13.10.11

Oğuzhan Ersümer'den Altın Portakal ve Ötesi :: Le Havre



(Çıkan Kısmın Özeti: Çıkan kısmın özeti mi olur kardeşim -yahut- Altın Portakal, sağlıcakla kal.)


Oğuzhan Ersümer: Numan Ağbi, Çıkan Kısmın Özeti'ni yazdıysan eğer, azar azar devam edeyim diyorum ben.


Numan Serteli: ....


O.E.: Le Havre / Umut Limanı.

Bazen hümanizmden tiksiniyorum.

Dozu biraz fazla kaçarsa fantezi, biraz daha kaçarsa saflık, biraz daha kaçarsa adı ahmaklık oluyor.

Kaurismaki -eğer önemli bir şey kaçırmadıysam ki bu ihtimal her zaman vardır- saflık seviyesine yaklaşmış gibi filminde.




Bu kadar iyi niyetle örülen film, bizi cehenneme götürmez belki ama cennetin kapısını da aralayamaz.

Bu mu yani dünyanın mülteci sorunu, bu mu yani Müslümanların sorunu, bu mu insanlığın sorunu.

Teşhis yanlışsa, tedavi de yok.
Ya da tedavi yoksa bile insana, acılarımızı sanat dindirecekse yalandan da olsa, daha iyi yalanlar istiyorum kanacak.



Aman alt tarafı bir film işte bir yandan.
Sevmedim.




Sadece o da değil...
Mültecileri limana taşıyan konteyner açıldığında, hafiften Hollywood yaylı sazları giriyor devreye 'acındırıcı' müzik olarak..
Bu sırada kamera yakın planlar alıyor onlardan.

Henüz o noktada, başlarda çıkacaktım filmden, birkaç nokta daha sonra dayanamayıp, gerçekleştirdim bunu.


N.S.: Aki ağbiden bunu ben de beklemezdim Hocam..
İzninle, kendisine teessüf etmek istiyorum..

Bu arada, müzik dedin yaramı deştin valla..
Bana kalsa sinemada müziği hepten yasaklarım, yani o derece.. Müzikaller hariç tabii :)


O.E.: Neyse, seyret de (istersen).
İnsan kendi ipiyle bile kuyuya inemiyor, değil başkalarının ipiyle inebilsin.




Yumurta filmini izlediğimde, "Bu ne ya berbat" demiştim.
Sonra, 'Kardeş, niye sevildi ki bu bu kadar' diye, bir kez daha seyrettim, bayıldım.

Böyle dönek oluyor işte bakış açısı...


N.S.: Yumurta candır..


O.E.: :))
Yumurta, ikinci seyredişimde candır. Kim bilir neler gelecek daha başına :)))


N.S.: Kısmet, diyorum..


O.E.: Kısmet sık sık ayağımıza geliyor: "Film asla değişmiyor, her seyrettiğinde farklı geliyor. Çünkü sen değişmiş oluyorsun. Farklı şeyler görüyorsun."


Semih Kaplanoğlu


N.S.: Yumurta'yı, vizyona girdiğinde bir sinemada en fazla on kişilik bir seyirciyle izlemiştim..

Film ilerledikçe yükselen homurtular, bittiğinde resmen protestoya dönüşmüştü..
Bense, gözüm perdede akan yazılarda, biten filmin güzelliğinden mest vaziyetteydim..

O protestoculardan biri de sen miydin yoksa hocam -çok afedersin :)


O.E.: Protesto etmedim ama öf püf etmiştim haliyle :)


N.S.: Peki, bugünkü festival raporu ne merkezde desem?





O.E.: Bugünkü festival raporunu 2,5 saat sürmüş bir 'Kadın Paneli'nden verebilirim ancak.

Geri kalan saatler, uyumak, üniversiteden maaşımı alabilmek için bir takım rutin formları doldurmak ve bazı bürokratik sorunları halletmek, ayrıca akşam, bir sürücü kursuna gitmekle geçti.

İstersen, biraz kendime gelince paneli yorumlayayım.
Gayet eğlenceli olabilir, hakikaten :))


N.S.: ....


O.E.: ‎'80'lerden Günümüze Türk Sinemasında Kadın Temsilleri'dir başlık.

Ama önce çay falan içmem lazım.


N.S.: Tamamdır Hocam..
Ben de bu arada içeyim bi şeyler..
Zira, Türk Sineması'nda kadın mevzusu derindir, yorar..
Adamın dilini, damağını kurutabilir maazallah..