10.3.10

The Lovely Bones : Al Sana Buz Gibi İlahi Adalet


On dört yaşında bir kız çocuğu olan Susie Salmon (Saoirse Ronan)'un, anne Abigail (Rachel Weisz), baba Jack (Mark Wahlberg) ve kardeşleriyle oluşturduğu ailesinin mutluluğu, bir sapık katilin kendisine saldırmasıyla ebediyen sona erecektir..

Ancak fazla üzülmenin de alemi yoktur; zira, sübyancılık üzerine ihtisas yapmış sapık komşu George Harvey (Stanley Tucci) tarafından tecavüze uğrayıp öldürülen kızımız, daha önceden, kendisininkine benzer acı tecrübelerden geçmiş bir grup kızla birlikte cennetteki mutena yerini almıştır.. Hem de istediği zaman, dünyaya ruhsal seyahat yapabilme olanağı da mevcut olarak..





Aile, başlarına gelen bu elim olaydan etkilenmiş olarak, bir yandan çeşitli bunalımlar yaşarken, diğer yandan da Susie'nin katilini bulmanın araştırması içindedirler..

Aslında Araf'ta takılıp kalmış da olsa Cennet'in imkanlarından da yararlandığı görülen ölü kız, bir kerecik öpüşemediği için aklının komple onda kaldığı sevgilisi dahil, geride bıraktığı herkesi ve katilini de 'yukarıdan' izlemekte, hatta kendi kendine bir takım yargılarda ve müdahalelerde de bulunabilmektedir..




Buradaki, bildiğimiz 'boktan' hayatta da, öte taraftaki -yönetmenin gösterdiği kadarıyla vakıf olduğumuz- şahane ambiyanslı ortamda da olaylar yavaş da olsa gelişmektedir..

Tek dileğimiz, eli kanlı sapık katil bir an önce layığını bulsun da 'iki arada bir derede kalmış' kızcağız rahatlayabilsin.. Olay sonrası, ne kocasını ne de ufacık çocuğunu gözü görmeyen 'sözde' annenin aklı başına gelebilsin.. Bu arada içine fenalıklar gelmiş biz seyirciler de biten azap -pardon- film sonrasında rahat bir nefes alabilelim.. Amen!


Allahım!. Peter Jackson Dramalarından Sana Sığınırım



Alice Sebold’un romanından uyarlanan ve Oscar ödüllü Peter Jackson'ın yönettiği: "Ey fani, sen nesin ki? Sana zarar verenden intikamını tek başına alacağını mı sandın? Biliyon mu? Ben sana sadece gülerim be! O pisliğin cezasını -o da ancak günü geldiğinde- Cenab-ı Hak verecektir.. Ya bizzat o verecektir, ya da sarkıt ve dikitlerinden herhangi biri.. Hadi bakiim şimdi anca gidersin!" ana fikirli The Lovely Bones / Cennetimden Bakarken (Okumadığım romanı konusunda ahkam kesemem ama), ciddi olmaya çalışırken komik duruma düşen, duygu sömürüsünün dibine vurmaya çalışırken sürekli saçmalayan anlamsız, yavan bir kordela..




Filmi seyretmeden önce mevzuyu az çok bildiğimden, açılıştan itibaren, ergenliğin de pompaladığı yüksek saçmalama oranıyla -nazarımda- iyice 'uyuzlaşan' kızın hallerini seyrederken, içimden:"Lan oğlum ölecek kız bu ise eğer bir an evvel ölsün, yoksa şimdi ben sapık olup hemen canına okuyacağım" dediğimi biliyor muydunuz?

Yakında bir okulun ve çevrede de evlerin olduğu nadasa bırakılmış bir tarlayı kazarak, içine, içeriye doğru açılan tahta bir kapıdan girilen, elektrik tesisatıyla aydınlatılmış yer altı evi kuran ve bi güzel döşeyen bir adamın bütün bu yaptıkları hiç göze çarpmadığı gibi, aynı edepsizin, evine giden kızcağızı kandırarak buraya çekmesi sırasında, bir allahın kulunun dahi hiçbir şey fark etmemesi, zorlama demenin bile abes kaldığı bir saçmalık silsilesi sunuyor..

Dünyadan Cennet'e doğru kıvrılarak uzanan bir merdiven daha bi güzel olurdu belki ama sisler içindeki geniş bir boşluğun ortasında dikilmiş bir ahşap kapının her an karşımıza dikilmesini muhakkak bekliyordum ki 'klişelerin allahı' filmimiz beni fazla bekletmedi sağolsun.. Yalnız o kapının çelik konstrüksiyon olmasını ise hiç beklemiyordum.. Ki filmde beni tek şaşırtan da bu ayrıntı oldu zaten..




Çok merak ettiğiniz o Cennet'in, bildiğin güneşin aynısına sahip olduğunu, sadece biraz fazla parlayarak göz aldığını, gökyüzünün ise sürekli şafak vakti renklerine haiz desenlerle bezeli olduğunu ve son tahlilde bütün cennetlik ortamın sararmış bir buğday tarlasından ibaret olduğunu biliyor muydunuz peki?.

Sapık seri katilin bütün kurbanlarının öteki tarafta bir aile ya da klan oluşturması nasıl da göz yaşartıcı bi yaratıcılıktır yarabbi!
Ahanda bir 'dahili' anons: "Kadrolu sapığımız George Harvey'in işleminden geçen kızlar! Lütfen sağ tarafta Susie Salmon'ın arkasında sıraya giriniz!"


Mark Wahlberg'in 'odundan hallice' rol kesmesine dayanabilmek mümkünse de, beceriksiz anneannenin (Susan Sarandon) artık bizdeki tv komedi dizilerinde bile kullanılmaktan vazgeçilmiş, yemekleri yakması başta olmak üzre, çamaşır makinesinin her tarafından köpükler fışkırtması ve bu yıkanan giysileri düdük kadar bırakması halleri falan, resmen kabus!. Aman allahım!. Sana sığınıyorum.. Bundan kelli sen beni Peter Jackson dramalarından koru yalebbim!