İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel
Film Festivali’nin on dördüncüsü dün
başladı, 3 Ekim'e kadar da sürecek..
Yedi mekanda bir sürü
belgesel film, bir sürü etkinlik..
Festival kitapçığı ve elbette
gösterimler ücretsiz..
Üstelik bir de bu türü
seviyorsanız, valla durduğunuz kabahat..
Sanal Gerçeklikte Neler Oluyor
Tarık Zafer Tunaya Kültür
Merkezi'nin Sinema Salonu'nda gösterilen, Belçika yapımı,
Inside The Metaverse/Sanal Gerçeklikte belgeseliyle ben
siftahı yaptım..
Steven Dhoedt'in yönettiği bu
film, her gün haşır neşir olduğumuz bilgisayar ve
İnternet'ten ve de bunlarla her geçen gün ilişkisi daha
da barizleşen insanlıktan bahsediyor..
Metaverse, bilgisayarda yaratılan ve
İnternette çevrimiçi olarak paylaşılan bir nevi
evrene verilen ad..
Film, 'gerçek' insanın, yapay
bir evrende yarattığı ve onunla hemen her düzeyde iletişime
geçebildiği bu sanal gerçekliğin dünü,
bugünü ve de yarını hakkında, gayet anlaşılır bir dil
kullanarak bilgi veriyor..
Bu bilgi aktarımına dünyanın
dört bir köşesinden, online oyun yaratıcılarından, oyun
bağımlılarına, aynı işin ticaretini yapanlardan, felsefesini
oluşturanlara kadar bir sürü insan katılıyor..
Ki onların, bulundukları ve
çalıştıkları ortak yer olan Metaverse/Sanalevren üzerine
düşüncelerini öğrenmiş oluyoruz..
Asosyallerin sosyalleştiği, tek
arkadaşı bile bulunmayanların -hem sanal hem de gerçek-
arkadaş grupları oluşturduğu -özetle- gerçek dünyanın
tutunamayanlarının tutunabildiği -kendi kendine çalışan-
bir terapi merkezi özelliği, bu evrenin en hoş, en hayırlı
ve işlevsel tarafı gibi görünüyor..
İlk bakışta, sanki bütün
bunlar, bizim yaşantımızdan farklı bir hayatın izleriymiş gibi
duruyor ama çok açık ki, şu satırları okuyan
hepimiz -hem de şu an- bu bahsedilen evrenin içinde
birbirimizi görüyor ve hissediyoruz..
Bana kalırsa, giderek, bu ikili
evrenin yeniden tek -ama eskisinden çok farklı- bir evrene
dönüştüğünü bile görebiliriz..
En azından, ben değilse de siz
görebilirsiniz.. (Kendini acındırmayı da hesaplayan, bir
ihtiyar söylemi)
Ne Diyordum
Bunun sonu gelir mi, filmlerin ne
kadarını izlerim bilemiyorum ama, en azından ilk güne bir
filmle de olsa başlamak, fena bir başlangıç gibi gelmiyor
bana..
Sonuçta, gösterilen ilginin
az olduğu bir tür olarak, dünyanın her yerinden gelen
belgeselleri, kalabalığın boğuculuğundan uzak, ortalama
rahatlığın sağlandığı salonlarda izlemek gibisi yok..
(Bu konuda farklı düşünüyor
olabilirsiniz.. Lütfen bu görüşleri, yazarın
tutumluluğuna -cimri değil!-, asosyalliğine -huysuz değil!- ve
yaşlılığına -moruk değil!- veriniz)
Tabii her güzel etkinlik gibi bu
da İstanbul'da ve salonların altısına da ev sahipliği yapan
Avrupa Yakası'nda..
Bizcileyin -kadersiz- Asyalılara
sadece Nazım Hikmet Kültür Merkezi hizmet vermekte..
Hadi bakalım marş marş..