12. İstanbul Bienali bugün sona
eriyor..
Bunu duyunca çok mu üzüldünüz?
Öyleyse, istediğiniz halde bu 'büyük sergi'yi
göremeyenlerdensiniz..
Bunun için hiç üzülmeyin
bence..
Hem de bir İstanbul Bienali için
böyle söylemek beni gerçekten ve derinden yaralıyor;
ama gerçek de bu öte yandan..
Sadece, İstanbul Modern'e komşu iki
antrepoda gerçekleştirilen bu etkinliğe 'Bienal' demek ne
kadar mümkün?
Bu soruya olumlu bir yanıt
veremediğimden, yukarıda işaretlediğim 'büyük sergi'
kavramı, bu olayı daha doğru açıklar gibi..
Tabii, büyüklüğü
de fazla yer kaplamasından!
Bildim bileli ve her iki yılda bir
beni, İstanbul'un bilmediğim semtlerinde gezdiren, daha önce
kapısından adımımı atmadığım, birbirinden ilginç ya da
tarihi mekanlarında ağırlayan bu etkinlik, şimdi daha işin
başında -daha doğrusu- antrepo denilen depoların kapısında
gözümden düşmüştü..
Bu durumda belki de bana içerde
gösterecekleriyle vaziyeti kurtarabilirlerdi; maalesef o da
olmadı..
Hemen her defasında bir önceki
Bienal'i aratan bir düşüş grafiğiyle karşılaşıyor
-kendimi bir şey sanarak- yapmayın, etmeyin, biraz daha özen
gösterin falan diyordum..
Yeni tanık olduğum bu yılki
'sanatsal düşüş'e, artık 'dibe vurma' diyeceğim ama
korkarım ki iki yıl sonra daha kötüsüyle karşılaşmak
ihtimali de bulunmakta..
Bu defa durum sadece sanatsal düşüşle
de sınırlı değildi..
Bilet gişesindeki bilgisiz ve suratsız
elemandan, sadece roman okuyup oturan ya da birbirlerine resmen eşşek
şakaları yaparak itişip duran, ilgisizliği ilim bellemiş sergi
görevlilerine kadar tam bir laubalilik hüküm sürüyordu
orada..
Tabii ki balık baştan kokarmış..
İçine girdiği her şeyi
kokutan tâcir zihniyeti ya da kısaca para, sanatı da çoktan
çürütmüştü gerçi..
Şimdi de üstüne tüy
dikilenlere gözümüz takılıyor, bir bir..
O tüylülerden birini daha
görmek, kaderimdeymiş demek..
İçerdeki içeriğin
içeriksizliğiyle karşılaştırıldığında, 20 TL'ye
satılan bilet gayet fahiş kalmaktaydı ve Bienal kitapçığı
ayrıca satılmaktaydı..
Ziyaret etmedim ama tuvaletlere girişin
de bir tarifesi olduğuna eminim, hatta küçük-büyük
olarak ayrıntıya girmiş de olabilirler..
Hemen her Bienali ayrıntısıyla, uzun
uzun yazdığımı, hatta bir yazıya sığamayıp tefrikaya
başvurduğumu bilenler bilir; ama artık ne o heves kaldı
bendenizde, ne de adamı gaza getirecek bir etkinlik..
Anlayacağınız, bu bir 'âdet
yerini bulsun' yazısıdır..
Çerçevelenen her şeyin
ya da sanat galerisinde sergilenen her şeyin sanat olma ihtimalini
yüzde yüze yaklaştıran bir seçimle oluşturulmuş
bu Bienal'de beğendiğim bazı işler, kapkaranlık bir göğün
tek tük yıldızı gibiydiler; oldukça göz alıcı,
birazcık moral verici..
Cevdet Erek'in cetvelleri mesela..
Santimetreye, milimetreye bölünmüş,
bildiğimiz cetvellerden farklı olarak, şimdi'yi işaretleyen,
yarını kerterizleyen, yaşanılmış, yaşanılan ve yaşanılacak
zamanlara bölünmüş, parçalanmış cetveller..
Gayet 'sade' düzenlenmiş,
çarpıcılığı müthiş bir çalışma..
İkinciyi say derseniz, ben de Kutluğ
Ataman derim..
Katıldığı her sergiyi özgünlüğüyle
renklendiren bu sanatçı, hele ki bu yokluğun içinde
bir güneş gibi parlıyor..
'Su' adlı, deniz yüzeyi
görüntülerinin kolajlanmasından ibaret, yan yana
konulmuş iki ekranlı video yerleştirmesiyle; özelini tüm
cesaretiyle sergilediği yatağı, tanı bölümünde
'Homoseksüalite', karar bölümünde, 'Barışta ve
seferde askerliğe elverişli değildir' yazan, askeri hastaneden
alınmış sağlık raporuyla..
"Daha daha!" derseniz, içinde
elmaların dolu olduğu bir -gâliba- çekmeceyi
hatırlıyorum..
Kendisinin ne anlattığını, bana ne
hissettirdiğini bi bilsem söylerim, ama yok öyle bi şey
tabii..
Beni sadece, oradaki 'Elmalardan
alabilirsiniz' tabelası etkilemiş olmalı ki aynı sergi odasından
dönüp dolaşıp bir kaç kez daha geçtiğimi
hatırlıyorum..
Sonuçta bu Bienal'den payıma
düşen 'somut' kârın, yarım kilo kadar elma olduğunu
rahatlıkla söyleyebilirim..
İnşallah, o bir kamera şakası
değildi ya da o odadaki güvenlik videosu görüntüleri,
Youtube'e falan düşmez..
Başta da dediğim gibi, kaçırdıysanız
eğer şu Bienal'i, hiç üzülmeyin, değmez..
Hemen aynı yerdeki İstanbul Modern'e
gidin bir gün..
22 Ocak'a kadar sürecek olan,
'Hayal ve Hakikat Türkiye'den Modern ve Çağdaş Kadın
Sanatçılar' sergisini mutlaka izleyin..
Şahane bir ortamda sunulan sanatın
içine doğrudan girin ve orada uzun bi süre kalın ve de
kendisine olan imanınızı tazeleyin..