24.10.09

Olga Chernysheva : Bir 'İstiklâl Serüveni' Daha


Eğer yolum düşer de Taksim'e çıkarsam, izleyeceğim rota bellidir ve hemen hemen de kesindir..
İstiklâl Caddesi boyunca yürüyüp Tünel'e varırım; eğer o gün kendimi yorgun hissediyorsam, dünyanın en eski ve en kısa metrosuna binerek Karaköy'e inerim..
Yok zımba gibiysem; ki genelde öyleyimdir, o zaman da kendimi Yüksek Kaldırım'dan aşağı tabanvayla aynı yere götürürüm..

Ondan sonrası vapur tabii de ben yine başlangıç noktasına yani Taksim'e geleyim ve daha sonra da Galatasaray'da mola vereyim..
Oradan Tünel'e ve devamına doğru yapılan gezintiyi de başka zamana bırakayım..

Hemen sağda, caddenin başındaki Fransız Konsolosluğu'nu önce şöyle bi süzerim..
Sanatsal faaliyetleri oldukça bol olan burada işe yarar ya da görmelere seza bir etkinlik varsa, Fransız mıransız anlamam, içeri dalarım..

Aynı sırada ve hemen ilerideki Akbank Sanat'tan ve de ettiklerinden sık sık bahsettiğimden dolayı burayı çabucak geçiyorum..

Galatasaray'a gelene kadar, içinde Beyoğlu Sineması'nı da barındıran Halep Pasajı ve Atlas Pasajı başta olmak üzere bazı kitap-DVD mağazaları falan da kontrolden geçirilmiş, sonunda da
Yapı Kredi'nin kültür ve sanat sınırları dahiline girilmiş olur..




Tabii ki bütün bu takip edilen yol ve nizam, bendeniz yalnızken gerçekleşmesi mümkün olan bir vaziyettir.. (Ki dışardan bakılınca pek hüzünlü görünen bu fiili durumum, yaşantımın yüzde doksanını kapsar.)
Yanımda mesela, kendisine Landlord adını vermiş şahıs bulunuyorsa, bu listeden sergi salonlarını bir bir çıkarmalı, yerlerine ise, yemek içmek üzerine icraatta bulunan bilumum Beyoğlu mekanlarını eklemelisiniz..

Landlord'un Demode Esprisi

Galatasaray'daki Yapı Kredi'nin üç ayrı sergi salonundan en az birisinde güzel bir sanat olayıyla karşılaşmak gayet olasıdır..

Buranın hemen yol seviyesindeki bölüm olan Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’ndeki, uzun süredir devam eden 'İstiklâl Serüveni' adlı sergiler dizisinin sonuncu etkinliğinde, Rus sanatçı Olga Chernysheva'nın fotograf ve videoları gösteriliyor..

Benim bu sergiye gittiğimi duyan Landlord'un -meşrebi uyarınca- hemen bir örneğini gösterdiği gibi: "Seni gidi seni! Gördün Olga ismini daldın içeri di mi?" mealindeki, banal olduğu kadar da demode 'Nataşa' esprilerine prim vermeyeceğine eminim sevgili okur..
O zavallı sanıyor ki, ben onun bu en azından incitici dokundurmalarından etkileneceğim de şu sanat ortamlarından elimi ayağımı çekeceğim..
Böylelikle umuyor ki, bencileyin bir mümtaz şahsiyeti daha kendi hizasına çekerek, yerlerde sürünen bedii (estetik) vaziyetine yeni bir ortak ihdas edecektir..
Hıh.. daha çok bekler o!.

Olga hanımın, tam da benim sevdiğim, hatta uzun zaman önce düşünüp, bizzat denemeler de yaptığım, geliştirmek için fırsat da kolladığım bir çekim tekniği var..
'Teknik' biraz yanlış oldu galiba.. Kaydetmek istediği olaylara ya da şahıslara, şeylere olan bakış açısı diyebiliriz buna..
Daha açıklayıcı olursam: Bir taraftan tesadüfe ve şansa bırakılmış, öte yandan, fark edildiğinde de anında yakalayarak sahip çıkılmış, zapturapt altına alınmış gündelik anların -belgesel kıvamında- tespitidir yapılan..
Özellikle bazı videolarında bariz olarak görülen, genel plan içinde yer alan ilginç ayrıntılara dikkat çeken bu bakış açısı, kendiliğinden gelişen ve hiçbir müdahale içermeyen sıradanlığıyla da çok çarpıcı..



Yalnız Kalmış İnsanların Mütereddit Halleri

Sanatçının, komünistlerin düzenlediği bir sokak gösterisine katılmaya hazırlanan bir kadına zoomla yaklaşarak yaptığı yakın plan bir çekim olan Marmot adlı videosu, anlatmak istediğime güzel bir örnek..

Kocaman kürk şapkası ve mantosuyla görülen ellili yaşlarda bir kadın, caddeden bayraklarla falan yürüyüş yaparak geçen, çoğu kendisiyle yaşıt Ruslar'dan oluşan kalabalığa sırtını dönmüş vaziyetteyken, huzursuz bir biçimde cebinden çıkardığı bir takım şeylerle uğraşıyor, kıyafetine çekidüzen vermeye çalışıyor..
Arkasından geçip giden yürüyüşçüler bittiğinde dahi anlamsız hareketlerini sürdüren kadının, göğsüne taktığı Stalin resimli oval broşu özellikle dikkat çekiyor..

Nihayet kendini hazır hissetmiş olacak ki, elindeki büyük boy bir Stalin fotoğrafını önünde tutan kadın, çoktan kendinden uzaklaşmış yürüyüş koluna yetişmek üzre yola koyulur..

SSCB bir anda Rusya olduktan sonra çok değişen ülkesinde, çocukluğunu ya da gençliğini yaşadığı o eski günleri -belki de tamamen nostaljik bir duyguyla- arayan, unutmak, unutturmak istemeyen, ancak halihazırda marjinal kalmış bu 'yalnız' insanların takıntılı ve mütereddit hallerinin böylesine güçlü bi şekilde aktarılması beni çok etkiledi..




Doğru zamanda, doğru yerde bulunup, kamerasını doğru yere yöneltmek hususunda çok başarılı olduğunu, bunun gibi bir kaç videosuyla daha ortaya koyan Olga Chernysheva'nın -hiç ihtimal vermiyorum ama- konuya müdahalesi ya da şahıslara rol yaptırması gibi bir durum olsaydı eğer, bunu asla hissettirmediğinden -tersine de olsa- yine bir başarıdan söz edebilecektik..

Sanatçının bu yıl çekmiş olduğu L’Intermittence du Coeur adlı üç dakikalık filmi ise, bir tablodan esinlenerek kurgulanmış bir sahnenin, bir adam ve bir köpekle canlandırılmasıyla diğer işlerinden ayrılıyor..

Lafı daha fazla uzatmadan son olarak bir de müjdeli haber vereyim de bari yaptığım iş tam olsun: Bu sergi yarın, yani 25 Ekim'de sona eriyor..
“Senin yaptığın iş de, iyilik de ancak bu kadar olur” dediğinizi duyar gibi oluyor, en derin duygularımla sizlere saygılarımı sunuyorum değerli izleyiciler..



2 yorum:

  1. Yüksek Kaldırımda güpe gündüz
    Tabanvayla yürümüşsünüz. Doğruymuş!
    Landlord’u alıp da sonra...
    Beyoğlu mekanlarına gittiniz öyle mi?
    Onu da sonra anlatırsınız, fakat...

    Kimin bacağına basmışsınız tramvayda?
    Güya Galataya dadanmışsınız
    Bütün sergileri geziyormuşsunuz...
    Onu da sonra anlatırsınız da...
    Ya o sergileri son gün duyurup, okuyuculara
    "Ruhunda Hicranını" söyletme hikayesi...
    Ben DEDİKODU sanıyordum duyduğumda..
    Doğruymuş valla… Aaaaa!

    YanıtlaSil
  2. doğrusu şiiriniz çok şahane olmuş..
    kutlarım sizi hale veli..

    lale jale ve bütün mahalleye de ayrıca selamlar. aa.. hakkaten ya bende bi de numanca vardı. ben epten unutmuşum onu be yav!

    YanıtlaSil