29.4.08

Mevlana Celaleddin-i Rumi : Aşkın Dansı


Siz hiç sinemaya gidip de perdede oynayan filmi bir süre sonra gözlerinizi kapayarak izlemek istediniz mi?.

2007'nin UNESCO tarafından Mevlana Yılı olarak ilan edildiğini biliyor ve bir süredir bu düşünürümüz üzerine yerli-yabancı bazı sinema projelerinin varlığını da duyuyorduk..

Bu konuda elini en çabuk tutanlardan biri –sanırım- bu filmin yapımcıları olmuş ki şimdi eserleriyle karşımızdalar, hem de hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak..

Bunu nereden anladım?. Şu tanıtım yazısından: "Tüm dünyada altı farklı ülkede çekilen film, ilk defa UNESCO ve Birleşmiş Milletler Merkezi’nden destek alarak özel izinler ile çekimler yapılarak tamamlandı. Yapım aşamasında ilk defa tüm dünyada farklı coğrafyalardan elliyi aşkın çok önemli tarihçi ve araştırmacılar ile görüşülmüş, canlandırma ve animasyon sahneleriyle 13.yy.ın dokusu ve havası yansıtılmaya çalışılmıştır."

Senaryo ve yönetimi Kürşat Kızbaz'a ait, içine bir parça da canlandırma yamayarak elde edilmiş, ünlü mutasavvıf Mevlana üzerine bu belgesel filmi izleyince -Allah'ları var- tanıtım yazısındaki bütün o 'ilk defa' çalışmalarını aynen tespit ettim.. Ancak, bununla birlikte bu çalışmaların nasıl yapıldığını da..





Bir.. 

Filmi, UNESCO ve Birleşmiş Milletler Merkezi de dahil, otelden araba markasına, turizm şirketinden telefon ithalatçısına onlarca sponsorun desteklediğini, zaten filmin hemen başında –maşallah- tüm perdeyi kaplayacak şekilde gördük..

İki.. 

Dünyanın farklı coğrafyalarından (Saymadım ama doğrudur.) elliyi aşkın çok önemli tarihçi ve araştırmacıyla görüşüldüğü kesin..
Ancak, bu farklı coğrafyaların yüzölçümünün büyük bir oranını A.B.D'nin oluşturduğu, görüşmelerin bayağı önemli bir bölümünün Konya'da gerçekleştirildiği ve de tüm bu katılımcıların zaten film boyunca bize anlatılanlardan farklı olarak tek kelime etmedikleri de kesin.. 

Velhasılı, her zamanki -ezeli- kompleksimiz yine iş başındadır: "Gâvur -mümkünse İngilizce- söylesin de ne söylerse söylesin.. Maksat, belgeselimizin havası yerinde olsun."

Üüç.. 

Animasyon derken -sanırım- bir takım minyatürleri kıpırdatma çabaları kastediliyor.. (Böyle bir çalışma için, keşke Derviş Zaim'in ‘Cenneti Beklerken’ filmine bir göz atılaydı.)





'Canlandırma' konusu ise tam bir içler acısıydı..
Mevlana rolündeki Sinan Tuzcu'yu perdede ilk kez, gençliğe daha yeni adım atmış bir Mevlana olarak, babasıyla birlikte görüyoruz.. 
Ve son olarak da -ölümüne beş kala- yaşlı Mevlana olarak..
Ancak Sinan Bey Mevlana'yı, on sekizinde neyse, yetmişine merdiven dayadığında da aynı genç ve dinçlikte oynuyor ki bize de, “valla bravo!.” demek düşüyor.. Bırakın yaşlanmayı, adamcağız, altmış altı yılda tek bir saç teli bile beyazlamadan şu fani alemden ebedi aleme göçüyor.. Ki Mevlana' nın en bildik resmi -filmde de sürekli gösterilen- beyaz saçlı, sakallı olanıdır..

Bütün bunlar neyse de, çok uzun aralıklarla kaybolup yeniden ortaya çıkan ve bu süre zarfında -aynen Mevlana gibi- kıyafetinde dahi hiçbir değişiklik olmayan Şemsi Tebrizi'nin sürmeli gözlerini; aynı kişinin o gözlerle sayın yönetmene, "bunun ilahi bir aşk olduğuna emin misiniz?." sorusunu –içimden- sorduracak bir abartıda, ‘koskoca’ Mevlana'ya yiyecek gibi bakmasını; Mevlana'nın bu ısrarlı bakışlar karşısında bir genç kız edasıyla boyun bükmesini vee Özcan Deniz'in o gerçek ötesi 'meşum' takma sakalını, keşke görmez olaydım!.

Derseniz ki: "Bre adam, hiç mi güzel bi şey yoktu şu filmde?"
Bahse değer iki güzel şeyden biri, Yıldız Kenter'in adeta Mevlana olup yüreğinden sökercesine dudaklarından dökülen mısralar idi..
İkincisi de film bittiğinde duyulan bir Sezen Aksu şarkısı..






Evet.. Siz hiç, sinemaya gidip de perdede oynayan filmi bir süre sonra gözlerinizi kapayarak izlemek istediniz mi?.


Ben bu filmi izlerken ya da çile çekerken, aynen böyle yapmak istedim.. Ancak, neticede -kendi çapımda da olsa- bir amme hizmeti gördüğüme vehmederek, bir şeyler kaçırmamak adına gözlerimi kapatamadım..
Bir görüntü sanatı olması gerektiği halde görüntüsel hiçbir veri sunamayan bu yarı-belgeseli, gözleriniz kapalı, sadece anlatılanları dinleyerek –hiçbir eksiklik duymadan- rahatlıkla izleyip anlayabilirsiniz..
Bunu neden mi yapacaksınız?. Siz de haklısınız..



2  /10