16.2.09

Kibar girişli bir mesaja muhatap olmuş yazarınızın maruzatı



"merhabalar sanırım bu kadar kibar girmek size göre değil ama yinede ben insanlığımı korıyım dedim ben burak sarımola öldür beni filminin başrol oyuncusu ve 22 senedir oyunculuk yapıyorum .yazdığın iğrenç yazıyı okudum senin gibi birine yakışan bir yazı olmuş ama hakaret boyutuna gelince salak aptal çocuk gerizekalı gibi tanımlar kullanmşsın sen kiimsinki bunları yazma cüreti gösteriyorsun evet beğenmeyebilirsin ama iş belden aşağı hakarete dönerse o zaman bende adamın aklını almasını bilirim kimse bana aptal bakışlı vb şeyleri söyleyemez eleştirinin şekli vardır.oturduğun yerden hiç bir emek vermeden bir tarafını büyüterek yazı yazmak kolay elini vicadanına koy ve yazadığın yazıyı bir daha oku ve özürünü dile.bak piyasa küçük yarın başka filmlerde olacak ve karşı karşıya geleceğiz o zaman laflarını yedirmek zorunda kalıcam sana kimse böyle olsun istemez dimi? sana bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum tabi çalışıyosan sevgiyle ve insanca kal....."

E mail hesabıma böyle gayet kibar, insanca ve sevgi dolu bir mesaj gelince düşündüm: Ya! ben ne halt ettim de, 22 senedir oyunculuk yapan değerli bir insanı kızdırıp, böylesine, yazdıklarımı afiyetle yedirtecek, kendimi de oydurtacak hale getirdim?.

Çaresiz, Öldür Beni filmi hakkındaki yazımı yeniden okudum..
Kardeşim, ben de o kadar uzun yazmışım ki oku oku bitecek gibi değildi valla..
Bu fırsattan istifade, Tersninja'daki, sonu bir türlü gelmeyen cümlelerden oluşan şu değersiz yazılarımı bir yıldır okumak inceliğinde bulunan siz değerli okurlarıma sabırlarından kelli teşekkür ediyor ve istemeden de olsa okuyucularım arasına katıldığını düşündüğüm sayın Sarımola'ya da hoş geldiniz diyorum..

Efendim.. Bir filmi izleyen sinema yazarı daha sonra klavyesinin başına geçip, her yazdığı yazı sonrası -iddia edildiği gibi- daha da büyümekte olan bir tarafını koltuğa şöyle bir yerleştirdikten sonra, o film hakkındaki yazısını 'normal şartlarda' nasıl hazırlar?.
Elbette en başta, filmin kendi üzerinde yarattığı izlenimleri şöyle bir kafasında toparlar; ayrıca buna, -deneyimleri dahil- çeşitli kaynaklardan kendisine ulaşan bilgileri ekler, bir güzel yoğurduğu bu materyali kendine has üslup filtresinden geçirerek de yazıya döker..

Ben bunun okulunda okumadım, herhangi bir kimseden dersini falan da almadım; ama -sinema yazısı da dahil- hemen her türlü yazının kotarılmasının 'ideal' şeklinin bu olduğuna neredeyse eminim ve benim şimdiye kadar uyguladığım yöntem de budur..
Bir yere kadar, bunu becerdiğimi de sanıyorum ki zaten aksi olsaydı eğer, Tersninja gibi seçkin bir ortamda kendime bir yer bulamazdım..

Yani şunu söylemek istiyorum: Yukarıdaki mesajda öne sürüldüğü gibi, bir film yazısında ben, filmin tamamen dışına çıkarak oradaki oyuncuların veya teknik kadronun falan doğrudan kişiliğine yönelik bir yargılama içinde olamam..
Haa.. O yazılarda direkt kendime yönelik, yargılama dahil her türlü girişimde bulunabilirim ama.. o ayrı ve bu da benden başka kimseyi ilgilendirmez her halde..
Çok içimden geliyorsa eğer, fakat ayrı bir yazıda, bir aktör, bir yönetmen veya herhangi bir kişi hakkında da pekala yazabilirim ki bu da gayet normaldir; bunun neticesinde de -bana layık görülen bu mesaj misali- her türlü eleştiriye de hakarete de hazır olmam, katlanmam gerekir kuşkusuz..
Ancak malum yazımda, hiç de böyle bir amaç gütmedim ki; yaptığım eleştiri, filmin kadrosundan tamamen azade, direkt filmin yönetiliş biçimine ve filmin bize tanıtılmak istenen rollerine, kahramanlarına idi..
Daha da açık söyleyeyim madem, burada muhatabım Burak Bey değil, canlandırdığı Ozan Bey ya da sayın Yönetmen değil, onun yönetim şekli..

“Bir minareye ancak bir kişi çıkabilir, sen aşağıda bekle..” diyen kişi -bana göre de, sanırım herkese göre de- Burak değil, Ozan'dır..
Eğer bunu ’salakça’ bir laf olarak değerlendirmişsem de, bunu sayın Sarımola'nın üstüne alınmasının gereği yoktur sanırım, öyle değil mi?.
Alınacak biri varsa eğer o da senarist olabilir büyük ihtimal; ancak o da bilmelidir ki benim nitelememin onun kişiliğiyle hiçbir alakası yoktur; alaka sadece, bizim görmemiz için ortaya konmuş eseriyle ilgilidir..
Bir de şu var, belki de bu lafı Ozan, salaklıktan değil de -benim de yazıda değindiğim gibi- uyanıklığından etmektedir; yani salak olan Ozan değil, lafın bizzat kendisidir.. Olamaz mı?.
İçiniz ferahlayacaksa eğer -ben de salaklığı kabul etmem ama- sık sık salakça laflar ettiğimi de itiraf edebilirim..

Evet.. alaycı bir üslubum var.. Ancak, bu üslup dünyada sadece bana has bir özellik olmadığı gibi bu sebepten dolayı kimseden özür dileyecek halim de yok..

Sayın Sarımola'nın bu cüretkar, tehditkar ve oldukça saygısız mesajı üzerine, kendisine gayet saygılı ve açıklamalı bir cevabi mesaj yolladım..
Yazılarımın özelliğine değindim: Seyrettiğim bir film ne kadar, ciddi veya komik ya da iyi veya kötü olursa olsun, filmin özellikle konusuna yönelik mizahi bir bakış açımın olduğunu, bundan kendim istemedikçe de asla taviz vermeyeceğimi; hele 'Öldür Beni' gibi, özümü adeta buna zorlayan bir film karşısında susmamın mümkün olamayacağını belirttim..

Kendisini, sadece bir önceki filminden tanıdığımı ve oyunculuğunu takdir ettiğimi, ama bu yeni filmin genel anlamda berbatlığının bunu da örttüğünü; hemen hemen her sahnesinde görünüp, filmin bütün yükünü üzerinde taşıdığından dolayı da kendisini sorumlu hissederek bana yüklenmek gereği hissetmiş olabileceğini söyledim..
Benden özür beklerken, onun, direkt şahsıma yönelik yazdıklarına nasıl bir açıklama getireceğini sordum..

Daha aklı başında bir üslup ihtiva eden cevabi mesajında, filmin yanlışları olduğunu kabul eden Sarımola, kısaca, emeğine karşılık eleştirmenlerden saygı beklediğini yazmış..
E, tabii bi yerde de haklı.. Amma böyle bir üslupla hitap ettiği birinden nasıl bir saygı bekleyebilir ki.. Ayrıca -söylemesi ayıp- herkes benim gibi doğuştan saygılı, kibar biri de olamaz ki.. O zaman da, bencileyin sessiz kalmayacak o kişiden –üzgünüm ama- hak ettiği cevabı fazlasıyla alır..
Üstelik aynı yazar, durumun kişiselleştirilmesinden duyduğu rahatsızlığı belirterek; kendi yaptığı işin de bir emek gerektirdiğini, bu sebeple de saygı beklediğini falan, münasip bir dille ona hatırlatır..
Dedim ya, herkes benim gibi ‘ensesine vur, ekmeğini al’ adamı şeklinde takılan, sessiz ve güçsüz biri olmaz..
Belki de ilgili kişi maazallah, Landlord misali bir kayaya çarpıp, eşekten düşmüşe de dönebilir; valla şükretmek lazım..

Bir yazar kitap yazar, bir ressam resim yapar, bir müzisyen albüm yapar ve bir yönetmen de film yapar ve de bir oyuncu rolünü oynar, ortaya koyar..
Bundan sonrası, okuyucuya, dinleyiciye ve seyirciye ve de eleştirmene kalmıştır..
Onlar bu yapıtları değerlendirecek ve yorumlarını da hakaret etmeden ancak içlerinden geldiği gibi yapacaklardır..
Sanatçının ya da kendini öyle görenin bundan kaçışı yoktur maalesef; ne dünyada, ne de Tersninja’da..


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)