24.11.09

Ters Ninja yazarlarına sorduk: 2012'yi nasıl bilirdiniz?


(Bu yazı Tersninja.com admini tarafından yayına hazırlanmıştır.. Kendisine teşekkür ediyor, hemen kenara çekilmesini rica ediyoruz)


“2012 filmini madem hep birlikte izledik, o zaman hep birlikte filmin bir üstünden geçelim” dediler. Peki, kimler? Tabii ki Numan Serteli, Deniz Akhan ve Landlord…

* Filmi nasıl buldunuz?






D.A: Vasat bir film. Sırtını tamamen görsel efektlere, yani bütçesine dayamış. Zaten o devasa bütçesi yüzünden vasatın altına düşmüyor. Görsel efektlerini alın, geriye pek bir şey kalmıyor.



N.S: Ben onu değil film beni buldu. Şaka bi yana dostum.. Film, bir süre sonra “Bitse de gitsek” dedirten, boğazına kadar klişeye batmış, sıkıcı bir görsel şölendi..
1996 yılında falan Çemberlitaş Şafak Sineması’nda Independence Day’i izledikten sonra ben kararımı vermiştim aslında: Bundan böyle Roland Emmerich filmleri seyredilmeye.. Unutmuşum işte..




Landlord: Sinemada fazla patlamış mısır ve kola tüketmelerinden dolayı zekaları güdük kalmış Amerikan haftasonu izleyicisine özel olarak hazırlanmış çok bilindik bir tarif. Tüm dünya da onlar ne yapsa aynısını yaptığı için de işe yarayan bir tarif ama…






* Filmin kötü tarafları nelerdi?



D.A: Senaryo. Düşünün, dünya yok oluyor. Bu bütün ideolojik ve ahlaki temelleri sarsan, psikolojik ve toplumsal durumu altüst eden bir olay. Peki, bu ortamda yönetmen ve senarist ne koyuyor önümüze? Bir ailenin (mantık sınırlarından taşan bir biçimde) bu felaketten nasıl kurtulduğu. Tamam, ticari bir film, amacı belli. Buna rağmen seyirci zekasına biraz saygı göstermesini isterdim.

N.S: ‘En’ kötü tarafını söyleyeyim: İki buçuk saati aşan süresiydi..

Landlord: Zekamızı ve kültürümüzü hafife alarak bizi aşağılaması


* Filmin iyi tarafları nelerdi?



D.A: Sadece görsel efektleri.

N.S: Şimdiye kadar çok gördük belki ama kentlerin, mentlerin falan hak ile yeksan olup okyanuslara karışıyor olması yine ayrı bir zevk verdi tabii..

Landlord: Görsel efektler çok başarılıydı elbette. Ne yazık ki Halley kuyruklu yıldızı bile sıkı görsel efektlerle zekanın buluştuğu bir filmden daha sık görülüyor.


* Filmin en saçma bulduğunuz noktaları?



D.A: Film zaten bir saçmalıklar silsilesi. Süper volkan patlamasının yarattığı yüksek sıcaklıktaki zehirli gaz bulutunun içinden çıkan uçak mı dersiniz, yoksa depremle yıkılan bir şehirden sıradan bir araba kovalamacasındaymış gibi kurtulmaları mı dersiniz ya da arka kapağı kapanmadığı için motorları çalışmayan gemi mi?… İstediğinizi seçin.

N.S: Müsaadenizle buradan yönetmen efendiye: “Kardeşim bu yaptıkların beni hiç etkilemiyor biliyon mu? Boşuna kıçını yırtıyorsun.. Ben adım kadar eminim ki o kahramanların hangi belaya bulaşırsa bulaşsınlar -istisnasız son anda- kurtulacaklar.. Niye gerileyim öyleyse kardeşim.. Salağa benzer bi halim mi var? Hem onlar öyle kan ter içinde koştururlarken ben kahkahayla gülüyorum evladım” demek istiyorum eğer bi faydası olacaksa..
Rengi iyice karartılmış ABD başkanının kıyamet koparken ‘gemisini terk etmeyen kaptan’ imajıyla halkın arasına karışarak kendisini ülkesi için feda etmesi, son ana kadar onlara moral vermesi falan da tam bir bok yemenin amerikancasıydı..

Landlord: Volkan patlaması sonrası olanlar tam bir zırvalıktı. Sanırım Discovery’yi bir tek biz seyrediyoruz. Söz konusu büyüklükteki bir yanardağa patlamasından kurtulmak, yanıbaşınızda patlayan Atom Bombası’ndan kurtulmak gibi bir şeydir…


* Filmin en eğlenceli/heyecanlı bulduğunuz yerleri?




D.A: Felaket görüntüleri elbette. İnsanları filme götüren asıl motivasyon da bu zaten. Mahşer gününü görmek…

N.S: Yukarda söylediğim gibi.. Beni heyecanlandırmaya çalışırlarken yaptıkları ’sürekli’ saçmalıklar beni çok eğlendirdi.. Sürekliye vurgu yaptım, zira macera filmlerinin çoğunda bu klişelerin kullanılması bi yerde gereklidir; ancak -bu filmin aksine- hem tadında bırakıldığında, hem de genel olarak filmin her açıdan kalitesi yüksek tutulduğunda bunların hiçbiri göze çarpmaz ve amaçlanan etki de sağlanmış olur..

Landlord: Ne yalan söyleyeyim uçak sahneleri ve uçaktan görünen manzaralar müthişti.


* Oyunculuklar nasıldı?




D.A: Filmin vasatlığı oranındaydı. Karakterlerin ruhsal durumları film için bir angaryaydı, derdi bu değildi. Bu nedenle oyunculuğa fazla bir yük bindirmiyordu.

N.S: Eğer bir film kötüyse iyi oyunculuklar da gözden kaçar.. Zaten yüksek bir oyunculuk performansı gerektirmeyen bu film de tek akılda kalan oyuncu, Yellowstone Milli Parkı’ndaki balatayı sıyırmış radyocu rolünde Woody Harrelson idi..

Landlord: Oyuncuları zorlayacak roller değildi hiçbiri. Akılda kalıcı performans, arık biraz klişe bir tipleme sayılsa da, bir tek Woody Harrelson’dan geldi. George Segal‘i görmek de hoştu filmde.


* Size dünya 1 yıl sonra sona erecek deseler ne yapardınız? Neleri yetiştirir, neleri yapmayı bırakırdınız?

D.A: Bir söz vardır: Doğduğumuz andan itibaren ölmeye başlarız. Ölüm kaçınılmaz bir gerçek olmasına rağmen sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarız. Ama böylesine kesin bir tarihle yüz yüze kalsam bir yandan değmeyecek şeyler için üzdüğüm insanlar, tükettiğim zaman, harcadığım emek için hayıflanır; diğer yandan sevdiklerimle olabildiğince yaşamaya çalışırım. Ha, bir de dünyanın sonunu görebilecek kadar şanslı olduğuma sevinirim.

N.S: Tabii ki önce bilginin doğruluğunu çek eder, daha sonra da sayın Landlord’un şu andaki tekniğini uygular yani, yok şişmanlıkmış, yok kolesterolmüş düşünmeden sadece yiyip, içip yatardım.. Farklı olarak da sigara başta olmak üzre, her türlü kötü alışkanlıkları edinmek için de elimden gelen her türlü gayreti gösterirdim..

Landlord: Dennys Arcand‘ın Barbarların İstilası’ndakine benzer “keyifli” bir son seçebilirim. Hala okuyamadığım bazı kitaplar için kesin acı çekerim. Ama oturup da okumaya kalkmam sanırım. Sanırım küçük bir köye gidip son günlerimi orada geçirmek de güzel olurdu. Yanıma birkaç çizgi roman alırdım sadece…


* Peki size kurtulma şansı verseler. Yanınızda götüreceğiniz 3 şey ne olurdu?

D.A: Tek başıma mı kurtulacağım? İnsanoğlunun soyunu devam ettirme gibi bir misyonum var mı?

N.S: Üç Silahşörler’i götürecek halim yok herhalde.. Kompile, Çarlinin Melekleri’ni..

Landlord: Madem Çarli’nin Melekleri kapılmış, o zaman Hollanda Bayan Milli Voleybol Takımı, kütüphanem ve bir uçak.


* Götürmeyeceğiniz 3 şey ne olurdu?

D.A: Madem ki dünya yok oluyor, böyle bir şeyi dert etmem herhalde.

N.S: Üç Silahşörler’i dedik ya! Sen beni dinlemiyor musun? Ha adamım!?

Landlord: Kifayetsiz-torpilli gazeteciler, politikacılar, kapitalizm


* Kıyamet filmi deyince… En iyi beş kıyamet filmi hangileridir size göre?

D.A: Liste yapmadan önce “kıyamet filmi” nedir, diye epey konuşmak gerekiyor sanırım. Ben insanların olabildiğince topyekûn imhasını ya da buna çok yaklaşan olayları anlatan filmlerden seçim yapmaya çalıştım, büyük felaketleri dışarıda bıraktım.

1. Planet of The Apes (İnsanlar yaşamaya devam ediyorlar, ama hayvandan pek farklı değiller. Devam filminde dünyanın tamamı yok olur)
2. Dr. Strangelove or: How I Learned To Stop Worrying and Love The Bomb (Filmin sonunda atılan bomba nükleer savaşı ve muhtemel kıyameti başlatır)
3. The Happening (Doğanın intikamı sonunda insanlar yaşamaya devam edecek mi, belirsizdir)
4. Knowing (Yakın tarihli bir film, “spoiler” vermeyeyim)
5. Children of Men (İnsanoğlunun kısır olduğu bir çağı anlatır, yani yokoluşun saati çalışıyordur)
6. Dogma (Sadece dünyayı ve insanlığı değil, bütün varoluşu yok etmeye yaklaşır)


Numan Serteli’nin 5 En İyi Kıyamet Filmi:

1. Planet of the Apes (Maymunlar Cehennemi) (1968) – Franklin J. Schaffner
2. The Terminator (Yokedici) (1984) – James Cameron
3. V for Vendetta (2005) – James McTeigue
4. 28 Weeks Later (28 Hafta Sonra) (2007) – Juan Carlos Fresnadillo
5. Wall- E (VOL. İ) (2008) – Andrew Stanton


EN İYİ 5 KIYAMET FİLMİ (Landlord)

SON SAVAŞ (1983)
Le Dernier Combat
Luc Besson

DÜNYALAR SAVAŞI (1953)
The War of the Worlds
Byron Haskin

CESET YİYENLERİN İSTİLASI (1978)
Invasion of the Body Snatchers
Philip Kaufman

TEK ADAM (1971)
The Omega Man
Boris Sagal

28 HAFTA SONRA (2007)
28 Weeks Later
Juan Carlos Fresnadillo


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)