2.9.08

Rock



Çocukluktan gençliğe geçtiğim yıllarda, (Sayıları çok daha fazla olsa da en önemlilerini zikredeyim) Pink Floyd, Deep Purple, Led Zeppelin ve Jethro Tull'la tanışmamla birlikte Rock, şu benim sıradan dünyamdaki kocaman yerini ilelebet değişmeyecek şekilde almıştır..

Zamanla 'efsane' statüsüne erişecek olan bu şahane topluluklar ve nice güzel insanlarla gelişip zirveleşen Rock müziği, -ona gönül vermiş dünyadaki binlerce insan gibi benim için de- fakir, sıkıntılı ve renksiz bir dış dünyayı çekilir hale getirmiştir..
Bitmedi.. 

Rock, naçizane bünyemde, manevi olarak sürekli zenginleşen, karanlığın ve aydınlığın bilincinde, karamsarlık yine de yanıbaşında kendini gösterse dahi, onu adeta tükenmeyen havai fişeklerin pasparlak ışıklarıyla eninde sonunda aydınlığa boğan, bir dinamik iç dünya yaratmıştır..

"Amma abarttın ha!. Bütün bunları bildiğimiz müzik mi yapmış yani?" diyebilirsiniz..
Ben de, "Evet kardeşim, bildiğin müzik." derim..

Eğer bir müziği -ki burada benim için müzik, 'ihtisasım' olduğundan Rock musikisinden ibarettir-sadece bir 'fon' işleviyle öylesine çalıp duran bir ses olarak 'sözde' dinliyor, ya da göbek atıp kalça kıvırmaya bir bahane olarak onunla ilgileniyorsanız, yukarıdaki soruyu sormakta haklısınız..
Zaten onun için -biraz daha yukarıda-, "Dünyadaki binlerce insan gibi.." dedim; çünkü bu 'mutlu azınlık'ın kaygılarından tamamen uzak milyarlarca kişi de, bir şekilde 'müzik' dinlemektedir..

Son olarak, konuyla ilgili vardığım kanı şudur ki:
"Tanrı'nın mı, Şeytan'ın mı bilemedim amma çok iyi biliyorum ki ilahi bir sestir ROCK!."