30.10.08

Üç Maymun :: Bir Alla Turca Senfonik Şiir


Bir otomobil, gecenin zifiri karanlığında, sadece farlarının aydınlattığı, etrafı ağaçlar ve çalılıklarla çevrili dar bir yolda ilerlemektedir..

Yalnızca sürücüsünü taşıyan bu otomobil, bir ışık topu misali, karanlık sinema salonunun simsiyah perdesinde, seyirciden uzaklaşır, uzaklaşır ve nihayet kadrajın merkezinde, ışıktan, küçücük bir delik halini aldıktan sonra da karanlığın içinde tamamen gözden kaybolur..

"Arabanın seyirciden uzaklaşması" tarifi, o sahneyi size anlatabilmek içindir; oysa, aynı araba -seyircinin tamamını bilemem ama- beraberinde beni de o netameli deliğin içine çekti; film bitene kadar da, yeşilimsi sarı, kurşuni tonlu renklerle ve tonlarca ağırlıkta bir yaşam atmosferinin etkisinde, öylece bırakıp gitti..




Servet’in Serveti Eyüp’ün Sabrı

Arabanın sürücüsü olan, taze milletvekili adayı ve iş adamı Servet, gözleri uykusuzluktan zaman zaman kapansa da, bu gece yolculuğunu sürdürmeye kararlıdır.. Ta ki, önüne çıkan bir adamı ezene kadar..


İş adamını, kısa bir süre için de olsa, yolundan alıkoyan bu elim kaza; Yüce Meclis’e giden kutsal yolda, onu tamamen durduracak değildir ya.. 

Sonuçta bu bir kazadır, kader ağlarını örmüş, olan olmuş ve ölen ölmüştür; hayat, devam etmelidir..

Servet, kendisini bu mevkilere getiren kafasını birazcık çalıştırınca, kazanın, ‘en fazla bir yıllık’ cezai sorumluluğunu, olayla hiçbir ilgisi olmayan, özel şoförü Eyüp’ün üstüne yıkabileceğini fark eder.. Elbette, servetinin yadsınamaz yardımlarıyla..

Liseyi bitirip, üniversite kapısının önünde kalakalmış, umudunu, babası gibi şoförlük yapmaya bağlamış bir oğlu; işçi olarak çalışan, güzelce bir karısı ve zaman zaman 'hayaliyle' aile bireylerinin gündüz düşlerine misafir olan, küçük yaşta yitirdikleri ‘merhum’ oğlundan ibaret, pek de mutlu görünmeyen bir ailenin reisidir Eyüp..






Ailesinin dirliğine destek olabilecek, önemli miktardaki toplu paranın çekiciliğini; en önemlisi, halihazırdaki işinden de olma ihtimalini düşünen Eyüp, patronunun yaptığı ‘ahlaksız’ teklifi, hapse girmeyi de göze alarak kabul eder..

Eyüp, bir süre sonra, hapisten çıkıp da, hemen önünden demiryolu geçen, derme çatma ve daracık haliyle -adeta içinde barınan aileyi simgelercesine- ayakta kalmaya direnen evine döndüğünde; eskisine göre, burada çok şeylerin değiştiğini fark edecek ve daha hapisteyken kuşkulandığı gerçeklerle yüzleşecektir..


Diğer aile fertleriyle birlikte, aynı zorlu ‘sabır’ imtihanından geçecek olan Eyüp efendi, bakalım, bu değişikliklerin ne kadarını görmek isteyecek, ne kadarını duymak isteyecek ve de ne kadarını ailesiyle paylaşabilecektir?.


Eyüp, kendisine ve ailesine yapılan, yoksulluğun çaresizliğiyle, mecburen kabullendiği haksızlıkları -zorda kaldığında- kendinden alttakilere uygulamaya kalkışınca, vicdanını nasıl susturacaktır?.

Üç kişiden oluşan ve birbirleriyle olan maddi ve de manevi bağları pamuk ipliğinden mamul bir aileye, düzenin düzenbazca ettikleri; bizzat aile bireylerinin kendi kendilerine yaptıkları ve de bir başkasına ettiklerinin birikintisi olan kara tortunun lekelerini, hangi deli yağmurlar temizleyebilir ki?.

Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği ve Yavuz Bingöl (Eyüp), Hatice Aslan (Hacer), Ahmet Rıfat Sungar ile Ercan Kesal’ın oynadığı; kasvetli, ruh daraltıcı bir yaşantının asık suratlı kıldığı kahramanlarıyla ‘karanlık’ bir film olan Üç Maymun; seyircisini, beynine bir vida gibi kanırtarak soktuğu bu soru işaretleriyle ve sorulara verebildiği ya da veremediği yanıtlarla, iki saat sonra sinemadan uğurluyor..






Yönetmenin bir önceki filmi İklimler için zamanında şunları yazmışım: "N.Bilge Ceylan sinemasında, kadın-erkek ilişkisine ilk defa böylesine direkt dalan hikayesiyle İklimler, Zeki Demirkubuz filmlerini hatırlatmaktadır..
(....) İlk bakışta, aldatan/aldatılan erkek ve kadınlar üzerine; derininde, birbirlerine aldanan, sonra sıkılan ve kaybeden 'sıradan' insanlar için senfonik şiir tadında bir yapıt.."

Bu iki önemli yönetmenimizin özelliklerinin tamamen benzeştiği gibi bir iddiamız, elbette olamaz.. Fakat, Nuri Bilge Ceylan’ın, son iki filminde, özellikle ele aldığı konular çerçevesinde ortaya çıkan bu benzerlik; politik ve sosyal göndermelerle de yüklü Üç Maymun’la, şiddetini daha da arttırarak, güncelliğini korumaktadır -bence..


Yine, İklimler için yaptığım, yukarıdaki 'müziksel' benzetme, musiki türüne iliştirilecek küçük bir eklemeyle Üç Maymun için de kullanılabilir sanırım.. 

Ki, 'senfonik şiir' nitelendirmesini, 'alla turca-senfonik şiir' olarak değiştirmek yeterli olacaktır..

Ceylan'ın, daha önceki bütün filmlerinin, 'dost-akraba, ana-baba, avrat-bacı' formülüyle kotarılan cast işinin ortaya koyduğu, ekonomik ama fazlasıyla amatör oyunculuk düzeyi; oldukça başarılı bir profesyonel kadroya sahip bu filmle, bir üst lige çıkmış ki, bu durumun Üç Maymun'a -olumlu anlamda- en önemli farkı sağladığını söyleyebiliriz..






"Sen de Sev Ama Sevilme, Aşk Acısı Çek Ben Gibi”

N.B. Ceylan’ın, çok doğru bir tavrı olarak alkışladığım, 'film müziğinden' kaçınması, ne kadar hoşsa; Hacer’in, cep telefonunun normal mesaj işlevi yoluyla değil de, Yıldız Tilbe'nin ‘aşklı,meşkli’ şarkısı olan zil melodisiyle -muhataplarına- mesaj iletmesi de, o kadar çarpıcıydı.. 

Bu inceliği düşünüp uygulamak da, elbette her yönetmenin harcı değildi..

Oldukça başarılı bir 'dijital sinema' örneği olarak Üç Maymun'un -müdahale edilmiş- yakın plan portrelerinden -yönetmene has- şahane geniş açı kadrajlarından ve kusursuz ve de çok etkileyici ‘hayal’ sahnelerinden de bahsetmeden geçmeyeyim..

Her N.B.C. yapıtı ya da çoğu iyi film gibi, bu film de, anlattığı öykünün tüm aşamalarını göstermeyerek, seyirciden, meydana gelen boşlukları düşünmesini ve kendi meşrebince doldurmasını bekliyor.. 

Bunu yaparken, simgesel ipuçlarıyla, seyirciye yol göstermeyi ihmal etmese de, Üç Maymun'un, böylesine bir ekstra çabadan, her zaman, angaryadan kaçar gibi topuklayarak uzaklaşan, 'normal' sinema izleyicisini sıkacak bir film olduğu da, bir başka acı gerçek..

Yine de, Cannes Film Festivali’nden ‘En İyi Yönetmen’ ödülüyle dönmeyi başaran Nuri Bilge Ceylan'ın, her yeni filmiyle daha da yükselen, başarı ve olgunluk grafiğinin zirvesindeki bu yapıtına -hak ettiği kadar olmasa da- ilgi olacağını umuyorum..



4,5  /5