2.7.09

Diario de Una Ninfómana / Diary of A Sex Addict / Bir Kadının Seks Günlüğü



*****



Başlıktan da anlaşılacağı üzre- bu hafta elime düşen 'zavallı' filmimizin adı, orijinalden Türkçe'ye doğru gidildikçe sertliği seyrelen bir asit ya da gazı kaçmış bir kola özelliği göstererek, bir nemfomanyağın günlüğünden, bir kadının seks günlüğüne, düşey geçiş yapıyor..

Bu arada, cinsel arzusu gemi azıya almış bir kadını canlandıran baş roldeki aktristin, bildiğiniz 'tombala çekme' hareketinin dişi versiyonunu gayet masumane bi tavırla sergilediği filmin ilk afişinin de, benzer bi kaderden nasibini alarak, önce İspanya, ardından da İtalya’da yasaklandığını ‘üzülerek’ hatırlatayım..

Film Türkiye'ye geldiğinde ise önce adı, sonra da afişi farklı bir prosedürden geçer; bekleneceği gibi, yasak afişe 'kafadan' şans vermeyen bizimkiler, yüzükoyun ve sere serpe yatağa yatmış vaziyetteki kızımızı (Evet kızımız! Elimde değil, hemen de sahiplenirim böylesi hanım kızları; henüz gözü açılmamış bir öksüz kediciği sahiplenir gibi) arkadan gören resmin bulunduğu ikinci afişe de gerekli müdahaleyi yapar ve hatuna -isteği dışında- bi güzel don giydirerek, onunla birlikte topumuzun namusunu da böylece garantiye almış olurlar..




Valére: Feriştah ’ın İspanya Şubesi


Tezgahından bi şekilde gelip-geçen, çift katlı bir halk otobüsünü doldurabilecek sayıda erkeği görmezden gelirsek eğer Valére (Belén Fabra), şu hayatta, bir ninesi (Geraldine Chaplin) bir de samimi kız arkadaşından başka kimsesi olmayan (Vah yazık!); uzunca adı: 'Mütemadiyen cinsi münasebet hayal etmek, fırsat bulursa ne âlâ, bulamasa da yaratarak, adı geçen işlemi bilfiil gerçekleştirmek için yanıp tutuşma hastalığı' olan bir dertten muzdarip; otuzlu yaşlara merdiven dayamış, öyle matah bir yüz güzelliği olmasa da, son derece seksi endamına laf edenin anında çarpılacağı, gençten bir kadındır..


Bu bayanın yakalandığı, biz mütehassısların kısaca nemfomani adını verdiği rahatsızlığın bir kadın hastalığı olduğunu ve özne üzerinde olağanüstü ölçüde bir yoğunluk arz ederek, kontrol dışına taşan bir cinsel arzu şeklinde tezahür ettiğini belirteyim.. (Erkeklerde de görülen benzeri bir rahatsızlık varsa da bu, konumuz ve özellikle de şahsımın ilgisi dışındadır)

Bencileyin, yaşantısında böyle bir hatunla karşılaşmadığı için hayıflanan amma neye benzediğini merak buyuranlara, bir zamanların şahane dizisi Bir Demet Tiyatro'daki Feriştah karakterini örnek gösterebilirim..
Sadece odunlar ve bir başka cins odun olan kocası (Başka da ad kalmamış gibi) Numan 'dan ibaret şartlar içersinde bulunduğundan, ancak Mükremin 'i ve de onunla hiç bitmeyecek bir çiftleşme silsilesini hayal eden Feriştah 'ı gözünüzün önüne getirerek, size hayal kırıklığı yaşatmış olabilirim.. Eee.. 'Neye niyet neye kısmet' demişler..

İşte dostlar, Feriştah 'ın epeyi bir bakımdan, estetik müdahalelerden geçerek güzelleşmiş halini düşünür, ondaki kösnül enerjiyi de bir kaç defaya katlarsanız eğer, 'bizim' Valére 'e ulaşmış olursunuz..

Bana da biraz gecikmiş gibi geldi ama- on beş yaşında ilk cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiğimiz Valére, bu 'farklı' durumunun ırsi olup olmadığını öğrenmek için sanırım, daha filmin başlarında ninesine sorar: "Dedem olacak o kocandan başka kaç erkek girdi hayatına nineciğim?"


Torununun akıl almaz azgınlığına karşın, seksen yıllık ömrünü tek bir kocayla geçirmiş nine hayıflanır: "Yok be benim güzel kızım, nerde!.. Rahmetli deden olmasaydı eğer, öteki tarafa, 'Açılmadan İade' etiketiyle gönderilirdim şimdi" der ve ekler: "Ben pek bi şey anlamadım, şu fani dünyanın tadını bari sen çıkar; kimseyi takmadan, hayatını istediğin gibi yaşa benim akıllı olduğu kadar da azgın kızım"

Sanki önceleri pek de farklı davranıyormuş gibi, ninesinin bu sözlerini vasiyeti olarak kabul eden Val, hem şartlar gereği başka bir şansı da olmadığından ötürü, faaliyetlerine daha da hız verir ki durdurabilene aşkolsun..

Bu arada yine ninesi, hayatına girip-çıkan erkeklerin istatistiğini ilerde sağlıklı bi şekilde alabilmesi için bir deftere çetele tutmasını tavsiye eder; bunu biraz yanlış anlayan kahramanımız, günlük tutmaya başlar..

Bundan böyle, cinsi münasebetlerden arta kalan boş zamanlarında yatağına uzanarak, bir yandan muhtelif renkte elmalara ısırık atmakta, bir yandan da o gün olan bitenleri günlüğüne yazmaktadır.. Ara ara Val, bu yazdıklarını seyirciyle paylaşır ve zaten film de o minval üzre devam eder gider..


Küheylan Hasan ve Coke İşbirliği


Fransa'da yaşayan sevgili ninesi nasihatini verip, vasiyetini de ettikten sonra ölmüştür.. Valére, daha önce de çalıştığı Barselona'ya dönerek, yeni bir iş aramaya koyulur.. (Bu bildiğimiz normal bir iş, lütfen ötekiyle karıştırılmasın)
İş görüşmelerinden birinde genç, yakışıklı ve çok zengin bir patron olan Jaime (Leonardo Sbaraglia)'e tutulan Val, sayısız ilişkisine rağmen, hayatında ilk kez bir erkeğe tam anlamıyla aşık olmuştur..


Bir süreliğine de olsa mutluluğun zirvelerinde bir aşk kelebeği gibi gezinen kızımız, kaşla göz arasında evlendiği bu adamın, malum derdine ilaç olacak performanstan yoksun olduğunu anladığında ise artık çok geçtir..
Üstelik kokain müptelası olan ve her saat değişkenlik gösteren karakteriyle bu koca, tam bir baş belası haline gelmiştir..

Bu heriften bi şekilde kurtulduktan sonra kahramanımız, deneyimine de, derdine de uygun gelecek bir işe soyunmaya karar verir ve lüks bir genelevde çalışmaya başlar..

İlk başlarda "Hay aklımı seveyim" diye düşünür Val; hem aramasına dahi gerek kalmadan, çeşit çeşit erkekler ayağına gelecek, hem de bi güzel para kazanacaktır..
Bu durum karşısında, hemen: "Gel keyfim gel!" diye aklınızdan geçirmiş olabilirsiniz amma acele etmeyin; kazın ayağı hiç de öyle değildir, ya da fahişelere giden erkeklerin büyük bir çoğunluğu normal değildir..

Bu zamana kadar kızın başına gelmeyen bir sürü kötü olay, dünyanın en eski işini icra ettiği bu kısacık sürede gelmiş olur ve sonunda Val, hayatına yön verecek bir neticeye ulaşır: Evlilik ile fahişelik arasında hiç bir fark yoktur, aradaki tek fark, ilkinde bir adamla idare etmendir.. Sonrası ise sahiplenmeler, baskılar ve yasaklar..

Kahramanımızın hayatına giren, hatta evlendiği, İtalyan ya da İspanyol bütün adamlar, kokain müptelası olmalarının yanısıra, çeşitli sapıklıklarla malulken; aralıklı olarak temas halinde olduğu Hasan (Pedro Gutiérrez) adlı bir Arap, Val 'in en aklı başında erkeği olarak, gerçekten göz kamaştırmaktadır.. Çoğu erkeğin, sürekli 'isteyen' bu kadınla başa çıkamayarak pes ettiği durumlara, Hasan asla düşmez..

Yaratıcılıktan yoksun 'sünnetsiz' bu herifler, 'bele kuvvet' şekilde debelenip bitap düşerlerken; akıllı Hasan, Allah tarafından torpilli iman gücünün yanısıra (Bir Amerikan yardımı da olsa) Coca Cola 'dan da yararlanarak, Val 'i tam anlamıyla doyurmakta (Manen!), kızcağızın fazladan tek bir şey isteyecek hali bile kalmamaktadır.. (Aferin Hasan'a.. Keşke o, Müslüman bir Türk evladı olaydı!)



Valérie Tasso ’nun, kendi hayatından esinlenerek yazdığı ve -normal olarak- çok tartışılan, Doyumsuzluk: Fransız Bir Kızın İspanya’daki Seks Maceraları adlı romanından uyarlama bu İspanyol filmini, Christian Molina yönetmiş..

Değindiği hassas ancak doğal mevzuyu anlatırken, bol miktarda erotik sahneler içermesine karşın -benzetme yapmaktan nedense şu anda imtina ettiğim bazı bünyeler hariç- kişilere ve çevreye rahatsızlık vereceğini pek sanmadığım; öte yandan, çekim tekniği ve kurgusu açısından hiç bir yenilik ya da fevkaladelik de taşımayan Bir Kadının Seks Günlüğü'nün yine de beklediğimden iyi çıktığını söyleyebilirim..

Doğrusu, sinemada da işlenmiş malum bir konuya dayanan, hatta bir zamanların efsanevi 'Emmanuelle' serisini de hatırlatarak, yaşları müsait olanları gençliğine şöyle de bi götüren bu filmin en mühim işlevi, ‘evlilik ve fahişelik’ üzerine yaptığı uygulamalı karşılaştırma çabasıydı ki bence bu ulaştığı sonuçtan da önemliydi..


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)