14.6.08

The Incredible Hulk :: Kötü Adam Abomination'a Karşı


Bilindiği gibi Hulk, kızgınlığını, öfkesini bir seviyeden sonra tutamayıp başkalaşarak, kocaman, saldırgan bir yeşil canavara dönen bir adamın, Bruce Banner'ın trajik hikayesini anlatır..

Bu trajedinin -hatırladığım kadarıyla- felsefesi yapılan ilk filmde, yönetmen Ang Lee'nin 'derin' bakışının bariz etkisi, sanki, kahramanımızın 'basit' hikayesinin önüne geçmiş gibiydi..

"Bir çizgi roman kahramanının böylesi bir derinliğe ne ihtiyacı var?" denebilir belki ama, bu anlayış bana farklı gelmiş ve -genel olarak- filmden olumlu duygularla ayrılmıştım..

The Incredible Hulk ise, yine alabildiğine trajik olsa da -doğrudan- bir süper kahramanın macerasını anlatıyor..

Üstelik, güzel yavuklusunu başka bir adamın yanında gören Bruce'un -neredeyse- kendisini jiletleyecek halleriyle bizi baş başa bırakarak yüreğimizi dağlayan, hüzünlü bir macera..

Bu kez Edward Norton'ın canlandırdığı Bruce Banner, çok gizli ve de tehlikeli bir askeri projede görevli bilim adamıdır..
Bir test sırasında oluşan kaza nedeniyle gama ışınlarına maruz kalınca yukarıda da bahsettiğimiz gibi, asabı bozulduğunda durdurulamayan yıkıcı bir deve dönüşmektedir..





Bilim adamımız şu sıralar, Brezilya'nın 'favela' denilen gecekondu mahallelerinden birinde -kendi halinde- ikamet etmekte ve yine oradaki bir gazoz fabrikasında, işçi statüsünde çalışmaktadır..
Amacı, olağanüstü gücünden silah olarak yararlanmak üzere kendisinin peşine düşmüş askeri birliklerden saklanmak ve bu arada, yaptığı araştırmalarla da derdine derman bulmaktır..

Koskoca ABD ordusundan kaçmak öyle kolay mıdır?. Onu orada da bulurlar..
Bilindiği üzere, ne insanda, ne de dünyada rahat, huzur bırakmayan bu güruh, sakin kalabilmek ve kızgınlığını, dolayısıyla nabzını kontrol edebilmek için bazı egzotik dövüş teknikleri dersi alan, düzenli meditasyon bile yapan Bruce'u kızdırmayı yine başarır..

Zavallı çocuğu öfkelendirirler, Hulk olur.. Hulk kaçar, ordu kovalar..
Kendini ormana falan atar, sakinleşir, Bruce olur..


Bruce, canından çok sevdiği ve hasretine daha fazla dayanamadığı Betty Ross (Liv Tyler)’unu görmeye memleketine gelir; malum ordu, 'hurra' peşine takılır..
Yapacak bi şey yoktur, yine kızar, Hulk olur.. Yakar, yıkar, yine kaçar, yine savaşır.. Ki üstelik şimdi de peşine, kendisine denk güçteki, benzer şekilde -ancak bu kez bilerek- yaratılmış 'kötü kalpli' canavar, Abomination’ı da takmışlardır..






Incredible Liv Tyler

"Kızınca bir canavara dönüşmek ve az önce seni küçük görerek ezmeye çalışan rakiplerine gücünü/gününü göstermek."
Ang Lee’nin ilk filmdeki sanatsallığını, bu filmin yönetmeni Louis Leterrier'in bol aksiyonlu, eğlendirici ama vasat tarzını falan bir kenara bırakırsak, genel olarak Hulk'ın büyüsü, okuyucuya, seyirciye yani sıradan insana tam bir tatmin sağlayan bu metamorfozdur kuşkusuz..


Sizleri bilemem ama o sıradan insanlardan biri olarak -kocaman yeşil bir dev olmasam da- bu sihirli dönüşümü -bugüne dek- rüyalarımda binlerce kez yaşamışımdır; olmadı, hayalini kurmuşumdur..
Hatta filmde bile tutamadım kendimi, Bruce'a içimden: "Hadi oğlum, sinirlen, öfkelen, coş yavrum.. Değiş tontonum!." deyu tezahürat bile yaptım.. 

Bruce’um Hulk olunca da içimden yükselen bir ferahlık, bir rahatlama ki.. değmeyin gitsin..





Yalnııız.. Delikanlının bu istemsiz gelişen özelliğinin her zaman işe yaramadığını, hatta gayet hassas bir konuda önemli engel teşkil ettiğini de filmin bir yerinde ibretle ve üzüntüyle gördüm ki Liv Tyler da, onun ‘incredible’ üst dudağı da bana şahittir.. 

Tanrı affetsin..

2.5  /5