19.11.16

Fantastic Beasts and Where to Find Them / Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?



Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? bizi, J.K. Rowling’in büyücüler dünyasına geri götüren yepyeni bir macera.

Gişe devi son dört “Harry Potter” filminin yönetmeni David Yates’in başına geçtiği filmin baş karakteri olan büyü-hayvanbilimcisi Newt Scamander rolünü Oscar ödüllü Eddie Redmayne (The Theory of Everything) canlandırıyor.

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?, 1926 yılında Newt Scamander’ın çok sayıdaki çeşitli büyülü yaratıkları bulmak ve belgelemek için küresel çapta gezisini tamamlamasının hemen ardından başlıyor.

Kısa bir mola için New York’a gelen Scamander aslında oraya olaysız bir şekilde gelip gidebilirdi… eğer Jacob adındaki Büyüdışı (Amerikan İngilizce’sinde Muggle), yanlış yerde bir büyücülük vakası ve hem büyücülük hem de Büyüdışı dünyalarında sorun yaratabilecek, Newt’a ait fantastik canavarlardan bazıları kaçmış olmasaydı.

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?'ın diğer önemli rolleri ve onları canlandıran oyuncular şöyle sıralanabilir: Tina rolünde Katherine Waterston (Steve Jobs, Inherent Vice); Jacob rolünde Tony ödüllü Dan Fogler (The 25th Annual Putnam County Spelling Bee); Tina’nın kız kardeşi Queenie rolünde Alison Sudol (Dig, Transparent); Credence rolünde Ezra Miller (Trainwreck); Mary Lou rolünde iki kez Oscar adayı Samantha Morton (In America, Sweet and Lowdown); Henry Shaw, Sr. rolünde Oscar ödüllü Jon Voight (Coming Home, TV dizisi Ray Donovan); Gnarlack rolünde Ron Perlman (Hellboy filmleri); Seraphina rolünde Carmen Ejogo (Selma); Chastity rolünde Jenn Murray (Brooklyn); Modesty rolünde, sinemaya yeni adım atan Faith Wood-Blagrove; ve Percival Graves rolünde Colin Farrell (True Detective).




Film J.K. Rowling’in ilk senaryo denemesi olsa da, yazarın çok popüler Harry Potter kitapları sinema uyarlamalarıyla tüm zamanların en yüksek hasılat elde eden film serisi oldu.
Rowling’in senaryosunun ilham kaynağı, Hogwarts’ta ders kitabı olarak okutulan ve filmdeki Newt Scamander tarafından yazılmış Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?’dı.

Film “Harry Potter” serisinden birçok kişiyi yeniden bir araya getirdi.
Bunlardan bazıları yapımcılar David Heyman, J.K. Rowling, Steve Kloves ve Lionel Wigram.

Filmin kamera arkası yaratıcı ekibi Oscar ödüllü görüntü yönetmeni Philippe Rousselot (A River Runs Through It, Sherlock Holmes filmleri), üç Oscar sahibi yapım tasarımcısı Stuart Craig (The English Patient, Dangerous Liaisons, Gandhi, Harry Potter filmleri), üç Oscar sahibi kostüm tasarımcısı Colleen Atwood (Chicago, Memoirs of a Geisha, Alice in Wonderland), Oscar ödüllü görsel efektler amiri Tim Burke (Gladiator, Harry Potter filmleri), Oscar adaylığı bulunan görsel efektler amiri Christian Manz (Harry Potter and the Deathly Hallows – Part 1) ve Yates’in uzun zamandır birlikte çalıştığı kurgu ustası Mark Day’den (son dört Harry Potter filmi) oluşuyor.

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?, Leavesden’deki Warner Bros. Stüdyoları’nda çeklildi ki burası on yıl boyunca Harry Potter filmlerine de ev sahipliği yapmıştı.
Bazı sahneler ise Liverpool-İngiltere’de gerçek mekanlarda çekildi.

Warner Bros. Pictures’ın Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?'ın iki ve üç boyutlu sinema salonlarında dünya çapında gösterimi için planladığı tarih 18 Kasım 2016. Film Türkiye’de de 18 Kasım 2016’da vizyona girdi.


Filmin mmknmrtb notu :: 

Harry Potter'ın 'büyülü ve büyücülü' evrenine bir başka kapıdan giriş yaparak, hem serinin fanatiklerini -benzer ama farklı bir seriyle- yeniden tavlamaya çalışacak; hem de -fanatik olmasalar dahi- bu evrenin tadını alıp beğenen ve tekrardan öyle bir dünyaya dalma özlemi çekenleri tatmin edebilecek bir projeyle karşı karşıyayız..

Fanatiklerin gönlündeki H.P. sevgisinin abideleşmiş imajını 'dönüştürmek' biraz güç gibi görünse de, serinin bu ilk filminde, zamanla bunun üstesinden gelinebilecek bir malzemeye ve büyüye sahip olunduğu, net bir biçimde görülüyor..
Ahan da, mmknmrtb'nin bu müthiş tesbiti, tarihe not edilsin lütfen..

7 / 10





HARRY POTTER’DAN ÖNCE NEWT SCAMANDER VARDI


1997 yazında, o dönemde henüz adı duyulmamış bir yazar olan J.K. Rowling’in yazdığı Harry Potter ve Felsefe Taşı isimli bir kitap ilk kez yayımlandı.
Kitap, “Sen bir büyücüsün, Harry” sözleriyle bizleri kısa süre sonra büyücülük dünyası olarak tanınacak büyülü bir diyara götürdü. Dünyamız bundan sonra bir daha asla aynı olmayacaktı.

Yedi en çok satan kitap ve sekiz gişe devi film aracılığıyla, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insan Harry Potter ve arkadaşlarının genç birer yetişkine dönüşene kadar devam eden hikayeleriyle heyecan yüklü, büyülü maceralara sürüklendiler.
Harry, Hermione, Dumbledore ve hatta Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen hemen çağdaş birer ikona dönüştüler; Muggle, Quidditch ve Hogwarts gibi kelimeler kültürel sözcük dağarcığımıza giriverdiler.

Şimdi, J.K. Rowling’in tarih yazan ilk kitabından yaklaşık yirmi yıl sonra, sinemaseverler Fantastik Canavarlar Nelerdir; Nerede Bulunurlar? ile büyücülük dünyasının yeni bir dönemine gidiyorlar.
“Fantastik Canavarlar” her ne kadar tamamen farklı bir zaman ve mekana sahipse de, Harry Potter’la organik bir bağı da bulunuyor; çünkü Fantastik Canavarlar Nelerdir; Nerede Bulunurlar Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nda Harry’nin ders kitaplarından biriydi.
Bu filmle senaristliğe adım atan ve aynı zamanda filmin yapımcılarından biri olan J.K. Rowling, okuma kitabını öncelikle bir hayır projesi için kaleme aldığını belirtiyor: “O kitabın yazımı sırasında, hayali yazar Newt Scamander oldukça ilgimi çekti ve bu karakter adeta hayalimde canlanmaya başladı. Dolayısıyla, stüdyodan arayıp bununla ilgili bir film yapmak istediklerini söylediklerinde çok sevindim, çünkü kafamda zaten bir arka hikaye vardı ve ne mutlu ki stüdyo tam da benim ilgimi çeken şeyi seçmişti. Ayrıca, eğer bu film yapılacaksa, senaryosunu kendimin yazması gerektiğinin de farkındaydım, çünkü Newt hakkında o kadar çok şey biliyordum ki onu başkasının yazmasına izin veremezdim.”




1926 yılında geçen filmin hikayesi kendini büyü-hayvanbilimcisi ilan etmiş olan Newt Scamander’ın, bir gün kendi okulu Hogwarts’ta zorunlu ders kitabı haline gelecek kitabı yazmasından önceki hayatını konu alıyor.
Büyülü yaratıkların peşindeki serüveni kendisini en uzak diyarlara götürmüş olan Newt, yolculuğunun sonuna gelmiş ve New York’a varmıştır.
Burada değerli canavarlarının kaçışı, Büyüdışı’lerin gözünün önünde gizlenmekte olan büyücülük dünyasının ifşa olmasına yol açabilecek bir dizi olayı başlatır.

Hikayenin içinde, daha incelikli şekilde olsa da, J.K. Rowling’in önceki diğer çalışmalarıyla bağlantılar bulmak mümkün.
Sekiz “Harry Potter” filminin hepsinde de yapımcı olarak görev almış olan David Heyman, tüm bu büyü ve eğlencenin ortasında, yazarın alametifarikası olmuş konseptler bulunabileceğini dile getiriyor: “Potter kitaplarındaki alt temaların çoğu da bunun kanıtıdır: Hoşgörüsüzlük ve baskının tehlikeleri, diğer yandan hoşgörü erdemi; özünüze sadık olma; dışlanmışların bir araya gelmesi ve bağ kurması… Dünya çapında insanların apaçık özdeşleşebildiği fikirlerde çağdaşlık ve duygusal bir evrensellik var. Hikayenin isminde canavarlar olabilir ama konunun özünü insanlar oluşturuyor.”

 J.K. Rowling’in yazımına ilişkin olarak, yönetmen David Yates de şu gözlemde bulunuyor: “Jo’nun karakterlerinde zarafet ve insaniyet var… özür dilemeden kendiniz olabilmeyi yüceltme, uyum sağlamak için aşırı çaba göstermeme ve olabileceğiniz her şeyi olabilme potansiyelinizi saklamama var. Jo bireyselliği yüceltiyor.”

“Benim kahramanlarım her zaman, ‘Bunun nasıl işlediğini görebiliyorum ama bu şekilde olmak zorunda değil’ diyecek cesarete sahip kişiler” diyor Rowling ve ekliyor: “Onlar, ‘Neden bu şekilde’ diye sormaya istekliler.”




Başrol olan Newt Scamander karakterini canlandıran Eddie Redmayne şunları söylüyor: “Bu filmin merkezindeki temalardan biri anlamadığımız şeylere karşı beslediğimiz korku ve insanların bu korkuya aşırı uçlarda nasıl tepki verdiği. Büyücülerin New York’ta saklanarak yaşamasının nedeni bu; üstelik Muggle’larla aralarında hiçbir etkileşim yok, oysa Newt’un memleketi İngiltere’de buna bir ölçüye kadar izin veriliyor. Büyülü canavarları yok etmek istemelerinin nedeni onların farkında olmadan sihrin varlığını ifşa edebilecek olmaları.  Bunlar J.K. Rowling’in genelde irdelediği olgular ve burada da öne çıkıyorlar.”

İfşa olma korkusunun yanı sıra, büyücülük dünyasını büyük ölçüde tedirgin eden başka bir karanlık tehdit daha vardır.
Heyman bunu şöyle açıklıyor: “Bir anarşist olan ve büyücülerin daha üstün bir ırk olduğuna inanan, Grindelwald adında güçlü bir büyücü var. Bir süredir ortalarda görünmemekle birlikte, kendine destekçiler topluyor ve gerek Muggle gerek Büyüdışı karşıtı hisleri belirli bir kitleyi peşinden sürüklüyor. Dolayısıyla, ister Harry Potter kitaplarındaki Voldemort olsun, ister film boyunca görülmese de varlığını hissettiren Grindelwald olsun, hoşgörüsüzlük ve belli insanları yaftalama olguları gerek burada gerek diğer tüm eserlerinde, Jo’nun yazınının merkezinde yer alıyor.”

Heyman sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu zengin evrende, bir başka kıtaya ve bir başka zaman dilimine uzanan yeni bir bölüm başlattığım için çok sevinçliyim. Filmimizde hem çok tanıdık hem de yepyeni bir tat var. Jo’nun senaryosu da hepimizi hayal gücümüzü zorlamaya cesaretlendirdi.”

‘Potter’ serisinin son dört filminin yönetmenliğini gerçekleştirmiş olan Yates, sinemanın büyücüler dünyasına geri dönmenin “eve dönmek” gibi olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Altı harika yıl geçirdiğim bir yere yeniden adım atmak muhteşemdi.”




“Fantastik Canavarlar” büyücüler dünyasında bir kitaba dayanmayan ilk film setiydi.
Bu durum yapımcılara daha da fazla yaratıcı özgürlük fırsatı sundu.
Yates bu konuda şunları söylüyor: “Senaryoyu geliştirirken Jo’yla birlikte çalışmak heyecan vericiydi çünkü bu bir uyarlama değil; hikayenin tam kaynağındaydık. Filmi doğrudan o dünyanın yaratıcısıyla birlikte şekillendirmek özellikle ilginçti ve büyük bir avantajdı çünkü Jo elbette o dünyanın kurallarını ezbere biliyor. Onun kinetik bir zekası olduğu açık —kafası bir sürü fikirle dolu— ama kendisi aynı zamanda sinemanın işbirliği gerektiren bir süreç olduğunu anlayan harika bir yaratıcı ortak; bir takım şeyleri farklı bakış açılarından görmeyi seviyor.”

Rowling ise şunları söylüyor: “David Yates, bu dünyayı gerçekten iyi biliyor. Birlikte çok güzel çalışıyoruz. Dolayısıyla, onun bu filmi yapmayı istemesine çok sevindim. David Heyman da en başından beri bu dünyanın içinde, filmi onsuz yapmayı hayal bile edemezdim.”

Rowling, “Potter” filmlerinin senaryolarını yazmış olan Steve Kloves’un da “Fantastik Canavarlar”a yapımcı olarak katılmasından duyduğu memnuniyeti de şöyle dile getiriyor: “Steve’in filme dahil olmasını istedim çünkü —daha önce hiç senaryo yazmadığım için— rehberliğe ihtiyacım olacağını biliyordum. Tavsiyelerine başvurabilmem için orada olması çok büyük bir avantajdı.”

Kloves da Rowling’in övgülerine aynı şekilde karşılık veriyor. “Benim için, başarılı olan her türlü yazım, buna senaryo yazımı da dahil, ritme ve müzikaliteye dayanıyor. Bunlar olmadığında, belki bilinçli olarak farkına varmaz ama yine de hissedersiniz. Bu, tam tersi için de geçerlidir: bunların varlığı esere yansır. Jo müthiş melodiler üretiyor” diyor, yüzünde bir tebessümle.

Yates bu görüşe katılıyor: “Senaryo komikti, şefkatliydi, beklenmedikti ve korkutucuydu… bir sinemacının hikaye anlatıcı olarak bir eserde aradığı ve tüm kaslarını esnetmesini sağlayacak tüm bu özelliklere sahipti.”




Kloves ve Yates’in hissiyatını paylaşan Redmayne ise şunları söylüyor: “Senaryoda ayaklarımı yerden kesen şey çok büyük çaplı olmasına rağmen içerdiği hakiki samimiyetti. Okurken olağanüstü çeşitlilikte duygular yaşadım. J.K. Rowling’in tüm öğeleri hassas bir şekilde birbiriyle örme becerisi karşısında hayrete düştüm. Hem muhteşem hem de kusurlu niteliklere sahip gerçek insanları inanılmaz bir zarafetle yaratıyor.”

Aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ve tüm bu öğeleri beyaz perdeye aktarmak için David Yates’ten daha tutkulu bir yönetmen düşünemiyorum. “O olağanüstü biri, gerçekten. Bu çapta bir film söz konusu olduğunda, yönetilecek çok fazla sayıda departman vardır. David’in bir yandan karakterler konusundaki şaşmaz odağını ve titizliğini koruyarak tüm o departmanları yönetmeyi becermesi inanılmazdı. Tek bir notayı bile atlamadı. Onda herkese enerji veren çocuksu bir merak hissi var. Bu filmde yer almak hayatımın en keyifli deneyimlerinden biriydi.”

“Fantastik Canavarlar” Yates’le beşinci filmi olan Heyman, “David yönetmen olarak muazzam hayranlık duyduğum biri. Her zaman doğruyu arayan, o özgünlüğü yakalamak için kendini zorlayan biri ve bence bu sayede, hikayeden performanslara, her şey daha üst seviyeye taşınıyor. O, gerek kamera önünde gerek kamera arkasında herkesin içindeki en iyiyi çıkarıyor. Ayrıca, harika bir işbirlikçi. Kendisinin güçlü bir kanısı olduğunda bile, başkalarının fikirlerini dinlemeye açık. Ve, nihayetinde, her zaman en iyi kararı veriyor” diyor.

Kamera önünde Redmayne’a eşlik eden yetenekli oyuncu kadrosu Katherine Waterston, Dan Fogler, Alison Sudol, Ezra Miller, Samantha Morton, Jon Voight, Carmen Ejogo ve Colin Farrell gibi isimler içeriyordu.



“Fantastik Canavarlar” kamera arkasında da, “Potter” kadrosundan çeşitli sanatçıları yeniden bir araya getirdi.
Bunlardan biri yapım tasarımcısı Stuart Craig’di. Sekiz filmin hepsinde görev almış olan Craig, Rowling’in büyücüler dünyasına ilişkin vizyonunu hayata geçirmişti.
Bu çerçevede belki de en kayda değer olanı, silueti de içinde yaşayan karakterler kadar hafızalara kazınmış olan Hogwarts Şatosu’ydu.
Bu film için, Craig bir başka büyücülük dünyası kurumu yarattı: MACUSA’nın (Amerika Birleşik Devletleri Büyü Kongresi) genel merkezini.
Öte yandan, tasarımların çoğu 1926 New York’unun Büyüdışı ortamını yaratmaya yönelikti ve bunlar İngiltere Leavesden’daki Warner Bros. Stüdyoları’nda sıfırdan inşa edildiler.

Yapımcı Lionel Wigram sekiz “Harry Potter” filminin tamamının yapımı süresince on yıl geçirdiği stüdyoya geri dönmenin büyük bir mutluluk olduğunu dile getiriyor: “‘Potter’lardan sonra tamamen yenilenmiş olan Leavesden’a dönmek çok güzeldi. Bu filmin setlerinde sınırları gerçekten zorlamayı, bunları çok büyük ölçekli yapmayı istedik ama aynı zamanda müthiş ayrıntılı olmalarını da hedefledik. New York şehri caddelerinde yürüdüğümüzde, hepimiz geçmişe yolculuk yapmışız gibi hissettik.”

Yates’in yönetiminde, filmde yer alan çok sayıda ve çeşitteki fantastik canavarlar Tim Burke ve Christian Manz’ın amirliğini üstlendiği görsel efektler departmanı ile Pablo Grillo yönetimindeki görsel efektler yaratı animasyonu geliştirme ekibi tarafından hayata geçirildi.

Yates uzun zamandır birlikte çalıştığı kurgu ustası Mark Day’le yeniden bir araya gelirken, görüntü yönetmeni Philippe Rousselot, kostüm tasarımcısı Colleen Atwood ve besteci James Newton Howard’la ilk kez birlikte çalıştı.

Bu ekibin yönetmen, yazar ve yapımcılarla ortak çabaları tüm oyuncu kadrosuna sihir yaratabilecek olağanüstü bir ortam sundu.


YENİ BİR DÖRTLÜ


“Fantastik Canavarlar” için oyunu seçimi, New York’a yaptığı ziyaret hayal edebileceğinden çok daha olaylı bir hâle gelen Newt Scamander karakteriyle başladı. Heyman, Eddie Redmayne’in rol için ilk ve tek seçim olduğunu söylüyor: “Eddie tam bir İngiliz ve herhangi bir döneme ait bir karakteri canlandırabilecek bir aktör. Karaktere bürünme ve rolün her ayrıntısını irdeleme konusunda çok başarılı, ama yaptığı her şeyi çok zahmetsizmiş gibi gösteriyor. Burada yalnızca Newt’u görüyorsunuz; karmaşık bir yabancı. Fakat bu yabancı insanın içine işliyor ve ona derhal bağlanıyorsunuz.”

Redmayne canlandırdığı karakteri şöyle betimliyor: “Newt’un en rahat ettiği yer canavarların yanı ve görünüşe göre hayvanlarıyla birlikte yapayalnız olmaktan memnun. Bu yaratıklar onun hayatının en önemli parçası. Newt’un sevdiğim yanı tutkusu; onun tek amacı bu yaratıkların değerini büyücülük dünyasının geri kalanına öğretmek, oysa büyücülük dünyası bu yaratıklarını tehlike olarak görüyor, çünkü büyücülerin varlığını açığa çıkarabilirler.”

Rowling hayvanların, büyülü doğalarına karşın, bir tehdit oluşturduklarını bilmelerinin mümkün olmadığını şöyle açıklıyor: “Bu saklı dünyayı düşündüğünüzde, hemen canavarlar sorunuyla karşılaşıyorsunuz. Onlar saklanmaları gerektiğini bilmiyorlar. Bu yüzden aklıma şöyle bir fikir geldi: Newt, ‘Bu yaratıkları korumalıyız. Onların soyunu kurutmamalıyız’ diyen tek ses olacaktı. Oysa o dönemde gizliliği sağlamanın standart yolu bu yaratıkları yok etmekti. Fakat Newt’un bu yaratıklara zaafı var ve onları oldukları gibi kabul ediyor. O, istisnai ölçüde açık fikirli bir büyücü; ayrıca, yaftalanmanın ne demek olduğunu anlıyor. Çizginin nerede çekildiğini ve belirli yaşam formlarının neden diğerlerinden önemli kabul edildiğini sürekli olarak sorguluyor.”

"Statükoya meydan okuyan Newt, uygun eğitimle, büyücülerin bu hayvanların ne kadar muhteşem olduklarını takdir edebileceğine ve onlarla bir arada yaşamayı öğrenebileceklerine inanıyor” diyen Redmayne, şöyle devam ediyor: “Filmin başında, sahada bir yıl geçirmiş, kitabı için araştırma yapmış. Bu süreçte, soyu tükenmekte olan bu türlerden bazılarını kurtarmış. Onları şaşırtıcı ölçüde büyük bir kapasiteye sahip olan kasasında saklıyor. Newt, insanlarla ilişkide pek iyi olmasa da, bu yaratıklar konusunda muazzam bir empatiye sahip. Ancak, yolculuğu boyunca tanıştığı insanlar sayesinde, hayatında bir boşluk olduğunu fark etmeye başlıyor.”




New York şehrine gelmesinin üzerinden fazla geçmeden, Newt her şeyi değiştirecek üç kişiyle tanışır: Tina Goldstein adında bir cadı; onun kız kardeşi Queenie ve en şaşırtıcı olanı da, bir Büyüdışı olan Jacob Kowalski.
Birbirine yabancı bu kişiler çok geçmeden ortak bir bağ bulur ve sıradışı bir arkadaşlık kurarlar.
Redmayne, “Newt aslında onlara denk geliyor ve film boyunca ilerleyen dostlukları hikayenin temel öğelerinden biri oluyor” diyor.
Rowling ise şunu ekliyor: “Bu dörtlünün arasında gelişen dostluk filmdeki en önemli şey. Benim hikayelerimde sizi sürükleyen şey her zaman karakterler arasındaki ilişkilerdir.”

Tina’yı canlandıran Katherine Waterston bu dört yabancının bir araya geliş şeklinin adeta içgüdüsel olduğunu belirtiyor: “Diğer tuhafları bulana kadar tuhaf olmak insana kendini oldukça yalnız hissettirebilir. Bu dörtlünün dostluğu beraberce yaşadıkları bir dizi aşırı durumun yan ürünü değil; dışlanmışlar olarak ortak deneyimleri onları birbirine çekiyor.”

Queenie rolünü üstlenen Alison Sudol, “Onlar birer karikatür değiller” diye vurguladıktan sonra, şöyle devam ediyor: “Bu karakterlerin her birinde hakiki bir insaniyet var. Onların karşılaştıkları şeyler bizim kendi hayatlarımızda karşılaştıklarımız gibi değil de çok ilginç bir şekilde bir büyücülük bakış açısıyla görünüyor.”




Yates ise şunu ekliyor: “Jo dışlanmışlara her zaman ilgi duymuştur; yanlış anlaşılmış ya da toplumun geri kalanıyla birazcık uyumsuz olan kişilere.”

Belki de bu dörtlü içinde en dışlanmış olanı Jacob’dır; dördü içinde sihirli güçlere sahip olmayan tek kişi odur.
Bu rolü üstlenen Dan Fogler şunları aktarıyor: “Her ne kadar ‘Fantastik Canavarlar’ dev setleri ve efektleriyle aksiyon ve mizah ekseninde gezinse de, ilişkilerin ve karakterler arasındaki kimyanın oluşturulmasında muhteşem bir iş çıkarılmış. Bence sinemaseverler bu karakterlerde… küçük bir takım kuran bu tuhaf uyumsuzlarda gerçekten kendilerini görecekler.”

Yates, kimyayı bulma sürecinin seçmelerde başladığını açıklıyor.
“Newt rolünde Eddie’yle başladık ve dünyayı onun etrafına kurduk. Bu bir müzik grubu kurmaya benziyordu biraz” diyor yönetmen gülerek ve ekliyor: “Eddie bizimle birlikte New York’a geldi. Bir odada onunla birlikte pek çok Tina, Jacob ve Queenie izledik. Eddie’nin kırk sekiz saatlik bir süre boyunca, aynı sahneleri farklı insanlarla tekrar tekrar oynaması gerekti. İşte bu sürecin sonunda, oyuncu kadromuzun özünü bulduk. Bu dört oyuncunun her biri filme ilginç şekillerde farklı şeyler katarak birbirlerini tamamlıyorlar.”

Redmayne ortaya çıkan sonucun bu zahmete değdiğini ifade ediyor: “Film, ilk başta tamamen farklı yönlere giderken, sonunda dost olarak birlikte hareket eden dört arkadaşın etrafında dönüyor. Katherine, Alison ve Dan kadar müthiş oyuncularla birlikte çalışma fırsatı bulmak harikaydı. Sorumluluk duygusu bizi birbirimize bağladı: Dördümüz de ‘Potter’ filmlerini ve Jo’nun bu film için yarattığını seviyoruz. Bu yüzden bu karakterlerin gurur kaynağı olmasını istedik.”




Sudol ise şunu ekliyor: “Aramızda hakiki bir dostluk doğdu ki bu da perdeye yansıyor. Birlikte olduğumuz zamanlarda oluşan doğaçlama havası, her günümüzü daha da eğlenceli kıldı.”

Tina Goldstein, Newt Scamander’ı ilk kez gizlice gözetlerken, bir arkadaş edinmek aklından geçen en son şeydir.
Bir zamanlar Seherbaz olan Tina, MACUSA dedektifleri arasındaki prestijli konumuna geri dönebilmeyi her şeyden çok istediği için, gözüne şüpheli bir şey çarptığında anında harekete geçme dürtüsüne engel olamamaktadır.
Waterston bunu doğruluyor: “Tina, Newt’u gördüğü an, ne olduğunu tam olarak bilemese de, onda sıradışı bir şeyler olduğunu biliyor. Bu, Tina artık dedektif olmasa da, onun sağlam içgüdülerine sahip olduğuna dair ilk ipucu.”

Aktris sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir Seherbaz olmaktan gerçekten gurur duyuyormuş. Dolayısıyla, işini geri almayı hâlâ umut ediyor. Başı dertte olan birini kurtarmak uğruna kuralları çiğnediği için rütbesi düşürülüş ve Asa Ehliyet Bürosu’nda masa başı işine verilmiş… bodrum katında. Tina her zaman ‘kitabına uygun davranmış’. Bu yüzden de, iş başa düşünce, birine yardım etmeyi tüm hayatı boyunca elde etmek için uğraştığı konumunu korumaktan daha önemli bulması bence çok dokunaklı.”

Waterston canlandırdığı karakterin tamamen insancıl çelişkilerini işlemekten keyif aldığını belirtiyor: “Tina kendi potansiyeli ve yeteneği konusunda aynı anda hem güçlü bir inanca hem de derin bir şüpheye sahip gibi görünüyor. Özgüven ile güvensizlik arasındaki bu gelgiti irdelemeyi çok ilginç ve kendi adıma özdeşleşilebilir buldum.”




Yates, Waterston’ın Tina’dan bekledikleri tüm yönleri barındırdığını belirtiyor: “Tina son derece yoğun olabilen muhteşem bir aktris. Ayrıca, komedide de çok başarılı. Bu kombinasyona bayıldım.”

Newt’un canavarları kasadan kaçınca, Tina’nın korkuları doğrulanır; ayrıca, Newt’un onları yakalamak için büyüye başvurduğuna da tanık olur.
Sırf bu bile, büyücü olmayanların yanında büyü kullanılmasını yasaklayan Gizlilik Kuralı’nın ciddi bir ihlalidir. Newt bir Büyüdışı’nı,  pimpirikli Jacob Kowalski’yi olaya dahil ederek işleri daha da kötüleştirir.

“Özünde, Jacob sadece beceriksiz bir dövüşçü. Tesadüfen bu sihirli durumun ortasında kalıyor. Belli ki alışık olmadığı bir durum bu” diyen Fogler, şöyle devam ediyor: “Jacob kendi fırınını açmaya çalışan bir fırıncı. Pişirdikleriyle insanları mutlu etmeyi seviyor. Büyü yapamıyor olabilir, ama ayaklarınızı yerden kesecek hamur işleri yapabiliyor. Karakteri tanıyormuşum gibi hissettim, çünkü büyük büyükbabam fırıncıydı ve New York’un en iyi çavdar ekmeğini yapmasıyla ünlüydü, yani bu iş benim kanımda var.”

Yates ise şunu kaydediyor: “Jacob herkesin içindeki en iyiye inanan, kocaman yürekli, sıradan bir insan. İnsanları olduğu gibi kabul ediyor. O, kendini birden bire fantastik bir dünyanın içinde bulan, tüm farklılıkları ve tüm özellikleriyle o dünyanın neşesini kucaklayan bir Büyüdışı.  Ve Jacob bizlerden biri; dolayısıyla, her şeyi onun bakış açısıyla deneyimliyoruz.”




“Daha önce sihri hiç deneyimlememiş biri olarak büyücülük evreninin içine düşmüş olmayı hayal edin” diyor Heyman ve ekliyor: “Bu mucize hissi sinema seyircisi tarafından Jacob aracılığıyla görülüyor ve hissediliyor.”

Fogler karakterin bu yönünle kolayca bağ kurdu. “Fantastik Canavarlar”ın öncesinde de serinin büyük bir hayranı olan aktör, “Jacob bu dünyaya girmiş ve her şey karşısında huşu duyuyormuş gibi hissettim” diyor.
Aslında aktör, dünyanın en büyük hayran toplantılarından birine katıldığı sırada rolü aldığını öğrendiğini aktarıyor: “David Yates ve David Heyman beni aradığında, San Diego’daki Comic-Con’daydım. Nerede olduğumu sordular ve, ‘Comic-Con’dayım’ dedim. Bunun üzerine, ‘Peki. Comic-Con önümüzdeki yıl senin için çok farklı olacak!’ diye yanıt verdiler. Her ikisi de çok destekleyiciydi ve benim adıma çok heyecanlıydı; çok sıcak ve mutlu bir histi. Aynı his çekimler boyunca sürdü. Onları her zaman hayatıma girip onu değiştiren kişiler olarak hatırlayacağım.”

Yates, Fogler’ın diğerlerinden öne çıkma nedenini kendilerinin beklediğinin tam tersini yapmış olması olarak açıklıyor. “Pek çok iyi aktörle okuma yaptık, ama Dan bizi diğer herkesten fazla şaşırttı. Diğer herkesten daha oyuncu ve yaratıcıydı. O, yetenekli bir oyuncu olmasının yanında çok yetenekli bir komedyen.”




Jacob, Newt’la ilk karşılaştığında, neredeyse aynı olan bavulları birbiriyle yer değiştiriyor. Bu talihsiz değiş tokuş Jacob’ın yanlışlıkla Newt’un bazı canavarlarını hiçbir şeyden şüphelenmeyen Büyüdışı dünyasına salmasına neden olur; fakat bunlardan bir tanesi, kaçmadan önce onu fena ısırır.
Başka seçeneği olmayan Tina, Newt ile Jacob’ı başlarını daha fazla belaya sokamayacaklarını bildiği bir yere götürür: Kendi evine.
Daireye girer girmez, Jacob, Tina’nın güzel ve sımsıcak gülümseyen kız kardeşi Queenie’nin cazibesine kapılır.

Queenie’in hayatta en son bekleyeceği şey, her zaman mantığıyla hareket eden ablasının kapıda iki yabancıyla belirmesidir.
Üstelik bunlardan biri bir Büyüdışı’dır ki bu, Amerikan büyücülük dünyasının arkadaş edinmeyle ilgili kuralına kesinlikle aykırıdır.
“Gerçekten de birbirine anne babalık yapmış bu iki kız kardeş arasında müthiş bir bağ var” diyor Sudol ve ekliyor: “Ama onlarınki bir şekilde soyutlanmış ve yalnız bir hayat ve son derece farklı ve heyecan verici bu iki erkek onların dünyasına girince, hayatları birden bire dönüşüm geçiriyor.”

Kendisi de bir kız kardeş sahibi olan Waterston, J.K. Rowling’in Tina ile Queenie arasındaki özel bağı yansıtış biçimini çok sevdiğini söylüyor.
“Yakın olan kız kardeşler arasında ruhani bir bağ vardır ve işte bu bağ orada, sayfalardaydı, dolayısıyla zorlamamıza gerek olmadı. Senaryonun yazılış şekli çok hoşuma gitti; kız kardeşlerin birbirleriyle etkileşim şekli çok tatlı ve bana çok sahici geldi.”




Her ne kadar yakın olsalar da Goldstein kardeşler tamamen zıtlar.
Tina kitaba uygun davranan ve kararlı bir genç kadınken, “Queenie oyuncu ve eğlenceli” diyor Sudol ve ekliyor: “Dolayısıyla, Newt ve Jacob’la tanışmak ve başka insanları korkutabilecek bir maceraya girişmek, onun için çok mutluluk verici. Ayrıca algısı ve empatisi çok yüksek, yüreği de kocaman. Queenie olabilme fırsatı tek kelimeyle harikaydı.”

Heyman, Sudol’un role her şekilde yakıştığını belirtiyor: “Alison son derece yetenekli bir aktris, ama Queenie rolüne kattığı şey yeteneğin ötesindeydi. Bizzat kendi özüydü. Queenie iyi, sıcak ve hassas; Alison da tam anlamıyla öyle biri.”

“Alison’ın şen şakrak bir coşkusu var. Queenie için mükemmeldi bu” diyor Fogler ve ekliyor: “Jacob onunla tanıştığı sırada, ışık saçıyor ve ona bir melek gibi görünüyor. Bu durum Jacob’a orada kalması için iyi bir sebep oluyor.”

Queenie, Jacob’ın ne düşündüğünü anında anlar… ve kendisi de ona karşı aynı ölçüde çekim duyar. Rowling bunu şöyle açıklıyor: “O bir Zihnefendet, yani akıl okuyabiliyor. Onun ilginç olan yanı, görünümünden dolayı sürekli olarak hafife alınması. Çok güzel olduğu için, yalnızca yüzeye bakan insanlar onun herkesten daha derini gördüğünü fark edemiyorlar. Yazması eğlenceli bir karakterdi.”

Sudol, “J.K. Rowling en istisnai karakterleri yaratıyor ve yine de izleyiciler bu karakterlerle kolayca özdeşleşebiliyorlar. Hikayelerinde öylesine bir anlam, öylesine bir yürek ve bilgelik var ki. Kendisi, bu olağanüstü evrenin samimi ve ulaşılabilir bir his vermesini sağlamakta, inanılmaz başarılı. Bunun bir parçası olmak bizim için büyük bir onurdu.”




Tüm oyuncular Rowling’in yapım sırasında kendilerini ziyaret etmesine çok sevindiler; çünkü onun kendilerine sağlayabileceği herhangi bir içgörüyü duymak istiyorlardı. Redmayne bunu şöyle aktarıyor: “En güzel günler Jo’nun sete geldiği günlerdi, çünkü o bu karmaşık dünyayı baştan sona biliyor ve karakterlere son derece hakim. Bize arka hikayeler verdi, hatta Newt’un ve diğerlerinin gelecekte nereye gidiyor olabilecekleri hakkında yorumlar bile getirdi. Bir aktör için bu bir rüya; yani, bu dünyanın yaratıcısının gerçek ilhamını ve hayal dünyasının size rehberlik etmesi paha biçilmez bir şeydi.”

Oyuncular dört “Harry Potter” filmi boyunca büyücülük dünyasında gezinmiş olan yönetmenlerinin rehberliğini de aynı ölçüde takdir ettiler.
Sudol bu konuda şunu söylüyor: “David son derece samimi ve neşe dolu; onun coşkusu bulaşıcıydı. Bu dünyayı ne kadar sevdiğini görebiliyordunuz. Bu hepimizi heyecanlandırdı ve besledi. David çok nazik biri ama ne görmek istediğini de iyi biliyor. Yani, yönetmen olarak onunla çalışmak çok rahatlatıcıydı.”

Waterston da şunu ekliyor: “David’e yüzde yüz güvendik. Onun kadar yaratıcı ve dikkatli biriyle bunu yapmak kolay. Sahnelerle ilgili tasvirleri o kadar ayrıntılı ve açıktı ki bize ne görüyor olacağımızı ve hikayenin o anında ne deneyimleyeceğimizi tam olarak anlatabiliyordu.”

Fogler ise şunu belirtiyor: “David beni kanatlarının altına aldı ve esasen doğaçlama yapmanın güvenli olduğunu söyledi. Bu çok özgürleştiriciydi ve çalışılması harika bir zemin yarattı.”




MACUSA (Amerika Birleşik Devletleri Büyü Kongresi)


Eğer Amerikan büyücülük dünyasının yönetim organı MACUSA’daki herhangi biri Tina’nın Newt ve büyülü canavarları hakkındaki ilk uyarılarını dikkate almış olsaydı, Newt, Tina, Queenie ve Jacob asla arkadaş olamayabilirlerdi.
Ne var ki, gözden düşmüş Seherbaz’ın kaygıları, Başkan Seraphina Picquery (Carmen Ejogo) ve esrarengiz Büyü Güvenliği Müdürü Percival Graves (Colin Farrell) tarafından şüpheyle karşılanır.
Ancak trajedi gerçekleştiğinde başkan ve Graves dikkatlerini Newt ve kayıp canavarlara yöneltirler.

Farrell canlandırdığı karakteri öyle tanımlıyor: “Graves MACUSA’nın yönetim kademesinde oldukça yüksek bir mevkiye sahip. Kendisi Seherbazlar’ın başı ve işi büyücülük dünyasının düzenini ve güvenliğini sağlamak, büyücülere potansiyel olarak zarar verebilecek herhangi bir şeyin önünü almak. Çok güçlü, inanılmaz azimli ve asa kullanma konusunda çok becerikli.”

MACUSA Kuzey Amerika büyücülük dünyasının korunması için her türlü çabayı göstermektedir ve bunun Gizlilik Kuralı’nın katı bir şekilde uygulanmasına bağlı olduğuna inanmaktadır.
İşleri kötüleştiren bir başka durum da kötü üne sahip Karanlık Büyücü Gellert Grindelwald’ın telaş yaratan faaliyetlerinin yarattığı geniş çaplı korkudur.
Grindelwald, Avrupa’da yarattığı kargaşanın ardından yeraltına çekilmiştir.
Ne zaman yeniden ortaya çıkacağı ve bir sonraki saldırısının ne olacağı ancak tahminlerle sınırlıdır.




Devam eden Grindelwald tehdidinin New York sokaklarında meydana gelen tuhaf ve şiddetli olaylarla birleşmesi MACUSA’yı yüksek teyakkuz durumuna geçirir.
Ejogo bu konuda şunları kaydediyor: “Tüm bunlar olup biterken, Başkan Picquery, Newt Scamander’ın anormal durumuyla yüzleşmek zorunda kalır. Newt’un niyetleri iyi olsa da, Picquery’nin bu tuhaf olayı daha başlarken bitirmesi gerekmektedir, çünkü MACUSA’da ifşa olma konusunda gitgide artan bir endişe vardır ve kurumdakiler ifşa olmanın savaşa yol açacağına inanmaktadırlar.”

“Graves’in büyücüler ile Büyüdışı’ler arasındaki ayrışmaya ilişkin kendi ideolojisi var” diyen Farrell, şöyle devam ediyor: “Büyücülerin bastırılması ve gölgelerde yaşamaya mecbur bırakılması onu yiyip bitiriyor. Ona göre, bu bir adaletsizlik. MACUSA’dakiler bile Graves hakkında fazla bir şey bilmiyorlar. Karakter hakkındaki bu esrar perdesi hoşuma gitti.”

Aktör daha J.K. Rowling’in senaryosunu okur okumaz “Fantastik Canavarlar”a ilgi duyduğunu belirtiyor: “Çok yaratıcı ve kışkırtıcıydı; her şeyde bir tür şiirsellik ve simetri vardı. Hikaye fantastik olmasına ve 1920’lerde geçiyor olmasına rağmen, hâlâ güncel olan bir takım gerçeklere dayanıyor. Dolayısıyla, bir yandan film gerçeklikten son derece uzak, diğer yandan ise kayda değer insan temaları içeriyor. Bu hikaye bana göre her şeyiyle muhteşemdi.”

Yates ise, “Colin Farrell müthiş bir aktör ve Percival Graves’in geliştirilmesine büyük katkı sağladı. Meraklı, verici ve kışkırtıcı biri; üstelik tüm bunları sürece ve karaktere yansıtıyor. Onunla çalışmak büyük bir zevkti” diyor.




BÜYÜDIŞI (No-Maj)’LAR


Önde gelen büyücülerden biri olan Percival Graves’i saran gizemlerden biri Credence Barebone’a neden bu kadar ilgi duyduğudur.
Acınası derecede içine kapanık bu genç adam, büyücülük camiasının tamamen dışında olmanın yanı sıra, Yeni Salem Dayanışma Derneği'nin (NSPS) kurucusunun evlatlık oğludur. NSPS, MACUSA’nın düşmanı olan, tam bir büyü-karşıtı örgüttür.

Farrell şu gözlemde bulunuyor: “Credence, kaybolmuş gibi görünen ve daima dışarıdan içeri bakan biri. Bu durum onu özellikle Graves’e karşı zayıf hâle getiriyor. Graves belli ki genç çocuğun kendisinin ihtiyaç duyduğu bir bilgiye sahip olduğuna inanıyor. Graves, Credence’a hayatında ihtiyaç duyduğu bir aidiyet duygusu veriyor, ama niyeti en iyi ihtimalle bile sorgulanabilir.”

Credence rolünü üstlenen Ezra Miller ise şunu ekliyor: “Filmdeki ilişkileri oldukça rahatsız edici bir hale geliyor, çünkü elle tutulur bir manipülasyon öğesi söz konusu. Bu ilginç bir dinamik, çünkü kimin iyi kimin kötü olduğu konusunda bir belirsizlik var ve sırlar dökülene kadar bunun cevabını bilmiyorsunuz. Bu, J.K. Rowling yazınının müthiş yanlarından biri: İyi ile kötülüğün tüm ikilikleri mutlaka birbirinden ayrı şekilde var olmak zorunda değil. Herkesin birçok farklı yönü var. Bana kalırsa, serinin hayranları bu film boyunca karşılarına çıkan bazı tanıdık ipuçlarını keşfetmek için muazzam bir istek duyacaklar, ama bu film kendi hikayesiyle tamamen kendine özgü.”




Anlaşılan o ki Miller, kendi gibi hayranlara yorum iletmek için muhteşem bir konumdaydı.
“Yedi yaşımdan beri J.K. Rowling’in Büyücülük Dünyası’na takıntılı durumdayım. Yani bu dünyayla ilgili her şeyi çok iyi biliyorum. Bu evrene gerçekten adım atmak, rüyalarımın gerçek olmasıydı; bunu ne kadar istediğimi kimse hayal bile edemez.”

“Ezra, Jo’nun dünyasının büyük bir hayranıydı ve bu yolculuğun, bu filmin bir parçası olmaya kararlıydı” diyor Yates ve ekliyor: “Aktör olarak korkusuz, meraklı ve açık fikirli. Sürece ve sete enerji ve hırs anlamında çok şey kattı. Credence’ı hem iz bırakan hem de dokunaklı bir şekilde resmetti.”

Credence, kendisini evlat edinmiş katı koruyucu annesi Mary Lou Barebone’un (Samantha Morton) gazabından korkarak yaşamaktadır.
İkinci Salemliler olarak da bilinen Yeni Salem Dayanışma Derneği'nin (NSPS) lideridir. Tüm büyüyü bitirmeye niyetli olan Mary Lou, insanların arasında yaşadığına inandığı büyücülerle ve cadılarla amansızca mücadele eder.
Çok açık biçimde, Mary Lou örgütün adına yakışır bir yardımseverdir: Evini, Credence’a ve evlatlığı olan iki kız çocuğuna açmıştır ve mahallenin fakir çocuklarını beslemektedir. Ne var ki, bu cömertliği daha fesat olan gerçek mizacıyla çelişir.

Rowling bu konuda şunları söylüyor: “Mary Lou yüzeyde oldukça karizmatik, çok nazik bir kadın. Ama aslında evlat edindiği çocuklara fiziksel ve psikolojik taciz uyguluyor. Büyünün varlığının farkında ve buna başvuran herkese karşı nefret dolu.”




Jenn Murray, Mary Lou’nun sorumluluk sahibi ortanca çocuğu Chastity Barebone’u canlandırdı.
Sinemaya bu filmle adım atana Faith Wood-Blagrove, ailenin en küçük bireyi Modesty rolünü üstlendi.
Tedbirli bir kız olan Modesty, seksek oyununu oynarken, katı annesinin duyacağı şekilde cadılık karşıtı şarkılar mırıldanır.
Fakat küçük yaşına rağmen, Modesty, annesinin üzerine dikilmiş gözlerinden uzaklaştığında ona itaatsizlik etmenin yollarını bulur.

Mary Lou, sihir karşıtı mesajlarını güçlendirme çabasıyla şehrin etkili ailelerinden biri olan Shaw ailesini kendi safına katmaya çalışır.
Bir gazete patronu olan Henry Shaw, Sr.’ı canlandıran Jon Voight, “Birkaç tane gazetesi olan büyük bir medya patronu. Çok fazla güce sahip ama bir Büyüdışı. Ama” diyor aktör yüzünde bir gülümsemeyle ve şu itirafta bulunuyor: “Doğrusunu söylemek gerekirse, büyücü olmayı çok isterdim.”



Henry Shaw, Sr. iki oğlu olan bir medya patronudur. Gurur ve mutluluk kaynağı büyük oğlu yeniden seçimlere girmiş bir senatördür.
Küçük oğlu Langdon ise onun gözünde “bir fiyaskodur.”

Babası gibi, Henry Shaw, Jr. da (Josh Cowdery) İkinci Salemliler ve büyücülerin varlığını ciddiye almaz.
Langdon Shaw ise onların varlığına ikna olmuştur.  Rolü üstlenen Ronan Raftery, “New York şehrinde meydana gelen ve büyülü bir şeylere işaret eden bir dizi tuhaf olayı duyduğunda babasına haber veriyor; çünkü asrın haberini bulduğuna inanmaktadır. Ama babası onu ciddiye almıyor” diyor.

Voight, setteki günlerinden keyif aldığını belirterek, şöyle diyor: “Herkes son derece profesyoneldi ve projeye büyük coşku besliyordu. Her şeyi çok etkileyici buldum ve tüm bunların kaynağı David Yates ve yapımcılardı.”

Lionel Wigram ise şunu vurguluyor: “Hakikaten muhteşem bir oyuncu kadromuz vardı. Oyuncuların her biri projeye baş koydu ve karakterine sıkı sıkıya sarıldı. Bunu izlemek çok büyük bir keyifti.”