arasında, yalnızca bir saatlik bir dilim haricinde, metrolardan hiçbirini kontrol edemiyorduk. Öte yandan, trenin ne zaman geleceğini, insanla dolu olup olmayacağını ve eğer doluysa insanların kameraya bakıp bakmayacaklarını bilmiyorduk…bu durum her şeyi daha karmaşık ve zor bir hale getiriyor. Ama sonuçta burası New York” diyor yönetmen gülümseyerek.

Filmde metro kovalamacasına ek olarak, Jimmy’nin Camaro marka arabasıyla polisi kovaladığı bir araba takibi sekansı da bulunuyordu. Fakat burada önemli bir nokta vardı: Mike da Jimmy’nin kovaladığı polis aracının içindeydi. Sekansın ihtişamlı sonu için, yapım tasarımı ekibi Queens semtindeki Richmond Tepesi’nde bir emaneti dükkanını baştan sona sıfırdan inşa etti.


“Her zaman polislerin kötü adamları kovaladığını görürsünüz; dolayısıyla, kötü adamın polisleri kovalaması eğlenceliydi. Nihayetinde, ana karakteriniz oğlunun bulunduğu arabayı kovalıyorsa, durum daha tehlikeli hâle geliyor” diyor Collet-Serra ve ekliyor: “Üstelik bunun yükseltilmiş tren yolunun altında olmasını çok istedim; ve bir binanın içindeki çarpışma, sahneye kesinlikle dramatik bir son oluşturdu.”
Dışarıda sekiz kamera vardı; bir tanesi hareket eden bir kola bağlıydı. Ekip bunun yanı sıra bir de film kuşu —geniş açılı çekim için aşağıya bakan, yüksek bir vincin üzerindeki kamera— ve birkaç tane çarpışma kutusu kullandı. Ayrıca, emanetçi dükkanı içindeki dört gözetleme kamerası da farklı açılardan çekim yaptılar.
Arabanın rampaya çarpıp, havada uçması ve emanetçi dükkanının tam ortasına inmesi gerekiyordu. Collet-Serra bu konuda şunları söylüyor: “İğne deliğinden geçirmek gibiydi. Girişin her iki yanında 1.20 metrelik açıklık vardı ve şoförün yandan gelip belirli bir noktayı vurması gerekiyordu. Eğer az ya da çok gitseydi, sıkıntı olurdu. Fakat gerçekten iyi bir hazırlık yapıldı ve müthiş dublör şoförümüz tam istediğimiz şeyi başardı.”

Bir başka sekans da, Mike’ın genç öğrencisi Bacak’ın yaşadığı, Brooklyn’deki Linden Plaza’da geçiyordu.
Seymour, “New York Şehri Toplu Konut Müdürlüğü aynı anda pek çok proje inşa etti. İlk önce onlara bakmaya başladığımızda, hepsi de kurabiye kalıbı gibi duruyordu. Ama resimleri geldiğinde, görsel olarak çok çarpıcı ve cesurdular. Muhteşem balkonlara sahiptiler ki bu da çok ilginç aksiyon sahnelerimizden birini kolaylaştırdı.”


Hikayenin bu bölümünde, Neeson, Common, D’Onofrio ve Kinnaman’ın canlandırdığı karakterlerin hepsi çok katlı dev yapının içinde birbirlerini kovalarlar. Büyüklüğünden dolayı binayı kontrol etmek zordu; ve sekans çok kapsamlı bir ışıklandırma ve çok sayıda çekim ekibi çalışanı gerektirdi. İki gün ve bir gece boyunca çoklu kameralar ve helikopterler kullanıldı; bu iki gün tüm çekimin en soğuk ve en rüzgarlı günleriydi. Ve son olarak da, gece çekimi yapılması, binanın tüm sakinlerinin dairelerinde olması anlamına geliyordu.

D’Onofrio bu konuda şunları söylüyor: “Bir dairenin içinden geçip balkondaki tüm bölmeleri yıkıyor, binanın sonundan çıkıp koridoru geçiyor ve sonra yine bir odaya giriyorduk; ve tüm bunları insanların televizyon seyrettiği ya da birazcık uyumaya çalıştığı bir saatte yapıyorduk. Yaptığım en son kayıtta, yataklarında uyuyan bir çift ve yeni doğmuş bebekleri vardı; neyse ki bebek uyuyordu ve çekimler boyunca hiç uyanmadı. Sonrasında salonda ve balkonda parmak uçlarımızda dolaşmamız ve son bir kayıt almamız gerekti. Oldukça komik bir durumdu.”

Tadross ise, “Hava buz gibiydi; geceydi; zordu ama müthiş bir deneyimdi” diyor ve ekliyor: “Bina sakinleri bizi evlerine davet ettiler, bize kahve yaptılar. Çok sıcak, harika insanlardı.”

Aynı mekandaki iç sekanslardan biri yanan bir dairede bire bir dövüş gerektirdi. Collet-Serra bu konuda şunu söylüyor: “Uzun zamandır, yanan bir odada bir dövüş sekansı yapmak istiyordum. Bu çok zor çünkü içerisi çok kısa sürede çok sıcak oluyor. Bol miktarda duman da eklenince, kamera fazla bir şey görmüyor.” Fakat yönetmenin oyuncuları son derece uyumluydu ve kimse şikayet etmedi.
 “Böylesine iyi işleyen bir mekanizmanızın ve böylesi bir yönetmeninizin olması işi kolaylaştırıyor” diyen Lee, şöyle devam ediyor: “Sabahın dördünde işleri berbat etmek istemezsiniz; işte bu yüzden elinizdeki iş için doğru kişilere sahip olmalısınız. Bazen, Jaume ile Liam’ın konuşmasına gerek bile olmuyordu. Karşılıklı olarak birbirlerinin ne istediği biliyorlardı. Müthiş bir ekiptiler.”


Neeson metrodaki dövüşlerden bir binadan sarkmaya kadar, kendi dövüş sekanslarının planlaması ve uygulamasında son derece kontrol sahibiydi. Kinnaman, “Yapmamız gereken çok sayıda yoğun aksiyon sekansı ve dövüş sahnesi vardı. Bunları Liam’la yapmak özellikle zevkliydi; ne kadar çok şeyi kendisinin yaptığını ve fiziksel potansiyelini görmek çok etkileyiciydi” diyor.

Collet-Serra da bunu doğruluyor: “Liam aksiyon yapmayı seviyor ve doğrusunu yapabilmek için prova süresini uzun tutuyor. O bir savaşçı. Son filmimizde, ona türlü türlü şeyler yaptırdım ve hatta bir kablonun ucunda sallandırdım. Bu filmde daha da fazlasını yaptırıyorum; ve onu yerden beş metre yüksekte bir kablonun ucuna bağlıyorum.”

Uzun süredir Neeson’ın dublörlüğünü yapan Mark Vanselow filmin dublör koordinatörlüğünü de üstlenerek, gerek Neeson gerek Collet-Serra’yla dövüşlerin koreografisinde omuz omuza çalıştı. Neeson şu gözlemde bulunuyor: “Canlandırdığınız her bir karakterin farklı bir geçmişi var; dolayısıyla, hepsi farklı tepkiler verecektir ve hatta silahları bile farklı şekilde tutacaktır. Bu her zaman büyüleyici bir süreç.”
Junkie XL’in müziği gecenin nefes kesici bir sona ulaşan serüvenine eşlik ediyor: Jimmy ve Shawn oğulları için nihai fedakarlığı yapıyorlar.

“Filmlerdeki aile dokusuna her zaman zaafım olmuştur; özellikle de biraz aksiyonla süsleyebildiğinizde. Bu filmde tüm bunların olduğuna inanıyorum” diyor Neeson.
Collet-Serra ise sözlerini şöyle noktalıyor: “İzleyiciler aksiyon için gelseler de, bence duygusal boyuta bayılacak ve oldukça güzel bir serüvenin tadını çıkaracaklar.”





Filmin mmknmrtb notu : 3 / 5