5.9.09

Sunshine Cleaning :: Hayatınız Dahi İtinayla Temizlenir


ABD'nin Albuquerque kentinde yaşayan, daha doğrusu yaşama mücadelesi veren Lorkowski'ler, ezelden beri kaybetmeye mahkum edildiklerinden şüphelendiğim bir küçük ailedir..

Baba Joe Lorkowski (Alan Arkin), eşinin uzun yıllar önceki intiharından itibaren, tek başına büyüttüğü iki kızıyla yaşamış; evlenmeden çocuk sahibi olan büyük kızının baba evinden ayrılmasıyla da küçük kızıyla hayatını idame ettiren, evkaftan emekli (Şaka tabii.. Amerika'da evkaf mı olurmuş?) tuhaf bir ağbimizdir..
(Bu da şaka tabii.. Kendisiyle öyle pek samimiyetim yoktur.. meraba, meraba)

Tuhaflığı ise şaka değil gerçektir..
Koca kızlar da olsalar, hala kızlarına ve biricik torununa karşı gösterdiği koruyucu babalığı ve dedeliği değildir elbette tuhaf olan; yalnızca kendisinin büyük para getireceğine inandığı bir takım ticari projelerin peşinde boşu boşuna koşuşturup durmasıdır.. Ki genelde de hep zararlı çıkar bu projelerden..




Eğlenilecek Kız Rose Lorkowski

Büyük kız Rose (Amy Adams), bir zamanlar lisedeyken ponpon kızların lideri olarak, güzelliğiyle erkek öğrencilerin gözdesi, kız öğrencilerin de kıskançlık malzemesi halinde bir fenomenmiş..
Şimdilerde ise, o kızların hepsi iyi-kötü izdivaçlar yapmış vaziyette, evlerinde çocuk ve yemek, altın günlerinde de dedikodu yaparak günleri eritirken; Rose, gayrimeşru oğluna zar zor bakabilmenin hesapları içinde, elalem evlerinde temizlikçilik falan yapmaktadır..

"Ponpon kızlar eğlenmek içindir, evlenmek için değil"
Bu bir Amerikan özlü sözü olabilir de olmayabilir de bilemiyorum; ancak, bugüne kadar söylenmemiş olması -zannımca- büyük bi eksikliktir..
Bizim ülkemizdeki 'ponpon kız' oranı devede tek kıl düzeyinde bile olmadığından ötürü bunun yerine uygun bir 'kız şekli' oturtulabilir tabii; zaten oturtulmuştur da..




Orada da, burada da asıl gerçek pek değişmez: "Aziz dostum.. Evlenilecek kız var, eğlenilecek kız var!”
Bu derin açıklamalardan sonra, otuzlu yaşlarını sürmekte olan Rose kızımızın, bir kısmeti çıkıp da baş göz olamadığını herhalde anlamışsınızdır.. Buna sebep olan o polisin, boynu altında kalır inşallah!.
Eskiden, bu şimdinin polisi, geçmişin lise yakışıklısı Mac (Steve Zahn) ile güzeller güzeli Rose arasında dillere destan bir aşk yaşanmışmış..
Fakat zaman geçip de evlenme vakti geldiğinde Mac efendi, filmde açıklanmayan -ama bizim bal gibi de doğru olabilecek bazı tahminlerde bulunabileceğimiz- nedenlerle, Rose'la değil de yine aynı okuldan Heather ile evlenir..
Elalemin kıskançlıklarıyla imajı bulandırılmış olsa da, Rose'un, ilk aşkına olan -saftorik bi şekildeki- bağlılığı, onun iyi ve temiz kalbini çok açık ortaya koymaktadır..

Bütün bu olumsuz gelişmelere karşın, o, kendini değil de bir başka kızı evlilik için tercih etmiş müzmin sevgilisiyle, 'yasak' bir aşkı yaşamaya aynen devam eder..
Polis olacak adamın elbette keyfi yerindedir.. Evinde, çocuklarının anası bir kadın daimi olarak emrinde hazır beklerken; dışarıda da gönlünü 'gönlünce' eğlediği -olan biteni tevekkülle karşılayan, başkasıyla evlenmeyi ise aklına bile getirmeyen- şahane bir sevgilisi bulunmaktadır..
Sözüm meclisten dışarı elbette: 'Az' ile yetinmeyi bilen aklı başında bir erkek, şu hayatta başka ne ister ki?
Bakalım bu fiili durum daha ne kadar devam edebilecektir?




Asi Kız Norah ile Afacan Yeğen Oscar

Görünüm ve karakter olarak ablasının karşıtı gibi duran, Lorkowski ailesinin yirmili yaşlardaki kızı Norah (Emily Blunt)'nın en az ablası kadar güzel olduğu şüphesizdir..
Ancak, hayat karşısında onun kadar mücadele göstermesine asla izin vermeyecek, kronik bi tembellikle malul olduğu da ayrıca bi gerçektir..
Bu yaşta, hem de Amerika gibi bir yerde baba evinde yaşamaktan gocunmayan; okul, iş ve ilişki dahil her türlü sorumluluktan öcü görmüş gibi kaçan; her daim kafa dumanlı ya da bunalımlı bir halde hayata 'boş vermiş tonda' takılan Norah'nın -göstermekten itinayla kaçındığı- iç dünyasında ise fırtınalar kopmaktadır..

Bütün aileyi derinden sarstığı çok belli olan, 'annenin trajik ölüm olayı' en çok da onu etkilemiştir..
Küçük yaştan beri dış dünyaya karşı geliştirdiği, kendi istemediği sürece de içinden çıkmadığı 'antisosyal' kabuğun altında hep, dışa yansıttığı 'sevgi karşıtı' görüntüsünün tersini var etmiştir o..
Doğrusu, sevgi dolu, merhametli ve insancıl tarafını saklamakta oldukça hünerlidir Norah..
Onun bu gizli yanını ilk önce, ablasının pek sevimli oğlu Oscar (Jason Spevack)'la olan ilişkisinde görürüz..
Abla-kardeş sürekli didişme halinde görünseler de, her biri diğerinin, hayattaki en iyi arkadaşlarından biridir.. Norah, ablası Rose'un herhangi bir işi çıktığında -babasından sonra- oğlunu emanet edebileceği yegane kişidir de..

Yalnız bu çocuk bakımı işi pek de Norah'a göre değildir..
Zaten akranlarından oldukça üstün zekalı olduğundan, devlet okulunun ilgisiz öğretmenlerince yaramaz addedilen Oscar, teyzesiyle birlikte olduğu gecelerde, onun anlattığı ya da uydurduğu tuhaf hikayelerden etkilenince, iyice bir 'problem çocuk' haline gelir..
Hayal gücü de 'tavan yapmış' vaziyetteki Oscar, etkilendiği bu acayip hikayelerin kahramanlarına özenip, onların yaptıklarını okulda tatbik etmeye kalkışınca -haliyle- sorun çıkmaktadır..
Son olarak, benzer etki altında sınıfın duvarlarını ve öğretmeninin bacaklarını yalamaya başlayınca -maalesef- okuldan şutlanır..




Bırak günışığı içeriyi temizlesin

Bu arada, yine çılgın teyze Norah'ın fişteklemesi sonucu, 'piçliğiyle övünme' aşamasını da geride bırakan akıllı ama okulsuz oğlunu, özel bi okula göndermenin hesaplarını yapmaya başlayan Rose'a büyük miktarda para gerekmektedir..
Temizlikçilik, tabiidir ki bu işi halledemez; baba Joe'nun 'parlak' projeleri de herhangi bir netice verecek gibi değildir..

Fazlasıyla kanlı bir intihar vakası sonrası olay yerinde inceleme yapan 'sweetheart' polis Mac, cinayet, intihar gibi kanlı manlı olaylardan sonra mekanı temizlemeye gelenlere iyi para verildiğine tam da bu sıralarda şahit olmuş, bunu Rose'a da söylemiştir..
Böylece, sevgilisinin kırk yılda bir -doğru dürüst- bir işe yaradığını gören Rose, tam da paraya en ihtiyaç duyduğu zamanda çıkmış bu fırsatı kaçırmak istemez..
Kahramanımız, 'işe yaramaz' kız kardeşini -biraz zorlayarak da olsa- hemen giriştiği bu yeni işe ortak yapar.. Bir minibüs ayarlayarak, birlikte -polis sonrası- olay yeri temizliği işi kovalamaya başlarlar.. (O değil de, elalemde ne antika işler var be kardeşim!)
Konu ve piyasası hakkında tamamen acemi olarak giriştikleri bu iş'te önceleri pek başarılı olamazlar.. Daha sonra, aslında bayağı bi uzmanlık gerektiren bu işin inceliklerini öğrendikçe kendilerine güvenleri artar; Günışığı Temizleme Şirketi'nin işleri ve kazandırdığı para da gün geçtikçe çoğalır..

Hemen söyleyelim, temizlik malzemesi satın aldıkları dükkanın tek kollu sahibi Winston (Clifton Collins Jr.)'ın elemanların mesleki eğitimleri ve şirketin hukuki gerekleri hakkında yaptığı yardım ve de uyarıların, kızların bu ticari gelişimindeki payı oldukça önemlidir..




Günışığı Temizleme Şirketi'ne bilet lütfen

Rose'un, sevgilisi Mac'ın karısıyla bi ara yüzleşmesi, yıllardır -normal bir şeymiş gibi- sürdürdüğü yasak ilişkiyi sorgulamasına sebep olacaktır..
Buna 'cesaret' gösterme yolunda, yeni arkadaşı Winston'la aralarında oluşt
uğu gözlerden kaçmayan yakınlaşmanın da bir payı var mıdır acep? Açıklamaya muhtaç bazı düğüm noktalarında da yaptığı/yapmadığı gibi, filmimiz, işte bu konuda da bir açıklama gereğine kesinlikle yanaşmaz..
İntihar etmiş yaşlı bir kadınla ilgili mesaileri sırasında bir çanta ve içinde de fotoğraflar bulan Norah ise, bunlardan yola çıkarak, bir dedektif gibi çalışarak genç bir kadına ulaşır..
Belli ki ası kızımızın, bir yandan insancıl tarafı, öte yandan dostluğa olan ihtiyacı kendisini buna zorlamıştır..
Bu iki kız kardeşi, babalarını ve 'akıllı bıdık' Oscar'ı, yani birer kaybedenler kulübü üyesi olan Lorkowski'leri nasıl bir yakın gelecek bekliyor; bundan sonrası için sinemalara lütfen..




"Hayat da aslında kirli bir iştir"

Günışığı Temizleme Şirketi, daha başlangıcında, şok edici ve ortalığı batırıcı bir intihar sahnesiyle mevzuya giriyor; sonra da tüm süresi boyunca devam eden cinayet ve intiharların yürek burkan, mide kaldıran sonuçlarını -aslında tamamen haklı olarak- şu acımasız yaşamın gayet sıradan gerçekleri gibi, bir bir ortaya koyuyor..

Adeta, bir cesedi çürüten bakteriler ve sonra da onu ortadan kaldıran haşarat gibi, olay yerini inceleyen polislerden arta kalanları yok eden bu temizlik işçilerinin, olan bitenlerden etkilenmediklerini söylemek imkansız; ama bazen üzülerek, çoğu kez de iğrenerek yaptıkları bu işin ticari yanının özellikle vurgulanması, insanda oldukça garip bir his yaratmıyor da değil doğrusu..

Bir bakıma, hayata küsmüşlerin ve son umudunu da yitirmişlerin yok oluşundan, yaşamda var olma mücadelesine cephane çıkaranların, karanlık çelişkilerini sergileyen; bu arada, her şeye rağmen 'devam eden' hayatın içinde ortaya çıkan komikliklere değinmeyi de ihmal etmeyen bu güzel drama, akıllarda kesinlikle yer edecektir..



Tam da iyi bir 'Bağımsız Sinema' örneğinden beklenebilecek şekilde, olayların gidişi hasebiyle olmasını beklediğimiz, hatta gerekli gördüğümüz neticelerin ya da pozisyonların kolay kolay ya da hiç gerçekleşmediği; tıpkı gerçek hayattaki gibi, sadece mevcut şartların etkisiyle olabileceklerin -o da bi yere kadar- gerçekleştiği bir hayat parçasını sunar bu film..

Kız kardeşleri canlandıran, en son, Müzede Bir Gece 2'de karşımıza çıktıysa da daha önceden Doubt'ta hayranlıkla izlediğim Amy Adams ve ilk kez bu filmle tanıştığım ama bundan sonra çok daha sık görüşeceğimize kesinlikle emin olduğum Emily Blunt'un, adeta birbirleriyle yarışan oyunculuklarına tanık olmak güzeldi..
Ancak ben yine de, dükkan sahibi Winston rolündeki Clifton Collins Jr.'ın kısa süren fakat çok etkileyici oyunculuğuna dikkat çekmek isterim..

Yeni Zelandalı Bayan Christine Jeffs'in yönettiği 2008 yılı yapımı Sunshine Cleaning, özgün senaryosuyla, seyircisine: "Hayat da aslında kirli bir iştir.. Eğer gerekli donanıma sahip olabilir, yeterince de gayret gösterirsen, hayatını da, yılların birikimi pisliklerden arındırabilirsin.." ana fikrini zahmetsizce düşündürebilen ve hayatın tam da içinden geldiğini her karesinde hissettiren başarılı bir film..

 /10


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)