14.3.11

Bir Avuç Deniz :: Suyuna Felsefe


Onu nâdide bir orkide gibi özenle büyütmüş anneciği Rana Hanım'ın ve koskoca resim sanatını perspektif tekniğine indirgeyerek, 'sanatta' mutluluğu erkenden yakalamış ressam babası Cengiz Bey'in hasretine dayanmak suretiyle, ecnebi memleketlerin en iyi mekteplerinde okumuş Mert, yakışıklı olduğu kadar zengin, ana kuzusu olduğu kadar da çapkın bir oğlandır..

Onu bu kez, kendisinden daha zengin olan arkadaşı Bora'nın teknesinde, derinlerden bir yerden gelmekte olan (Tam yerini kestiremediğim için özür dilerim.) gayet etkileyici sesiyle, kız arkadaşı Dilek'e şiirler okurken görürüz..

Hem bu ilahi sesten, hem şiirden, hem de karşısındaki bu fazlasıyla yakışıklı orkideden büyülenmiş kızcağız, 'gözüne ışık yemiş tavşan' misâli hayallere dalmıştır..

Oysa, 'eli işte gözü oynaşta' oğlanın oynar başlıklı ilgisi, Fok Badem misali kendini tekneye atıvermiş, fettan felsefeci Deniz (Berrak Tüzünataç)'e yönelmiştir bile..
(Deniz diyorum, Berrak diyorum, bir avuç diyorum.. Anladın sen!)



Mert (Engin Altan Düzyatan), sevgilisinden daha zengin, daha güzel ve daha filozof bu kızı görür de niyeti bozmaz mı?
(Bir saptama: Şeytana uyar da bu filmi görürseniz eğer siz de iman edeceksiniz ki bu filmde herkes bir diğerinden daha zengin, daha güzel, daha yakışıklıdır sayın okuyucu.. Ben gördüm ve ikna oldum.. Duyurulur)

Deniz, yattan yata, hatta -günahı boynuna- kucaktan kucağa otostop yaparak okyanusları aşma kabiliyetine haiz, felsefe okumuş, ama kendi düşüncesinde, şarkıcı Tarkan'ın Karma Felsefesi'ndeki 'sığlığa' dahi erişememiş düzeyde bir kızdır..

Eksantrik ve eğlenceli olmayı, tanımadığı kişilerin düğünlerine 'tarafsız' olarak katılmakta bulan, yerli yersiz, "Avuçla beni!", "Hatta durma, daha fazlasını iste!" falan diyerek, sürekli aranan Deniz'in, Mert ve ailesinin üzerindeki etkisi, şiddetli olacağa benzer..




Kadrajımız Fakirliğe Kapalıdır

Senarist-yönetmen Leyla Yılmaz'ın bu ilk filmini yaparken neyi amaçladığını hiç anlayamadım..
Tamam, ortada, aşk üçgeni etrafında gelişen bir hikâye var ama bunun, ne istikamette ve ne şekilde ilerleyeceği hususu tamamen, kamera önü ve de arkasındakilerin doğaçlamalarına bırakılmış gibi..

Ortada bir deneysellik belirtisi de yok ki, “Hımm..Hanfendi sanat yapmış galiba” diyelim..
Senaryoyu da kendi yazmış bir yönetmenin, hem de ilk filmini çekmeden önce ne yapacağına karar verememiş olması, acı bir durum..
Tahminimin aksine, bu tuhaf vaziyetin bir yönetmen kararı sonucu oluşması daha da feci tabii..




Sonuçta görülür ki, senaryo ve yönetimdeki açıklara, diyalogların absürtlüğü de eşlik edince, sürekli komik durumlara düşen kahramanların, sarf ettikleri her 'ciddi' replik -hiç de arzu etmeyecekleri biçimde- seyircilerin kahkahalarına neden olur..

O değil de, filmin geneline hâkim olan, zenginlik ve burjuva özentisi kokulu o atmosfer neydi yahu!?
Kullanılan mekânlar ve dış çekimlerde tercih edilen bütün açılar öylesine ayarlanmış ki koskoca İstanbul'da Türkçe adı olan 'sıradan' bir mağaza veya 'fakir' Türkiye'yi çağrıştıracak herhangi bir görüntü kadrajın köşesinden dahi içeriye sızamamış..
Adeta New York zenginliğini alabildiğine kullanan bir Hollywood yapımı havası veren bu titiz çekimler için filmin teknik ekibine, ilgililer bir ödül vermeli bence..

Son olarak diyeceğim şu: Sahneler arasında her anlamda kopukluk hissedilen Bir Avuç Deniz, sinema filminden ziyâde, şaşaalı bir Tv dizisinin özet yayınını andırıyor..


Bir Avuç Deniz

Yönetmen: Leyla Yılmaz
Senaryo: Leyla Yılmaz
Oyuncular: Berrak Tüzünataç, Engin Altan Düzyatan, Zeynep Özder, Ahu Yağtu, Tuğrul Tülek, Can Gürzap, Ayda Aksel
Yapım: 2010, Türkiye

1  /5


(İşbu yazının bir kısmı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)