26.12.15

Ertuğrul 1890 / Kainan 1890


Türkiye ile Japonya’nın, yakın tarihimizdeki büyük dostluğunun gerçek hikâyesi, Ertuğrul 1890 sinema filmiyle, Türkiye’nin her köşesinde yüzlerce sinema salonunda izleyicilerle buluşuyor! 

Dünya sinema tarihinin ilk Türk-Japon ortak yapımı Ertuğrul 1890, iki ülkenin halkları arasında 95 yıl arayla, 1890’da Kushimoto’da ve 1985’te Tahran’da yaşanan, iki karşılıksız yardımlaşma ve kurtarma hikâyesini etkileyici bir dille anlatıyor.

Birbirine 9000 km uzaklıkta, ama derin bir bağa sahip iki yakın ülkenin, Japonya ve Türkiye’nin ilk ortak sinema filmi Ertuğrul 1890, karşılık beklemeden yapılan iyiliklerin, kilometrelerce uzaklığı yok ettiğini kanıtlayan iki tarihi olayı beyaz perdeye taşıyor. 

Film, 1890 yılında Japon karasularında batan Osmanlı firkateyni Ertuğrul’un hazin hikâyesi ile 1985’te 215 Japon vatandaşının, Turgut Özal’ın talimatıyla THY tarafından İran-Irak savaşından kurtarılmasının çarpıcı gerçek öykülerini kurgusal bir senaryoyla aktarıyor. 

Filmin mmknmrtb notu ::

Ahı gitmiş vahı kalmış Osmanlı Devleti'nin, Japonya'ya iade-i ziyaret, dünyaya da, "Hastayız belki ama daha ölmedik lan!" mesajı vermek için, bir fırkateyn dolusu askerini azgın okyanus sularına gömmesinin 'hamasetten yıkılan' hikâyesi..    


Bu son ve ebedi seferine çıkmadan önce yıllarca Haliç'te yattığını bildiğimiz Ertuğrul'u, aylarca sürecek çok zorlu bir sefere göndermek; o denizlerde tayfun mevsiminin geldiği zaten bilindiği halde, hem de Japon yetkililerin bu yöndeki tüm uyarılarına karşın dönüş seferine kalkışmak..

Sonradan cumhuriyete dönüşecek aynı Devlet, bu 'aptalca' facianın, "Ne kahramanca bir olay!" olduğunun propagandasını yaparak -sorumlulardan bunun hesabını sormak yerine- milli duygularımızı pompalayarak gurur duymamızı isteyecektir.. ki sakın şaşırma!.

Benimki de laf işte!. Hangi vatandaşın, buna şaşıracak hali kaldı ki allasen!.


Devletin kendi yanlışlarının, yalanlarının, verdiği sözlerden dönmelerinin acısını bin yıldır bu halk çekmiyor mu?.
Her gün aralıksız ikişer üçer, hayatının henüz baharındaki gencecik evlatlarını "Şehit" adı altında toprağa gömmüyor, dayanılmaz acısını göklere haykırmıyor mu!?

Neyse..
Ne bu devletin, ne de bu milletin adam olacağı, hatalarından dersler çıkaracağı falan yok..
Hep böyle, biz konuşup biz dinliyoruz işte..

Yine de konuşmak, hiç de fena bir şey değil aslında; ama konuşurken doğrular, gerçekler söylendiği, söylenebildiği zaman, hiç kuşkusuz..


En büyüğünden en küçüğüne- filmde canlandırılan herkesin iyi yürekli güzel insanlardan, birbirinden fedakâr kahramanlardan oluştuğunu görmek insanın gözünü yaşartıyor, tüylerimizi diken diken ediyor -dermişim..
Amma ortada bir karşıtlık, bir 'kötü adam', herhangi bir rekabet de olmayınca, bu şey de bir sinema filmi olamıyor maalesef..

İşte bu eksikliği filmin hemen başında fark eden (valla bravo!) kahraman filmcilerimiz, gemide mevcut iki adet yakışıklıyı -hiçbir neden gösterme ihtiyacı bile duymadan- birbirine düşman ederler..
Onlar da ne yapsın.. "Demek ki aramız bozukmuş, öyleyse bi güzel güreşelim olm." diyerek birbirlerine girişirler..
Biraz sonra -bu sefer de- yaptıkları bu saçmalığın farkına varan filmci arkadaşlar (bir bravo daha) güreşi berabereye, düşmanlığı da dostluğa bağlayarak, Türk'ü Türk'e kırdırmaktan vazgeçerler..


Bu ayrıntı, filmin tek falsosu değil elbette; teker teker saymaya kalksam, bu kısa 'ara notu'nu rahatlıkla üçe katlayabilirim..

O değil de, sırf Japon milletine bir 'iyilik yanıtı' vermek için aranıp bulunmuş, sonra da parlatılıp abartılmış bir olayı, yani havaalanında bekleyen bir grup Japon'u bir THY uçağına bindirerek, 'savaş halindeki' İran'dan çıkarmayı 'Yüzyılın Kurtarma Operasyonu' olarak nitelendirmek de nedir yahu!.
Yoksa THY'yi filme sponsor yapmanın bir gereği mi?.


Sonuç olarak Ertuğrul 1890, Türk'e -belki biraz da Japon'a- Türk propagandasından ileri gidemeyen, bir nevi 'sipariş' üzerine yapılmanın yapaylığını bariz biçimde hissettiren bir film..

'Tayfuna yakalanan gemi' sekansını -genele aykırı olarak- iyi bir biçimde halleden; nedense artık bilemedim- sadece Japonya'da geçen, özellikle de sadece Japonların oynadığı sahnelerde belli bir seviyeye yükselebilen filmin, bizimkiler işin içine girdiği anda -tıpkı bahtsız Ertuğrul gibi- dibi boyladığını söylemek mümkün..

/10


Filmin yapım notuna devam..

Yapımcılığını Türkiye tarafında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Japonya tarafında ise Ertugrul Film Partners yapım ortağı grubunun üstlendiği filmin uygulayıcı yapımcılığını ise, Türkiye’de Böcek Yapım, Japonya’da TOEI şirketi yapıyor. 

Filmin geniş oyuncu kadrosunda Türkiye’den, Kenan Ece, Alican Yücesoy, Uğur Polat, Mehmet Özgür, Tamer Levent, Melis Babadağ, Murat Serezli, Deniz Oral, Hakkı Haluk Cömert, Cem Cücenoğlu, Erkan Pekbay, Mert Aygün, Alper Düzen gibi önemli oyuncular yer alıyor. 

Filmde ayrıca, Japon sinemasının en tanınmış oyuncularından Seiyo Uchino ve Shioli Kutsuna ile Naoto Takenaka, Yui Natsukawa, Toshiyuki Nagashima, Takashi Sasano, Yukiyoshi Ozawa rol alıyor. 

Yönetmen koltuğunda ünlü yönetmen Mitsutoshi Tanaka’nın oturduğu filmin senaryosu, Eriko Komatsu tarafından kaleme alınırken, senaryo ve tarih danışmanlığı Prof. Dr. İskender Pala tarafından yapıldı. 

Görüntü yönetmenliğini Tetsuo Nagata’nın yaptığı filmin sanat yönetmenliğini Hakan Yarkın ile Hidefumi Hanatani üstlendi. 



Çekimleri Japonya ve Türkiye’de toplam 4,5 ayda tamamlanan Ertuğrul 1890”, aynı zamanda bugüne kadar Türkiye’de yapılmış en büyük bütçeli sinema filmlerinden biri.

Film, iki ülkenin tarihi açısından önemli bir yer tutan bu iki olayın yeni kuşaklara aktarılması ve böylece birbirinden binlerce kilometre uzakta bulunan iki ülkenin kadim dostluğunun hatırlatılması hedefiyle hayata geçirildi. 



2011 yılında Japonya’da meydana gelen deprem sebebiyle bir dönem kesintiye uğrayan proje, daha sonra, her iki devletin de desteğiyle yeniden ivme kazandı.

Bu yıl dostluklarının 125. yılını kutlayan Türkiye ile Japonya’nın ilk ortak projesi “Ertuğrul 1890,  Türkiye’de 25 Aralık 2015’te sinemalarda!




1890 ve 1985 YILLARINDA TÜRK-JAPON İLİŞKİLERİNE DAMGA VURAN İKİ TARİHİ OLAY

1887 yılında bir Japon heyetinin İstanbul’a gelmesinin ardından, iade-i ziyaret olarak Japonya’ya gönderilmesi kararlaştırılan Osmanlı fırkateyni Ertuğrul, İstanbul’a dönüş yolunda fırtınaya yakalanır. 
1890 yılında bir Eylül günü, Kashinozaki Deniz Feneri’ne yönelen gemi, kayalıklara çarparak 600’ü aşkın mürettebatı ile birlikte sulara gömülür. 
Sahile yaralı olarak ulaşabilen 69 kişi, Japon köylüler tarafından uzun süre misafir edilir. 
Denizden çıkarılabilen 150 kadar ceset ise fener yakınına gömülür ve daha sonra buraya, Türk-Japon dostluğunu simgeleyen bir anıt dikilir.



İran-Irak Savaşı’nın sürdüğü 1985 yılında ise; Saddam Hüseyin’in emriyle, 24 saat içerisinde Tahran hava sahasının sivil uçaklar için dahi güvenli olmayacağı ilan edilir. 
Bu tehdit üzerine tüm Avrupa ülkeleri, derhal uçak göndererek vatandaşlarını Tahran’dan tahliye eder, ancak Japonya, bu süre içinde vatandaşlarını aldırmak için uçak gönderemez. 
Durumun kendisine ulaşması üzerine, dönemin başbakanı Turgut Özal; THY’ye hemen talimat verir ve bir uçak sabaha karşı havalanarak Tahran’a iner. 



Saddam Hüseyin’in tanıdığı sürenin dolmasına dakikalar kala İran hava sahasına giren kaptan pilot Orhan Suyolcu, ikinci pilot Ali Özdemir ve uçuş ekibi, İran’da çalışan Japonlar ve yanlarındaki 30 kişilik yaşlı turist grubundan oluşan 215 Japon vatandaşını kurtararak “Yüzyılın Kurtarma Operasyonu”nu gerçekleştirir.



1 yorum:

  1. zabit10.1.16

    iki yakışıklının kavga olayı gedikli ile zabitin arasındaki ufak bir çekişme.
    yaşayan anlar bunu yani alaylı ile mektepli çatışmasına gönderme
    konuyla ilgili daha detay bende çünkü bu durumu her gün yaşayan biriyim.

    YanıtlaSil