6.10.08

Hellboy II: The Golden Army :: Şeytan'ın Oğlu Kral'ın Oğluna Karşı


Cehennemden çıkan çılgın oğlan Hellboy’un, küçük boynuzlarıyla, pek cana yakın göründüğü, çocukluk döneminden bir yılbaşı gecesi sekansıyla film başlar..

Kendisini büyüterek, babalık yapan Profesör Trevor Broom (John Hurt)'la birlikte yaşayan Hellboy, televizyonda bir kukla filmi izlemektedir..
Babası, yatma saatinin geldiğini hatırlatınca; o tüm şirinliğini takınarak, ondan bir masal anlatmasını ister..
Anlatılan masal, bu filmin konusunu oluşturan hikayenin de başlangıcıdır..

Küçük Hellboy, profesörün anlattığı bu masalın kahramanlarını -yatmadan önce izlediği filmin etkisiyle olsa gerek- kuklalar olarak hayalinde canlandırır..

Yıllar, yıllar önce; insanlarla mistik yaratıklar (Elfler, Goblinler, Ogreler, vb.) arasında büyük savaşlar olmuştur.. Bu kanlı savaşların bir döneminde insanlar, savaşın üstün tarafı haline gelerek, rakiplerini kırıp geçirmişlerdir..



Bitmek bilmez, ‘sahip olma’ hırsıyla gözünü kan bürüyen insanların bu katliamından çok etkilenen Elf kralı, üzüntüye boğulmuştur..
Bir gün, bir 'Goblin' demirci ustası, Kral’a, altından imal edilmiş, asla karşı konulamayacak güçte, devasa askerlerden oluşan, mekanik bir ordu yapmayı teklif eder.. Oğlu Prens'in de etkisiyle, Kral bu öneriyi kabul eder..
Bu yenilmez armadayla birlikte, bir de taç imal edilmiştir ki; tacı başına takan, bu çok tehlikeli ordunun kontrolünü de ele geçirecektir..
Elf Kralı, artık, bu Altın Ordu'nun da kralıdır..

Gel zaman, git zaman; yeniden saldırıya geçen insanlar, karşılarında buldukları 'acı ve merhamet duygusundan nasipsiz' bu Altın Ordu'nun önünde, müthiş bir kıyıma uğrarlar..
İyi yürekli Elf Kralı, bu kez de, verdiği, ‘Altın Ordu’ kararından pişmanlık duyarak, başındaki tacı üç parçaya böler; birini insanlara verir, ikisini de kendisine saklar..
Yapılan anlaşmaya göre; bundan böyle, insanların şehirlerde; diğer yaratıkların da ormanlarda hüküm sürmeleri karara bağlanır.. Altın Ordu, tacın parçaları birleşmediği sürece, etkisiz kalmaya mahkum olarak, dünyanın bilinmeyen bir yerine kapatılır..
İnsanlara -belki de safça- güvenen, barıştan yana olan Kral'ın, kendisine hiç çekmemiş oğlu Prens Nuada, ademoğlunun, verdiği sözü tutacağına asla inanmaz ve elbet bir gün geri dönmek üzere, krallık topraklarını terk eder..






Bu masalı dinleyen Helloğlan, uyumuş da büyümüş; artık, bir zamanlar babasından dinlediği bu hikayenin gerçeğe dönüşeceği, günümüze gelinmiştir..

Kral'ın oğlu Elf prensi Nuada (Luke Goss), insanlarla yapacağı müstakbel savaşa, yeraltındaki metro tünelinin bir köşesinde yaptığı; 'teleskobik kargısının sivri ucuyla, havadaki su damlasını ikiyi bölme' gibisinden, ince antrenmanlarla hazırlanmaktadır..
Prens, Altın Ordu'yu canlandıracak tacın bir parçasının, 'yukarıda' açık arttırmayla satışa çıktığını öğrenir öğrenmez, yardımcısı devasa canavar Wink ve Diş Perileri’yle birlikte, ilk hedefi olan bu parçayı, 'babasının malıymış gibi' almaya gider.. (Diş Perisi isminin, masalsı sempatikliğine sakın kanmayınız.. Kendileri; havada, karada yaşayan/yiyen, -bir nevi- canavar piranalardır.. Bilginize sunulur.)
Kadim kuralın çiğneneceği, insanlığın yok edileceği anlamına gelen bu gelişmeye müdahale etmek, elbette, Paranormal Araştırma ve Savunma Bürosu'ndaki dedektif Hellboy (Ron Perlman) ve de onun paranormal arkadaşlarının görevidir..






Dostları arasında adı 'Kızıl' olan Hellboy, kırmızı meşini andıran cildi, uzun kuyruğu ve dibinden kesik boynuzlarıyla; bildiğimiz, yakışıklı ya da karizmatik kahramanlara pek benzemeyen, -adı üstünde- cehennem kaçkını bir ucubedir..


O, pek güzel dayak attığı gibi, aynı güzellikte dayak yemesini de bilmekte; genellikle, çikolatalı gofret yiyip, puro ve bira içmeye bayılan bir hedonist rahatlığı sergilemektedir..
Öte yandan o, 'ateşli' sevgilisi ‘pirokinetik’ Liz Sherman (Selma Blair)'ın açtığı kalp yarasına, kankası 'balık adam' Abe Sapien (Doug Jones)'le beraber ‘alkol tedavisi’ uygulayarak çare bulmaya çalışan; -hem de kediperver- bir duygu adamıdır da..


Son tahlilde, dünyanın sonunu hazırlayacak bir kader sahibi 'iblisin dölü' bile olsa; insanlığa karşı suç işleyenlerin karşısında –halen- kahramanca yerini almasıyla fişeklenen, güçlü bir karizmanın da sahibidir Hellboy..
Kahramanımızın işi doğrusu bayağı bi zordur: Onunla kentte karşılaşan, ‘bir dokunsa, tır çarpmışa dönecek’ bir takım insanlar, tipiyle falan, alay ederken; onun menşeini bilenler ve 'ötekiler' de, 'iki arada bir derede kalmış' adamımızı, sürekli, özünü inkar etmekle suçlamaktadırlar.






Kapital Peşin Kırmızı Meşin

Hellboy'un bu maceradaki baş düşmanı olsa da; "İnsanlar, hırsları uğruna, durmadan yaptıkları otoparklar, alışveriş merkezleriyle falan,'ortak' dünyamızı yok olmanın eşiğine getirmişlerdir.. 
Bu durumda onlar da, bizim tarafımızdan yok edilmeyi hak etmektedirler." söylemiyle -radikal de olsa- çevreci ve anti-kapitalist bir imaj çizerek gönlümüzü kazanan Prens efendiye hak vermemek pek mümkün değildir.. (Kökümüze kibrit suyu dökmeyi öneren son cümle hariç elbette.)
Tamam, bizim de insan olarak, bu savaştaki safımız bellidir; ancak -gördüğünüz gibi- Prens, hiç de yanlış şeyler söylememektedir..
Neyse, -Şeytan'ın oğlu da olsa- Amerikalı bir çizgi roman kahramanından, ne denli ‘anti-kapitalist’ olmasını bekleyebilirsiniz ki?.

Yine de, onurlu kahramanımız Hellboy'un, bir devlet görevlisi olarak, sadece vazifesini yaptığını, dolayısıyla, bu fiili durumdan aslında o kadar da memnun olmadığını -içtenlikle- hissettiğimi belirtir; kendisinin karşısına geçerek, onu döneklikle falan suçlayanların arasına katılmayı asla düşünmediğimi söyleyerek, bu bahsi de burada kapatırım..







Sinemaya taşınmış çoğu çizgi roman karakterine nazaran oldukça yeni yaratılmış bir kahraman olan, Dark Horse Comics’in Hellboy'unun, sinemadaki bu ikinci macerasının yönetmenliğini, ilki gibi, Guillermo Del Toro yapmış..

Del Toro'nun, çizgi romanın asıl yaratıcısı Mike Mignola'yla birlikte senaryoyu da yazdığını ve bu çok değerli ikilinin 'hayal gücü' birlikteliğinden, yine, güzel bir sonuç çıktığını da ekleyeyim..

Aslında, diğer hikaye ve filmlerden, bize çok tanıdık gelen, o meşhur, paralel dünyanın yaratıkları, bu hikayeye başarıyla yedirilmiş ve onlara uyumlu diğer yeni karakterlerle de müthiş zenginleştirilmiş..
Mizahi yönü de gayet güçlü Hellboy ve arkadaşlarında görülen, özellikle, 'sıradan' insani değer ve zaafların yoğunluğu; bu filmin -tüm olağandışılığına rağmen- ayağının yere basmasını; seyirciyi de, hikayesinin içine rahatlıkla çekebilmesini sağlıyor..



4  /5