25.4.17

Going in Style / Son Macera



Oscar ödüllü oyuncular Morgan Freeman (Million Dollar Baby), Michael Caine (The Cider House Rules, Hannah and Her Sisters) ve Alan Arkin (Little Miss Sunshine), Zach Braff’in yönettiği komedi filmi Going in Style / Son Macera'da emeklilik maaşları kurumsal bir zaiyata dönüşünce, hayatlarında ilk kez doğru yoldan sapmaya karar veren eski dostlar Willie, Joe ve Albert’ı canlandırıyorlar.  

Faturaları ödeme ve sevdiklerinin beklentilerini karşılama gayreti içindeki üçlü, emeklilik maaşlarına el koyan bankayı soymak için cüretkar bir hamleye kalkışarak her şeyi riske atıyorlar. 

İki kez Oscar adayı Ann-Margret (Tommy, Carnal Knowledge), Joey King (The Conjuring, Wish I Was Here), John Ortiz (Kong: Skull Island), Peter Serafinowicz (Guardians of the Galaxy) ve Kenan Thompson’ın (Saturday Night Live) yanı sıra, Oscar adayı Matt Dillon (Crash) ve Christopher Lloyd (Back to the Future üçlemesi) da filmde rol alan diğer önemli oyuncular.   

Zach Braff (Garden State, Wish I Was Here) filmi, Oscar adayı Theodore Melfi’nin (Hidden Figures, St. Vincent) senaryosuna dayanarak yönetti.  

Going in Style / Son Macera'nın yapımcılığını Donald De Line (The Italian Job), yönetici yapımcılığını ise Toby Emmerich, Samuel J. Brown, Michael Disco, Andrew Haas, Jonathan McCoy, Tony Bill (1979 filmi “Going in Style”ın yapımcısı) ve Bruce Berman gerçekleştirdi.

Filmin kamera arkası yaratıcı ekibi; görüntü yönetiminde Rodney Charters (24), yapım tasarımında Anne Ross (Lost in Translation), kurguda Myron Kerstein (Garden State, Wish I Was Here), kostüm tasarımında Gary Jones’dan (New Year’s Eve) oluşuyor. 
Filmin müzikleri Rob Simonsen’ın (Foxcatcher, Wish I was Here) imzasını taşıyor.

New Line Cinema, Village Roadshow Pictures işbirliğiyle, bir De Line Pictures yapımı olan Zach Braff filmi Going in Style/Son Macera'yı sunar. 
Filmin dağıtımını bir Warner Bros. Entertainment kuruluşu olan Warner Bros. Pictures, seçili bölgelerde ise Village Roadshow Pictures gerçekleştirecek.   






Filmin mmknmrtb notu ::

"Bir banka belki kırk yılda bir soyulur; ama banka denilen şey, herhangi bir vatandaşı süresiz ve limitsiz bir biçimde soymanın yasal kurumudur." der, bir kitabında ünlü şair ve ekonomist M.N.Serteli..

Bu görüşü -Serteli'den izin alarak elbette- senaryosuna, dolayısıyla da ihtiyar kahramanlarının illegal girişimine dayanak yapan film, bu yönüyle 'anlamlı' bir şey yapmış gibi görünüyor; ki bu da, filmin 'olumlu' denebilecek tek unsuru..

Bu arada, kadroyu oluşturan usta sanatçıların, gayet 'rahat' bir biçimde sundukları oyunculuk performanslarıyla, karakterlerinin ezeli dostluklarını 'inandırıcı' kılabilmeleri de önemliydi..

Son tahlilde Going in Style, hâlâ yapılıyor olmasına yeniden şaşırdığım, artık ve lütfen tedavülden kalkması gereken -bilhassa market ve banka soygunları sırasında resmen boku çıkarılan- çocukları bile güldüremeyecek basitlikte sululuklarla (espri bile diyemedim valla.), komedi filmi olmayı düşleyen sıradan bir iş olarak anılmayı hak ediyor..

5  /10



KURGU

Her insan için bardağı taşıran bir nokta vardır, o noktadan sonra bir şeyler yapmak zorunda kalır. Bazen onun ne yapacağını kimse tahmin edemez. Örneğin, dünyanın en başarılı ve saygın aktörleri arasında yer alan Morgan Freeman, Michael Caine ve Alan Arkin’in canlandırdığı Willie, Joe, and Al’i ele alalım. Dostlukları Semtech Çelik’in montaj bandında başlamış ve gelişmiş olan, koca yürekli, namuslu bu üç Brooklynli adam kendilerini banka soymaya cesaret edecek türde insanlar olarak asla görmemiştirler.  
Elbette, bankalarının onları soyacağını da asla düşünmemiştirler.  
Şimdi çok ama çok sinirlidirler. Emeklilik ve mortgage sistemlerinin azizliğine uğrayan, artık kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadığına ikna olan bu üçlü birer suç dahisine dönüşmeye karar verirler ve bir kereye mahsus olmak üzere riski ve bilinmedik —ve şaşırtıcı şekilde canlılık veren— bir dünyaya adım atarlar. 

Bu dünyada saliselik zamanlamalar, kılık değiştirmeler ve kaçış arabaları vardır. Kendi görgü tanıklarını senkronize ederek, mükemmel soygunu gerçekleştirmeye ve yapacakları son şey olsa da kendilerinin olanı geri almaya girişirler. Ne daha fazlası, ne daha azı.  
Şanslarını zorlamaktadırlar. Sınırları zorlamaktadırlar. 80 yaşlarını da zorlamaktadırlar; ama bunun önemi yoktur, çünkü kendi hakkını savunmanın yaşı yoktur.  

Eğlenceli ve hızlı tempolu, acı-tatlı bir komedi olan Going in Style/Son Macera, sinema efsaneleri Freeman, Caine ve Arkin’in kayda değer yeteneklerini perdede ilk kez buluşturuyor. 
Bu üçlüye Ann-Margret ve Christopher Lloyd gibi muhteşem yıldızlar yardımcı rollerle destek veriyorlar.   

“Ted Melfi’nin senaryosu birçok komik manevra ve sürpriz içeriyor. Kendisi harika bir hikaye anlatıcı” diyen yönetmen Zach Braff, şöyle devam ediyor: “Ayrıca, Hollywood’un en müthiş isimlerinden bazılarını izliyorsunuz. Bu benim için gerçek bir zevkti. Biliyorum ki izleyiciler de bu yıldızların, komedi ve aksiyonu, hikaye için aynı ölçüde önemli olan dokunaklı ve ruh dolu anlar ile ne kadar güzel dengelediklerini takdir edecekler. Bu adamları seviyorum. Kim sevmiyor ki? Sizi bu karakterlerin 40 yıldır dost olduklarına, iyi günde kötü günde birbirlerinin yanında yer aldıklarına gerçekten inandırıyorlar."
  
Caine ise şunları ifade ediyor: “Bana her zaman senaryolar gelir, ama bu özeldi. Komedi oluşunu sevdim çünkü bu nadiren olur. Ayrıca, ilişkilerin niteliği de hoşuma gitti. Çok sıcak bir film ve çok komik ama aynı zamanda derin. Üstelik, Morgan ve Alan’la çalışma fırsatı sundu. Sahiden, bir oyuncu açısından bundan daha iyisi olabilir mi?”  




Aralarındaki yadsınamaz yakınlığa değinen Freeman, şunu ekliyor: “Bence yaptığımız işi çok bariz bir şekilde sevdiğimiz için, bu durum perdeye yansıyor”.   

Ağırlıklı olarak güldürmeyi hedefleyen film, büyük şirketlerin işleyişine dair hakiki bir eleştiri de sergiliyor. Birçok izleyici bu eleştiriye katılacaktır; çünkü Joe, Willie ve Al gibi, kaybolan avantajların, tuzak kredilerin acısını hissetmiş ve kendilerine vaat edilen ile ellerine geçen arasındaki uçurumu görmüş birçok insan bulunuyor.  

Arkin bunu şöyle açıklıyor: “Bütün hayatı boyunca çalışmış ve bünyesinde bulundukları şirketin bu sadakati ödüllendireceğini düşünmüş birini hayal edin. Şirket vaadini yerine getirmediğinde, hayatı boyunca suçu aklından geçirmemiş birinin bile nasıl öfkeye kapılacağını düşünün. Bu üç adamın neden çıldırdıklarını ve yaptıkları şeyi neden yaptıklarını tamamen anlayabiliyorum”.

Donald De Line bu filmin dayanak noktasını oluşturan 1979 tarihli Martin Brest filmine değinerek, “Hikaye bugün de orijinal filmin çıktığı tarihte olduğu kadar güncel, hatta belki daha da güncel” diyor ve ekliyor: “Bizim filmimiz bir yeniden yapım değil, zamanın sınavından geçmiş bir önermeye çağdaş bir yaklaşım. Sistem çoğu zaman işlemiyor; ister emeklilik, ister sigorta, ister bankalar konusunda olsun. Babam bir şirkette yıllarca çalıştı ve emekli oldu. Çalıştığı şirketi başka bir şirket satın alınca, babamın emekli maaşı yarı yarıya düştü. Böyle şeyler her zaman oluyor”.

Filmin tüm hafifliğine rağmen, gerçek meseleler söz konusu olduğunda, hikaye taviz vermiyor. “Çok komik esprilerimiz ve olaylarımız var ama kahramanlarımızın durumlarının gerçekliği ve ciddiyeti düz ve dürüst bir şekilde sunuluyor” diyen Braff, şöyle devam ediyor: “Bu üç adamın birden bire hayatta kalma mücadelesi verme olasılığı karşısında sarsılmamak mümkün değil”.  

Üçlünün kurduğu cüretkar plan izleyiciler için bir dileğin nihai olarak hayata geçişi olabilir; üstelik tamamen risksiz ve dolaylı olarak bol ödüllü şekilde. De Line şöyle diyor: “Bu son derece tatmin edici çünkü onların başarılı olmalarını istiyor, olayın onlara verdiği enerji ve canlılığı görebiliyorsunuz. Son yıllarda…. belki de tüm hayatları boyunca yaptıkları en heyecan verici şey bu”.  

Theodore Melfi ise şunları söylüyor: “Bence izleyiciler insanların ödeşmesine olumlu tepki veriyorlar. Buna bir komedi olarak yaklaşmamız gerekiyordu çünkü suç işliyorlar, ama onlara karşı da suç işleniyor. Adalet ve insanların hak ettiklerini almaları konuları benim için çok önemli. Bu adamların tamamen haklı olduklarını düşünüyorum. Kırk yıl boyunca çalışmışlar ve emeklilik maaşları ellerinden alınmış. Joe’nun mortgage konusunda yaşadığı şey ise, bir banka memurunun müşterileri gözetmeden, sırf bankaya kâr ettirme tezgahının mükemmel bir örneği”.  




Melfi’nin hikayeyi modernize etme yollarından biri “onu daha aksiyon odaklı, soygunu ise doruk noktası yapmaktı; oysa orijinal film daha çok soygunun sonrasına odaklanmıştı”.  Senarist, buna ek olarak, Ann-Margret’in canlandırdığı neşeli, sıcakkanlı Annie ile temkinli, şüpheci Al arasında bir romantik ilişki eklediğini belirtiyor ve bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Hayatın ilerleyen dönemindeki aşk ve seks fikrini irdelemek istedim. Bu, hayatın kabul edildiğini nadiren gördüğünüz bir parçası”.

Melfi, ayrıca, baş karakterler, günlük hayatları ve aile bağları için kolayca özdeşleşilebilecek dolu dolu arka hikayeler yarattı. Örneğin, “Joe, esasen, babası olmayan Brooklyn için bir baba figürü oluşturuyor. Brooklyn ve annesi onunla birlikte yaşıyorlar; çok kuşaklı ailelerde aynı evde yaşamak mevcut bir trend. Willie ile Al de aynı evi paylaşıyorlar ki bu da yaşlı insanların maddi olarak geçinebilmesinin bir yolu”.

Rolüyle hikayeye bir tutam tatlılık ve epey ateş katan Ann-Margret, “Bu filmde gerçekten her şey var” diyor ve ekliyor: “Gülüyorsunuz. Her bir karakterle özdeşleşiyorsunuz. Onların yaşadıklarına dahil oluyorsunuz; sıcak ve dokunaklı hikayeleri sizi çarpıyor, sonunda sinemadan gerçekten iyi bir hisle ayrılıyorsunuz. Gözlerim bile yaşardı”.  

Ana oyuncu kadrosunu tamamlayan oyuncular ve canlandırdıkları roller şöyle sıralanabilir: Joe’nun sevgili, hazır cevap torunu Brooklyn’i canlandıran Joey King. Brooklyn’in işe yaramaz babası Murphy rolünde Peter Serafinowicz ve acemi banka soyguncularına işlerin nasıl yürüdüğünü gösteren şaibeli Jesus karakterini canlandıran John Ortiz. Matt Dillon ise azimli FBI ajanı Hamer rolünü, Christopher Lloyd da üç adamın iyi niyetli ama biraz perişan arkadaşları Milton rolünü üstlendi. 

“Bence hikaye günümüzün ruhunu yakalıyor” diyen Braff, şöyle devam ediyor: “Büyük şirketlerin küçük insanları nasıl mahvedebildiğine kesinlikle parmak basıyor. Fakat bu hikaye her şeyden önce, gücü yeniden ellerine alan üç adam hakkında bir komedi. Bu adamlar hayatları boyunca hiç suç işlememişler, böylesine çılgın ve tehlikeli bir şey asla yapmamışlar ama köşeye sıkıştıkları için eğer bir şey yapacaklarsa bunun çok büyük olması gerektiğine karar veriyorlar”.




PLAN

Her müthiş plan bir ilham kıvılcımıyla başlar. Ya da bu durumda, yakın mesafeden ateşlenen bir yarı otomatiğin kıvılcımıyla.   

Bu sıradışı suç çetesinin fiili elebaşı olacak olan Joe, bir sabah Williamsburg Savings bankasında koltuğa hapsolmuş şekilde, bilgiçlik taslayan bir müşteri temsilcisinin Joe’nun mortgage ödemesinin neden birden bire üçe katlandığını açıklayışını dinlemektedir. İşte o sırada silahlı adamlar soygun için bankayı basarlar. Joe, ilgili bir izleyici olarak, çetenin kusursuz koreografisini, istedikleri şeyi zahmetsizce alıp çabucak kayboluşlarını gözlemler. Tüm bunlar gözüne hiç de zor görünmez: Birkaç dakikalık çalışmayla milyonlarca dolarlık kazanç. 

Daha sonra, bu deneyimini dostlarına aktarırken, şakayla karışık üçünün de aynı ölçüde iyi bir iş çıkarabilecekleri fikrini ortaya atar. Gülüşürler. Ama günler sonra, emeklilik maaşlarının askıya alındığını öğrendiklerinde —aslında gelecekleri ayaklarının altından çekip alınmıştır— soygun fikri daha az çılgınca ve daha yapılabilir görünür.

Joe’nun kararlılığını arttıran şey ailesinin evi geçindirmesi için ona güvenmesidir. Caine bu konuda şunları söylüyor: “Joe’nun çok sevdiği bir torunu var, torunun annesi bekar bir anne olarak çok çalışıyor ama bu yeterli olmuyor. Joe ödemeleri yapıyor ve evin geçimini sağlıyor. Fakat banka eve haciz koyuyor. Joe ve ailesinin 20 gün içinde evi boşaltması gerekiyor”.

Willie de gururlu bir baba ve büyükbabadır ama onun bağlantıları uzun mesafelidir. Skype’da yaptığı görüşmelerin tadını çıkartmakta ve Batı’ya daha sık ziyarete gidebilmeyi dilemektedir. Yalnızca Al, uzun zamandır dul bir erkek olarak yakın bir aileye sahip değildir. İşte bu yüzden de onun aile boşluğunu Willie ve Joe doldurur.  

Arkin, “Al eski bir caz müzisyeni. Hiçbir zaman fazla bir kariyeri olmamış. Bu yüzden de müzisyenliği sürdürebilmek için fabrikada çalışmış. Ömür boyu dostu olan diğer iki adamı da orada tanımış”. 

Freeman üçlünün tipik bir gününü, “Çoğu zaman birlikte takılıyorlar. Aynı şeyleri yapıyorlar, yemek için aynı yerlere gidiyorlar, aynı sohbetleri ediyorlar ve aynı eve gidiyorlar. Birlikte çim bowlingi oynuyor, televizyon seyrediyorlar” diye aktardıktan sonra, şöyle devam ediyor: “Ve Joe bir gün, ‘Banka soymayı planlıyorum’ diyor.  Dostları elbette onun aklını kaçırdığını düşünüyorlar. Fakat o sırada bankayla da pek dost değiller. Bu yüzden, fikre ısınıyorlar. Ve kendilerine yapılan her şeyden sonra, nihayet kararlarını veriyorlar: ‘Neden olmasın?’”.  

“Morgan role hemen sıcaklık ve sevimlilik katıyor” diyen De Line, şöyle devam ediyor: “Gözünde her zaman bir ışıltı var; ve şartlar ne olursa olsun, yüzeyin altında harika bir mizah anlayışına sahip. Diğer yandan, Albert grubun kötümseri ve huysuzu. Günümüzün en harika komedi oyuncularından Alan Arkin, role diğer ikisini dengeleyen komik, alaycı ve nevrotik bir özellik katıyor. Fakat tüm bunlara rağmen, Al karaktere kendi sıcaklığını da yansıtıyor. Ve Michael Caine, elebaşı olarak, doğru miktarda insaniyet ile birlikte kurnaz bir mizah anlayışı ve tavrı dengeleyerek bu işin olacağına bizi ikna ediyor”.   

Braff bu konuda şunları söylüyor: “Bu ayrı ayrı karakterlerin hayat buluşunu izlemek çok ilginç. Bazen en çok şeyi ele veren, küçük ve incelikli ayrıntılardır; ve bu üçlü fazlasını değil sadece gerekli olanı yaparak en etkili anların yaratılabileceğinin farkında. Başrol oyuncularımızın kameranın o küçük ayrıntıları yakalayarak güçlü bir şey uyandırabileceğine dair bir anlayışları, bir güvenleri var. Onlarla çalışarak ve onları gözlemleyerek çok şey öğrendim”.

İlginç bir şekilde, banka işi üçlünün yöre çocukları için yardım amaçlı düzenleyeceği bir şenlik etkinliğiyle çakışır. Üç arkadaş bu hayır işinde çalışmayı önceden taahhüt etmişlerdir. Hepsi birden mazeret bildirirse şüphe çekecektir, dolayısıyla görev saatlerine uygun bir plan yapmak zorundadırlar. Zaten organizatör Milton’ın bir şey fark etme olasılığı çok düşüktür.

Üç arkadaşla aynı binada yaşayan ve kardeşleri gibi olan Milton (Christopher Lloyd), belki de herhangi bir şey organize edebilecek en son kişidir. “Milton’ın harika bir coşkusu var, her şeye hevesli ve iyi bir dost, ama hiçbir şeyi hatırlayamadığı bir noktaya gelmiş” diyor Braff.  

Aklı çoğu zaman başka yerde olsa da, Milton’ın yüreği doğru yerdedir. Kaçırdığı tüm noktalara ve yersiz sözlerine rağmen, özünde sahip olduğu haysiyet durmaktadır. Lloyd şunları söylüyor: “O tatlı bir yaşlı adam. Kolayca dikkati dağılıyor ve hatalar yapıyor, ayrıca kulakları da biraz ağır işitiyor. Fakat hâlâ kendisine bir şeyleri kontrol ve organize etme gücü veriliyor ve bundan büyük gurur duyuyor. Milton kendi işine bakıyor, insanların kural ve yönetmeliklere uymasını, programa sadık kalmasını sağlamaya çalışıyor. Onun işlevi bu. Rolü sevdim ve onun altından kalkabilmeye çalışmaktan zevk aldım”.

De Line’a göre, “Christopher Lloyd gibi komik ve eşsiz birinin projeye katılması inanılmaz heyecan vericiydi. Bizi sürekli olarak güldürdü. Zach onun doğaçlama yapmasına fırsat tanıdı ve Christopher de sürekli olarak tamamen dahiyane bir şeyler buldu”.

Willie, Joe ve Albert işe koyulurken, borçları olan miktarı çıkardıktan sonra kalanı çocukların yararına harcayabileceklerini fark ederler. Ayrıca sırf bu da değil, doğru ayarlayabilirlerse, hayır etkinliğinin soyguna mükemmel bir mazeret oluşturabileceğini de anlarlar. Üstelik, Milton, dağınık kafası sayesinde, onların nerede olduklarını doğrulayabilecek en iyi seçenek olabilir.   




TALİM

Ama kendilerini tam olarak vakfetmeden önce, bu işin altından kalkabileceklerinden emin olmalıdırlar.  Güçlü ve zayıf yönlerini ölçebilmek için bir provaya ihtiyaçları vardır. Bir markette gerçekleştirdikleri prova —herkesin favori sahnelerini oluşturmakla birlikte— fiyaskoyla sonuçlanır. De Line’a göre, “Willie, Joe ve Al yerel bir marketi soymaya girişiyorlar. Düşündükleri şey, küçük başlayıp birkaç parça şey çalmak. Ama bu işte berbatlar. Ne yaptıkları konusunda en ufak bir fikirleri yok; bir şeyleri düşürüyorlar, kötü seçimler yapıyorlar… bol miktarda fiziksel komedi var”.

“En zor bölümü domuz rostosunu pantolonumun içine saklamaktı; ve tabi bir de, gömleğimin içinde bir düzine yumurtayla park yerinde koşuşturmak” diyor Freeman.  

Willie ve Joe, Value Town’ın reyonlarını arşınlayıp, kıyafetlerinin içine rasgele bir şeyler doldururken tek bir güvenlik kamerasını bile atlamamayı başarırlar. Bu sırada, kaçış şoförü olan Albert arabanın içinde sıkılıp, sıcaktan da bunalınca, görev yerini terk eder. Bu yüzden, kıyafetleri ganimetlerle dolu iki dostu kaçış için doğaçlama yapmak zorunda kalırlar.  

Hikayeyi buradan devralan Caine, şunları aktarıyor: “Joe bir kadının, önünde alışveriş sepeti bulunan elektrikli bisikletini çalıyor ve güvenliği atlatmaya çalıştıkları sırada Willie’yi zorla sepete oturtuyor. Bu şekilde caddeye ve trafiğe çıkıyorlar. Bu klasik bir düşük hızlı kovalamaca”.

Onları eylem halinde —daha uygun bir kelime olmadığı için eylem demek zorundayız— izleyen market müdürü Keith’i komedi ustası Kenan Thompson canlandırdı. İlk başta gözlerine inanamayan Keith, onların bu performansı karşısında kızmak yerine eğlenir ama yapması gereken bir görevi de vardır. Bu durum hiç kuşkusuz filmin en unutulmaz anları arasında yer alan çok komik bir yüzleşmeyi beraberinde getirir. Fakat Keith’in asla şüphelenmediği şey, üç adamın henüz oyunun sonuna yakın bile olmadıklarıdır.

Braff o sahneler için şunları söylüyor: “Morgan günün büyük bir kısmını sepetten sarkarak geçirdi. Kayıtlar arasında kimse karavanlarına gitmedi. Michael elektrikli bisikleti trafikte ve önünü kesen otobüsün etrafından sürme pratiği yaptı. Sahnelerin yaklaşık dörtte üçünün dublör çalışması olmasını ön görmüştüm ama oyuncularımız büyük kısmını kendileri yaptılar. Gerçekten çok uyumlulardı”.   
Eğleniyormuş gibi görünüyorlarsa, bunun sebebi gerçekten eğleniyor olmalarıydı.

Freeman ve Caine birkaç kez birlikte çalıştılar, bunların en sonuncusu “The Dark Knight” üçlemesiydi. “Aralarında zaten bir şakalaşma vardı; Alan grubun yenisiydi ama onlara hemen ayak uydurdu” diyen Braff, şöyle devam ediyor: “Beraberce gülüp şakalaşıyorlardı ve bazen kaydı devam ettiriyordum çünkü ben ‘Kes’ demedikçe, karakterlerinde kalıp sahneyi sürdürüyorlardı ve bu şekilde ortaya harika, komik şeyler çıkıyordu. Formlarının zirvesindeki bu oyuncuların böylesine vakit geçirişlerini izlemek muhteşemdi”. 

Bu, onların yönetmeni de içine almasına seve seve izin verecekleri bir neşeydi. Freeman bunu şöyle açıklıyor: “Bizim dinamiğimizin bir parçası da Zach’e nasıl takılabileceğimizdi. O hızlı biri, ne istediğini biliyor —ki bu çok iyi bir şey—  ama aynı zamanda bazı konularda ısrarcı değil. Dolayısıyla, bazen, ‘Hayır, bunu yapmayacağım’ diye ona takılıyor ve nasıl tepki vereceğini görmek istiyorduk. Ama Zach her seferinde blöfümüzü gördü”.   




PROFESYONEL

Bu çetenin ihtiyacı olan şey profesyonel yardım. Neyse ki, Joe birini tanıyordur. Torunu Brooklyn’in sefil babası Murphy’nin telefon rehberinde hakiki birkaç suçlu olduğundan ve üç arkadaşı fazla soru sormadan onlardan biriyle bir araya getirebileceğinden emindir.  
İngiliz aktör-komedyen Peter Serafinowicz’in mükemmel bir Yankee aksanıyla canlandırdığı Murphy hâlihazırda tıbbi bir marihuana dispanserini yönetmektedir; tahminen, bu onun ilk yasal işidir. İşleri yolundadır ama belli ki çocuk nafakasını aksatmadan ödeyecek kadar da yolunda değildir. Dükkanına gelmesini isteyeceği son kişi, polisi saymazsak, Joe’dur çünkü bunun anlamı nutuk dinleyeceğidir.  

Aslında, Joe’nun Murphy’ye gitmesinin iki nedeni vardır. Evet, o ve arkadaşlarının bir soygun planlamalarına yardım edecek birine ihtiyaçları vardır. Ama Joe aynı zamanda özünde düzgün biri olan ama ergenliğini tamamlayamamış gibi davranan Murphy’yi kızının sorumluluğunu üstlenmeye ikna etmeyi de ummaktadır. Ya işler ters gidip hapse düşerlerse?  O zaman Brooklyn’e kim göz kulak olacaktır? 

14 yaşındaki Brooklyn rolünü o dönemde 16 yaşında olan Joey King’e emanet eden yönetmen, bu konuda şunları söylüyor: “Rol daha genç bir erkek çocuğu için yazılmıştı ama bir büyükbabanın ergenlik çağındaki enerjik bir kıza ayak uydurmaya çalıştığı bir ilişkinin daha ilginç olacağını düşündüm. Bu yüzden, Ted, rolü Joey için yeniden yazdı. Joey’yi ilk kez Sam Raimi filmi ‘Oz the Great and Powerful’da görmüş ve, ‘Bu küçük kızda özel bir şey var’ diye düşünmüştüm. Sonra ona ‘Wish I Was Here’da rol verdim. Joey olağanüstü bir aktris”.   

King ise, “Joe ile Brooklyn’in harika ve sevgi dolu bir ilişkileri var” diyor ve ekliyor: “Büyükbaba-torundan çok birbirlerinin en iyi arkadaşı gibiler ve sürekli olarak tartışmalar yapıyorlar. Çok tatlı bir ilişki bu. Büyükbaba torunun bu kadar zeki olmasından gurur duyuyor ve onun geleceği konusunda sabırsızlanıyor. Brooklyn de büyükbabasının eğlenceli ve genç ruhunu ortaya çıkartıyor. Ayrıca, birbirleri söz konusu olunca çok korumacılar”.

Joe banka soyma fikrini —ya kazan ya kaybet— değerlendirirken, aklındaki en önemli soru bunun Brooklyn’i nasıl etkileyeceği. Ve bu da onu Murphy’ye götürüyor.  

“Murphy kendini bir girişimci olarak tanımlamayı seçse de aslında bir baltaya sap olamamış bir adam” diyen Serafinowicz, şöyle devam ediyor: “İşe yaramaz biri, olgunlaşmamış, kendisinin çocuk sahibi olduğu gerçeğini kabul edememiş bir çocuk-adam.  Nafaka ödemelerini hep geciktiriyor ve bu konuda kendini suçlu hissediyor ama suçluluk duygusu bu konuda bir şey yapmasına yetmiyor. Yani aslında Brooklyn, babasız sayılır. Murphy kötü biri değil, sadece büyümesi gerekiyor”.

“Peter daha büyük ve geniş komedilerle tanındığı için burada biraz kendini dizginlemesi, Michael Caine için daha düz bir adam olması gerekti ama yine de çok komikti” diyor Braff. 

Serafinowicz, aktör olarak idollerinden biriyle sahneyi paylaşma hakkında şunları söylüyor: “Michael Caine bambaşka bir ligde. Bir efsane olmanın ötesinde, çok hoş bir insan. Yine de onunla tanışacağım için aşırı heyecanlıydım. Neyse ki, canlandırdığım karakterin de Joe yanındayken gergin olması gerekiyordu çünkü Joe onun kendini hep aşağılık hissetmesine neden oluyordu. İşte ben de bundan yararlandım”.    

Murhy’nin içinde Joe’nun olmasını umduğu erkek olsun olmasın, en azından üç yaşlı adamın aradığı yardımı sağlar: Uzun bir sabıka kaydı bulunan ama açıklanamaz şekilde sabıkalarından bile daha çok sayıda terk edilmiş hayvanın bakımını üstlenmiş, gizemli karakter Jesus. Belli bir hisse karşılığında, Jesus, karşısındaki amatörlere zamanlamadan hedefi belirlemeye ve temiz bir şekilde kaçmaya kadar her şeyi öğretmeyi kabul eder. İlk ders en zoru olabilir: Telefonla nasıl mesajlaşılır?

Gizemli Jesus karakterini canlandıran John Ortiz, “Jesus tipik bir suçlu değil. Şehir hayatının her türlü zorluğu karşısında hayatta kalmayı başarmış bir yalnız kurt; ve sert görünümünün korku uyandırmasına rağmen, empati sahibi biridir”.  
Hissesi ne olursa olsun, bu iş için kesinlikle yeterli olamaz.  




KADIN

Tüm bu planlamanın ortasında, Albert ile markette kasiyerlik yapan Annie (Ann-Margret) arasında güzel ve beklenmedik bir yakınlaşma doğar. Bunun olduğuna en çok şaşıran kişi Albert’tır. Markete gitme amacı aşkı bulmak değildir, zaten hayatının o sayfasının kapandığına uzun süre önce karar vermiştir. 

Tasasız biri olan Annie, Albert’ın gizlediği yumuşak ve sanatsal yanı hisseder ve nihayet bunu saklamakla ne kadar yanlış bir şey yapıyor olduğunu ona gösterme fırsatı bulur. “Annie, Al’e feci şekilde aşık. Onun saksafon çaldığı günleri hatırlıyor” diyor Ann-Margret ve ekliyor: “Al ve dostları her gün markete gelip bir patates ya da bir konserve alıyorlar. Aralarında yavaş yavaş bir şeyler oluşuyor… Al o noktaya nasıl geldiklerini anlamıyor bile”.  

Braff ise bu konuda şunları söylüyor: “Annie’nin güzel, büyüleyici ve işveli olması gerekiyordu; Ann-Margret tüm bu özellikleri taşıyor. O tam bir afet ve de çok komik. Üstüne üstlük, o ve Alan daha önce birlikte çalışmışlar ve arkadaşlar. Dolayısıyla, anında harika bir diyalog kurdular. Aralarındaki kimya perdeye yansıyor”.

Al haricinde herkes için, aşık olmak dönüştürücü bir deneyim olurdu. Fakat karakterine sadık kalan Arkin şunu doğruluyor: “Al değişmiyor. Bu onun komik yanlarından biri, gerçekten dönüşüm geçirmiyor. Her ilişkide bir dönüşüm vardır ama Al’de olan tek şey, bence, belki biraz daha uyumlu hâle gelmesi”.  

“Doğrusu hâlâ huysuz” diye karşı çıkıyor Ann-Margret.  

Arkin, “Onun huysuz olduğunu mu düşünüyorsun?” diye sorduktan sonra, itiraf ediyor: “Birden bire istemediği bir ilişkinin içinde ve bunun nasıl ya da neden olduğu konusunda hiçbir fikri yok. Ama bu ilişki bir şekilde yürüyor gibi görünüyor”.

Arkin ile Ann-Margret’ın paylaştığı neşeli rahatlığın en belirgin olduğu sahne, belki de ikilinin şenlik sırasında beraber karaoke yaptıkları sahneydi. “Bu inanılmaz şeyi yapmamız gerekiyordu” diyen De Line, şöyle devam ediyor: “Ann-Margret ile Alan Arkin’in düeti bütünüyle heyecan verici bir deneyimdi.  Ann-Margret’ın şarkı söyleyişini yıllardır dinlememiştim, sesi hâlâ müthişti. Peki Alan’ın şarkıcı olduğunu bilen var mıydı? Harika bir sese sahip. Yıllar önce profesyonel bir şarkıcı olduğunu keşfettik. Bir folk grubundaymış ama oyunculuk kariyerinin peşinden gidip müziği bırakmış. O sahnede beraberce çok eğlendiler”.

BASKI

Yaptıkları işin getirdiği kaçınılmaz baskı kendini beğenmiş FBI ajanı Hamer’dan gelir. Braff rolü canlandıran Matt Dillon için şöyle düşündüğünü belirtiyor: “Hem tam bir FBI ajanı gibi görünecek, hem bu adamları sağlam bir şekilde tamamlayacak, hem de komik olacaktı. Matt mükemmel bir seçimdi”.  

Joe’nun yanı başında gerçekleşmiş olan ilk banka soygununu araştırmakla görevlendirilen Hamer hâlâ o işi çözmeye çalışırken, banka ikinci kez soyulur.  

“Hamer kazanmak istiyor; o, haklı olması gereken kişi” diyor Dillon ve ekliyor: “Joe’yla yaptığı ilk toplantıda Joe yalnızca tanıktı ve henüz bir suç işlememişti. Hamer, Joe’nun biraz bilgiçlik tasladığını düşünüyor çünkü Joe ona işini nasıl yapması, hatta belki daha fazla ‘Law & Order’ (Kanun ve Düzen adlı televizyon dizisi)  izlemesi gerektiğini söylüyor. Hamer bunu biraz komik buluyor ama tabi hakaretin de farkında”.

Hamer aptal değildir. Çoğu zaman iyi bir dedektiftir ve bu üç kafadarın bir işler çevirme peşinde olduğunu hissetmekte, fakat ne tür bir iş olduğunu çözememektedir. Yine de, çözmeye çalışmaktan vazgeçmeyecektir.  




MANHATTAN’IN KARŞI YAKASI 

“Going in Style / Son Macera'nın ana çekimleri Queens ve Brooklyn’de gerçekleştirildi.  New Jersey doğumlu Braff için New York’un gerçek mekanlarında çekim yapmak elzemdi. “Dokular, insanlar ve o mekanlarda olmanızın getirdiği yapım değeri başka hiçbir yerinkine benzemez” diyor yönetmen ve ekliyor: “Zorluydu. Hava sıcaktı. Ayrıca, New Yorklular da işinizi her zaman kolaylaştırmıyor, özellikle kaldırımları işgal ediyorsanız. Ama orada olmam gerektiğini biliyordum”. 

Yönetmen kamera arkası ekibinde yer alan görüntü yönetmeni Rodney Charters’la birlikte birkaç pilot çekim yapmıştı. Braff Yeni Zelandalı çalışma arkadaşını överek, onun tarzı için şunları söylüyor: “Çok ama çok hızlı —ki ben de öyle çalışmayı severim— ve kusursuz. Görüntü zengindi ve çok güzel ışıklandırılmıştı; Rodney gerçekten de şehirden en iyi şekilde yararlanmamızı sağladı”.  

Filmin başlıca setlerinden bazıları banka, market ve şenlik alanıydı.  
One Hanson meydanındaki Williamsburg Savings Bank binası Brooklyn’in simgelerindendir; binanın saat kulesi Fort Greene/Atlantic Avenue bölgesine nazırdır. Artık ağırlıklı olarak mesken olarak kullanılan bina; Güzel Sanatlar lobisi, yaklaşık yirmi metre yüksekliğe sahip kubbeli tavanı, mermer zemini, vitrayları ve renkli mozaikleriyle organizasyonlara da ev sahipliği yapar. Yapımcılar bu binayı yüksek tavanları ve geniş alanından dolayı seçtiler çünkü bina Braff ve Charters’ın heyecan ve hızlı tempo yaratmak için çoklu kamera, vinç ve dolly kullanma stili için elverişliydi. Ayrıca, yapım tasarımcısı Anne Ross burayı eski ile yeninin bir bileşimine dönüştürebilirdi. Ross bunun alışıldık bir görüntü olduğunu belirtiyor: “Hepimiz büyük alana sahip, uyumsuz formikalar ve kötü ofis mobilyalarıyla döşenmiş steril ve ilham vermeyen bankaları biliriz”.

Marketten bir şeyler aşırma sekansının zorluğu yanında park alanı olan bir semt marketi bulmaktı. Ross bunu şöyle açıklıyor: “New York’taki çoğu marketin park yeri yoktur”. Neyse ki, aklında bir mekan vardı. Bir ara oturduğu Grand Street-Williamsburg’ün köşesinde Key Foods süpermarket. Mağaza aynı zamanda olması gereken boyut ve yaştaydı. İşte burası Willie, Joe ve Albert’ın alışveriş yaptığı, seçkinlikten uzak, gurme ürünleri bulmayı asla beklemeyeceğiniz Value Town olarak yeniden adlandırıldı ve raftaki ürünler değiştirildi. 

Ross ve set dekoratörü Sara Parks, Knights of Hudson şenliğini Williamsburg East River Eyalet Parkı’nda sıfırdan inşa ettiler. Şenlik alanında diğer eğlencelerin yanı sıra bir dönme dolap, korku evi, karaoke sahnesi ve Caine’in canlandırdığı Joe’nun hayırlı bir amaç için içine daldığı su tankı bulunuyordu.  




Bu mekanlar organizasyon açısından zorluklar teşkil etse de, Ross özellikle “karakter ve ayrıntı” olarak nitelediği setlerden keyif aldı; örneğin, Bethpage-New York’taki Gold Coast Stüdyoları’nın platolarında inşa ettikleri Joe’nun ve Willie ile Al’in evlerinden. Tasarımcı bunu şöyle açıklıyor: “Joe yıllardır kendi evinde oturuyor; karısıyla orada yaşamış. Dolayısıyla, burayı daha dağınık bir yer olarak tasarladık çünkü buraya 60’ların sonlarında taşınmış olmalıydı.  Halı ve bazı duvar kağıtlarında İngiliz öğelere yer verdik. Ayrıca, Joe bir Chelsea taraftarı olmalıydı  —Michael Caine gibi. Chelsea futbol takımının ürünlerine yer verdik. Diğer yandan, Willie ve Al her zaman Joe’nun sokağının karşısında yaşamamışlardı. Muhtemelen oraya emekli olduktan ya da Al’in karısı vefat ettikten sonra taşındılar ve aynı evi paylaşmaya başladılar. Bu yüzden, onların evi daha yeni ve sade eşyalarla döşendi ve fazla kişisel eşyaya yer verilmedi”.

Buna rağmen, diyor Roos, “Al’in müzik geçmişi duvarlardaki caz posterlerinde kendini gösteriyor. Willie’nin yatak odası da birçok aile fotoğrafıyla döşendi ve yine Morgan’ın ilgi alanına uygun olarak, uzay yolculuğuna ilişkin şeyler kullanıldı”.

En temel öğelerden biri hikayeyi ve karakterleri uzaktan farklı bir dünya görebilecekleri bir semte yerleştirmekti.  De Line, “Üç kahramanımızın yaşadığı yer Brooklyn. Burasının işçi sınıfına ait bir kesim olduğunu hissediyorsunuz; yine de suyun öbür tarafında zenginlerin yaşadığı Manhattan’ın ışıltılı siluetini, Wall Street’i görebiliyorsunuz” diyor.  

Brooklyn ve Queens’in daha az bilinen kısımlarını araştıran Ross hikayenin dış semtlerde geçmesi gerektiğinden emindi. “Manhattan’dan dışarı itilmenin yeni bir yanı yok” diyen Ross, şunu kaydediyor: “Brooklyn ve Queens artık nezih semtlerin ortasında kaldı. Küçük evlerin yanı başında cam gökdelenler var; bu, işçi sınıfının kuşatılmakta olduğunun görsel bir temsili”.    

Evlerin dışları Long Island City’de alçak binaların hakim olduğu sakin bir sokakta görüntülendi. Sokağın sonunda RFK/Triborough Köprüsü Bridge görünüyordu. Yakınlardaki Astoria-Queens birçok gerçek mekan sundu. Bunlar arasında, kahramanlarımızın çim bowlingi oynadığı Ditmars Parkı ve Brooklyn’in okulunun yerine geçen PS 122 Mamie Fay Okulu bulunuyordu. Queens’deki diğer mekanlar şöyle sıralanabilir: VFW Post 885’in Knights of Hudson binasının yerine geçtiği College Point; Bangert’s Flowers’ın Murphy’nin esrar dispanserine dönüştürüldüğü Richmond Hill; ve 1960’ların klasikleşmiş Goodfellas Diner’ının  üç kafadarın kahve ve —iyi hissettikleri günlerde— bir dilim turta için buluştukları Nat’in Yeri’ne dönüştürüldüğü Maspeth. Annie’nin evi East Williamsburg’daki bir apartman dairesiydi; ve kurgu ürünü Semtech Çelik’in önündeki bir sahne Sunset Park’taki Brooklyn Army Terminali’nde çekildi.  

Kostüm tasarımcısı Gary Jones semt gezileri yapıp, sokakta yürüyen insanların fotoğraflarını çekerek araştırmasını genişletti. Kahramanlarımızın sınırlı bütçelerini aklından çıkarmadan, Joe’nun İngiliz kökenini kasket, ceket ve yelekle yansıttı; Willie daha gündelik süveterler ve rahat kıyafetler giyme eğilimindeydi; Al ise, her zamanki muhalifliğiyle, çoğu zaman şort giyiyordu.  

Jones daha önce Ann-Margret’la çalışmıştı ve onun Annie’nin görünümünün yaratımında çok değerli bir işbirlikçi olacağını biliyordu. Tasarımcı, Annie’yi şöyle betimliyor: “Belli bir yaşa ulaşmış ama yadsınamaz biçimde çok oyuncu ve seksi bir kadın. Bu, kıyafetlerinin çok gerçekçi bir şekilde yansıtmasını istediğimiz bir şeydi”. Annie, Value Town’daki orman yeşili üniformasını çıkardığında, parlak renkli, hafifçe dalgalanan giysiler giyiyordu. 

Dönüşüme direndiğine dair iddialarına karşın, Albert aşık olduktan sonra gerçekten de biraz farklı görünmeye başlıyor. Jones bu konuda şunları söylüyor: “Cazımsı harika bir görünüme yaklaşmaya başlıyor; seçtiği renkler açılıyor ve sıcaklaşıyor ve bu bambaşka bir his. İlk başta her şeyin olumsuz yanlarını görüyordu; sade, süssüz, koyu renkler tercih ediyor ve hep şortla geziyordu. Değişim soygun için giydiği takım elbiseyle başlıyor. Zirvede olduğu günlerden kalma gibi görünen, moher bir takım bu. Albert yeniden saksafon çalıyor ve bu onun bir başka yönünü açığa çıkartıyor. Nihayet hayatına devam edebileceğine ve hayatını değiştirebileceğine inanmaya başlıyorsunuz”.
Bu anlamda, Albert üç adamın dönüşümünü ve daha fazlasını vurguluyor.  

“Filmimiz olağanüstü bir oyuncu kadrosuna, akıl almaz ama yine de gerçekçi ve dokunaklı bir hikayeye sahip” diyen De Line, şöyle devam ediyor: “Harika ilişkiler, aile bağları, bir aşk hikayesi, üç kafadarın planladığı ve harfi harfine uyguladığı zekice bir soygun… bence izleyiciler bunları sevecek. Küçük insanlar sisteme karşı; bunun da ötesinde, adamlarımız muhtemelen ‘İşimiz bitti, hayatlarımız bitti’ diye düşündüler ama sonra kontrolü yeniden ellerine alıyorlar. Yeni bir benliğe bürünüp, dik duruyorlar”.

Braff son olarak şunu söylüyor: “Sevdiğim türde filmleri düşününce, hepsinin ortak noktası duyguyu mizahla birleştirmeleri. Bir an gülmek, sonra duygulanmak ya da ilham almak istiyorum. Going in Style/Son Macera’yla izleyicilerimizin yaşamasını umduğumuz şey bu. Bu, bazı yaşayan efsanelerin başrolleri paylaştığı, tam anlamıyla eğlenceli bir suç komedisi; ailece izleyebileceğiniz ve herkese bir şeyler verebilecek türde bir film”.