14.5.09

Milk :: Eşcinsel Mücadelenin Yılmaz Savaşçısı ya da Zarif İkonu




"- Siz geyler aile ve toplumdan söz ediyorsunuz ama çocuk bile yapamıyorsunuz..

- Tanrı biliyor ya, denemeye devam ediyoruz."


Doğrusu ‘bihakkın’ eşcinsel olan ve kendi gibi olanlarınki başta olmak üzre tüm hor görülen kesimlerin haklarını da hayatı pahasına savunan Harvey Milk'in, kıt beyniyle kendisine laf sokmaya çalışan bir adama 'ağız payı' olarak anında verdiği bu alaycı lakin kibar yanıt, onun, gayet tehlikeli mücadelesi içinde bile hiç eksilmeyen neşeli kişiliğini bize yansıtır gibidir..

Evet.. tabiri caizse, geylerin Martin Luther King'i sayılabilecek önemde bir şahsiyet olan Harvey Milk'i, sinemanın mühim oyuncusu Sean Penn'in Milk adlı filmdeki 'mükemmel ötesi' oyunculuğuyla tanımış oldum..

Yetmişli yılların sonuna doğru, Amerika'da resmen -küçük çaplı- bir devrim gerçekleştirmiş bu ilginç kişinin, adını bile duymamıştım; amma sonradan içim nispeten rahatladı, çünkü sadece ben değil, gösterim çıkışında yaptıkları itiraflarından anladığım kadarıyla, entelektüel düzeyi beni fersah fersah aşan yazar taifesi de ondan habersizdi..

Sırf bu 'öğretici' özelliği sebebiyle bile filmin, değerli bir 'biyografik belge' görevi yaptığı söylenebilir; her ne kadar, bu gey politikacının hakkında bir zamanlar yapılmış ve Oscar dahi kazanmış, The Times of Harvey Milk adlı bir belgesel film, mevcutsa da..

Belli ki, 'hastalıklı' bir azınlık olarak çağlar boyunca hep görünmemeye çalışan, diğer çoğunluk tarafından da görmezden gelinmesi yeğlenen; bariz hale geldiğinde de 'anlamaya' tenezzül dahi etmeden acımasızca ezilen bir zümrenin sesini yeterince duyurması, zamanımızda bile pek mümkün olamıyormuş..


I have a dream

1930-1978 tarihleri arasında yaşamış, Amerika’nın (Büyük ihtimal dünyanın da) eşcinselliğini gizlemeyen ilk aktivist-politikacısı olan Harvey Milk’in, kırk yaşına girdikten, öldürüldüğü güne kadar olan yaşantısının gerçek öyküsünü anlatan film, geylere karşı yürütülen kampanya ve operasyonları hatırlatan arşiv görüntüleriyle açılıyor; suikasta kurban gideceğine neredeyse kesinlikle inanmış Milk'in -ölümünden sonra dinlenmek üzere- hazırladığı ses bandına kayıt yapma sahnesiyle de gelişiyor..
Bu açıklamalara ve ayrıca da gerçek bir yaşantıyı anlattığından sonu belli olan hikayesine rağmen, film, seyir zevki ve heyecanı zerre eksilmeden, başından sonuna merakla ve de heyecanla seyrediliyor..

New York'ta yaşarken, Scott Smith (James Franco) adlı yeni bir sevgili bulduğuna ve akabinde de 40 yaşına girdiğine tanık olduğumuz Milk, bir süre sonra, o dönem de bir çok eşcinselin yaptığı gibi, sevgilisiyle birlikte San Francisco’ya taşınır..
Yerleştikleri yer, işçi sınıfından insanların ve ülkenin dört bir yanından gelen hippilerin, geylerin falan, nispeten yoğun olarak yaşadığı Castro mahallesidir..
Burada ‘Castro Camera’ adında küçük bir fotoğrafçı dükkanı açan ikili ile mahallenin tutucu ahalisi arasında başlangıçta bazı gerginlikler yaşansa da, Harvey Milk’in yoğun çalışması ve mücadelesi sonucunda bölge, geylerin ve de her cinsten diğer radikallerin rahatça hayatlarını sürdürdükleri bir yer haline dönüşür..





Düşünüldüğünde, hiç de kolay olmayacağı idrak edilebilecek bu dönüşümün ve daha sonraki bir kaç yıl içinde de gelecek olan politik kariyerinin mimarı olarak Milk'in bu başarısının altında, sadece eksantriklerin desteğinin yeterli olamayacağı açıktır.. Esprili ve güler yüzlü haliyle gayet sempatik biri olan kahramanımızın, gencinden yaşlısına, Heteroseksüeller de dahil her cinsel tercihten ve görüşten insanların desteğini alabilmesi, bu mini devrimin gerçekleşme sebeplerinden en mühimidir..

Karşılarında olan kalabalık güruh için günah yuvası, yandaşları açısından ise bir vaha anlamı taşıyan ortamı yaratmak, Harvey Milk'i tatmin etmekten pek uzaktır.. Zira, mahallelerinin hemen dışı ya da ülkenin tümü göz önüne alındığında hiçbir sorunları çözüme kavuşmamıştır ki; üstelik eşcinsellik karşıtı çeşitli yasa teklifleriyle ve kampanyalarla, ülke çapında üzerlerine gelmeye devam edilmektedir..





Milk, bütün bunlarla daha yakın seviyeden ve resmi kanallarla mücadeleye girişmenin önemine uyanmıştır; kesin bir sonuca gidilebilmesi için, resmi platformda mümkün olabildiği kadar yerlerini almaları şarttır..
San Francisco Şehir Meclisi Üyeliği seçimlerini hedef olarak tespit eden Milk, üç başarısız denemenin ardından dahi karamsarlığa kapılmayarak, 1977 yılındaki dördüncü denemesinde konsey üyeliği seçimini kazanır; böylelikle ülke tarihinde ilk kez eşcinselliğini saklamayan biri, devletin bir meclisinde üst düzey yöneticiliğe seçilmiştir..
Mensubu olduğu 'evrensel' azınlığın haklarını, üyesi olduğu siyasal platformda savunan Milk, eşcinsel karşıtı yasanın meclisten geçmesini de engelleyince, artık, mücadelenin bir ikonu haline gelmiştir..

Milk'in son seçimden muzaffer çıkması, biraz da, oylama sisteminin değiştirilmiş olmasından kaynaklanmıştır; bu yeni durumla merkez dışından gelen oylar önem kazanınca 'alt tabakadan' başka insanlar da şehir meclisine girerler..
Bunlardan biri de, işçi sınıfından bir babanın on çocuğundan biri olan ve son olarak da itfaiyecilik yapan, Vietnam Savaşı gazisi Dan White (Josh Brolin)'tır..
Temiz yüzlü, iyi aile babası görünümlü bu adamın, Harvey Milk'in de kaderini belirleyecek vahim bir olayın faili olduğuna şahit olduğumda ise, "şaşırdım" desem yalan olur..





Gus Van Sant'ın yönettiği, son Oscar'da senarist Dustin Lance Black'in En İyi Özgün Senaryo ve Sean Penn'in de -ikinci kez- En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandığı Milk, Penn'in aktörlük alanında (Şimdiye kadar olamadığını düşünüyorsanız eğer) artık devleştiğini, altından kalkamayacağı herhangi bir rolün kalmadığını gösteren; belgeselvari üslubuyla da dönemin atmosferini yansıtmakta çok başarılı, biyografik bir dram..

Cinsel tercihini en başından beri kabul ve deklare etmiş, bu durumda oluşabilecek tüm komplekslerden de kendini arındırabilmiş; ayrıca, kendi gibi olanların da kesinlikle gizlenmeden açığa çıkmalarını hayatı boyunca telkin etmiş, cesur bir eşcinselin yaşamını anlatan Milk -benzer bir cesaretle- büyük bir 'homofobik' çoğunluğu çileden çıkartabilecek gerçeklikte sahnelere de yer vererek, toplumu bu netameli mevzuda dürtüp rahatsız etmeyi kendine misyon edinmiş, mükemmel bir film..


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)