9.6.17

Kedi :: Miyav!.


"İstanbul'un sokaklarında her gün yüz binlerce kedi özgürce dolaşıyor. 
Binlerce senedir insanların hayatlarına girip çıkan kediler, bu şehrin zengin yapısının en önemli parçalarından biri. 
Sahip tanımayan bu kediler İstanbul'da vahşi ve evcil hayat arasında bir çizgide yaşayarak, evlat edinmeyi seçtikleri insanların hayatına neşe getiriyor. 
Kediler sadece İstanbul’da değil, ülkemizin her köşesinde hepimize birer ayna olarak hayatlarımızı akla gelmeyecek şekillerde zenginleştiriyor."

Kedi -sanılanın aksine- evcilleşmemiş; ancak, etinden, sütünden ve sevgisinden yararlandığı insan türüne, öyle olduğuna inandırabilmiş -buna karşılık- onlara bir şeyler vermeye tenezzül bile etmediği halde, bu 'kadim yanılgı'yı ilelebet sürdürmeyi başarabilmiş -nerden bakarsan bak- olağanüstü ve şahane bir yaratıktır..

İstanbul özelinde bakarsak- günlük koşuşturmaca içinde ya da alışkanlık nedeniyle olsa gerek, pek gözümüze çarpmazlar; ama birazcık dikkat kesilirsek eğer, tüm çevremizi sardıklarını görürüz bu vahşi ve şirin şeylerin..




Ben Hopkins'in, İstanbul’la ilgili, kurguyla karışık 'kişisel' belgeseli Hasret'te, İstanbul kedilerine kayıtsız kalamadığını hatırlıyarak izlemeye başladığım Kedi belgeseli; hayata ve insanlara kedi 'seviye'sinden, kedilere de -onlar tarafından adeta büyülenmiş- insanların gözünden bakan, mükemmel bir iş..

Kedi hayvanı hakkında, biyolojik ve tarihi, bir takım ilmi malumatlara ya da ansiklopedik tavırlara teğet bile geçmeyen film; İstanbul'un merkezinden hemen hiç ayrılmadan, ama her sosyal çevrenin içinde onlarla birlikte dolaşıyor, çeşitli özelliklere ve karakterlere sahip kedileri sahiplenip besleyen, hatta onlar sayesinde 'terapi' görüp iyileşen insanların 'subjektif' değerlendirmeleriyle -anlatıcı bir dış sese hiç ihtiyaç duymadan- kendini geliştiriyor..




Sekansları birbirine çok iyi bağlayan, muhtelif İstanbul manzaralı geçişlerle ilerleyen; fakir bir semtin en izbe deliğinde bebeklerini emziren anneden, zengin muhitteki bir kafenin vitrin camını -lüks şarküteri ürünlerinden oluşan yemeğini istemek üzre- tırmalayanına, birkaç kediyi özellikle bize tanıtan; ve finalinde, hepsini yeniden karşımıza çıkararak, onlarla 'vedalaşma'mızı da sağlayan filmin bu kurgusunun gayet işlevsel olduğu da bir gerçek..




Son tahlilde Kedi; 'optimist' bir filtreden geçirdiği mevzusunun 'sıkıntılı' taraflarını görmek ve göstermek istemeden, kedilerin etkisi altına çoktan girmiş -bencileyin- hassas kişilerin gözlerini 'hayranlıktan ve sevinçten' yaşartıp, duygu durumlarında zirve yaptıracak; henüz onların büyüsüne maruz kalmamış -acınası- insanları da, sokakta karşılaştıkları kedilere daha duyarlı bir gözle bakmayı -bir ihtimal- sağlayabilecek bir çalışma..




Kentin ve sokakların asıl ve de asil sahipleri gibi ortalıkta dolaşan 'kirli patili pisiler'i her gördüğümde, bunlarla ilgili bir belgeselin eksikliğini hisseder, "Galiba sonunda bunu ben yapacağım." deyu düşünürdüm..
Hayatı boyunca sürekli düşünmekten, hayal kurmaktan başka bir şey yapmayan bendenizi bu yükümlülükten -daha doğrusu- manevi bir külfetten kurtaran Ceyda hanıma teşekkürü bir borç bilirim..




Sözün özü; kedi misali 'mütevazı' görünümüne karşın 'dört başı mamur' bir belgesel olan Ceyda Torun'un Kedi'si "Miyav!" diye seslenerek, insanları ve yoldan geçen kedileri sinemalara çağrıyor!.

Kedi


Yönetmen: Ceyda Torun
Yapım: Belgesel, 2016, Türkiye / A.B.D., 80'

8  /10