17.1.12

Emrah Serbes: Behzat'ın Ç'si Cola'nın Sırrı Gibidir Söylenmez!


Behzat Ç. üzerine yazdığı kitapları okuyup, dizisini ve filmini de izledikten sonra sıra galiba Emrah Serbes'le yapılacak bir söyleşiye katılmaya gelmiş olmalıydı ki Twitter'dan aldığım bir haber üzerine -benden hiç de beklenmeyecek bir hareketlenmeyle- bu da gerçekleşti çok şükür..

Klâsik röportaj işini -biraz da beceremediğimden olsa gerek- pek sevmediğimi size de söylemişimdir.. 
Bu yüzden, basın tarihinde ikinci bir örneğine rastlanmayacak saçmalıkta girişimlerle bu eksikliğimi gidermeye çalıştığımı da biliyor olmalısınız.. Ki bunlardan biri de Onur Ünlü'yle Adana'da -bir gazeteciye 'yancı' olarak- gerçekleştirdiğim söyleşidir..

En son, aslında tamamen, editörüm Turgay Özçelik'in eseri bir Koray Çalışkan röportajım var ki benim orada kullandığım, 'araya laf sokuşturma tekniği'ne tanık olanlar, "Bunu da mı görecektik yârabbi!" diyerek kaçışmışlardı..

Şaka bir yana, ne kadar samimi yapılmaya çalışılırsa çalışılsın -adına belki de yanlışlıkla röportaj dediğimiz- bu soru-cevaplı yazı şekli pek bi mesafeli, pek bi yapay gelir bana.. 
Oysa bu tip, okur ya da izleyiciyle bir araya gelerek, onların, tamamen profesyonellikten uzak ve içten sorularıyla ilerleyen bir söyleşinin tadı da bambaşkaymış.. Ben bunu bizzat gördüm..

(Yalnız -nedense şimdi aklıma geldi- hani, festivallerde falan, film gösterimi sonrası yapılan, seyircilerin film ekibine soru yöneltmesiyle gerçekleşen bir söyleşi türü var ya, işte bu zulmün, en nefret ettiğim bir yönetmenin başına gelmesini bile istemem, valla!. Bu gibi durumlarda, tek bir kişinin, tek bir soruyu bile şöyle düzgün, yâni saçmalamadan sorabildiğine şâhit olabilecek miyim yahu!)

Serbes, Caddebostan Kültür Merkezi'nin makul ölçülerdeki bir salonunda yerlerini almış makul sayıdaki bir kitleyle gerçekleştireceği söyleşiye yarım saat geç kalmıştı.. 
Ben de bi on beş dakika kadar gecikerek en arka sıraya kurulduğumdan, ona pek kızamadım; o da, kendisinden sonra salona girenlere -aynı sebepten- kızamayınca, kimsenin kimseye kızmadığı barış ve dostluk içinde geçen bir sohbet oldu, diyebilirim..

Gecikmesini trafiğe bağlayan Emrah Bey, "Yaa, arabasını alan Bağdat Caddesine çıkmış." deyu, durumu özetledi ve hemen akabinde de bir soru-anketle söyleşinin açılışını yaptı: "Zekeriya Beyaz mı, yoksa Yaşar Nuri mi? Bir oylama yapalım, bakalım hangisini daha çok seviyorsunuz?"

Salondaki ezici çoğunluk Yaşar Nuri demişti ama kendisi o fikirde değildi: "Ben Zekeriya Beyaz'ı daha çok seviyorum ağbi.. 
Adam çok naif.. Ona gidip misal, 'Hocam, sakız çiğnemek oruç bozar mı?' diye sorsak, o samimiyetle açıklar durumu, ama Yaşar Nuri sopayla kovalar valla.. 
Çok sinirli o.. Bence bir din adamı o kadar asabi olmamalı."


Emrah S. : (Sadede gelir.) Konumuz Behzat Ç.. Öncelikle belirteyim ki dizi hakkında söylediğim şeyler tüm ekibi ve yaptıklarını bağlamaz ya da benim söylediklerim ekrana tam olarak yansımamış da olabilir.. 
Ben ona kaynaklık eden iki roman yazdım.. Onlar hakkında ve senaryosunu yazdığım sinema filmi hakkında -ancak- rahatça konuşabilirim..

Bir Bayan: 'Üst Kattaki Terörist', bir film olacaktı?.

Emrah Serbes: Olacak.. Erken Kaybedenler kitabındaki bir hikâyedir o.. İstanbul Film Festivali'nde bana bir ödül verdi Fransızlar, film yapımı için destek ödülü gibi bir şey.. 
Yapımcı arkadaşım Emre'yle birlikte aldık o parayı ama filmi bir türlü yapamadık.. 
"Sen senaryoyu yaz, ben de sana avans vereyim." diyen arkadaşıma, "Bana nakit verme çabuk biter, Beşiktaş'ın maçlarına kombine bilet al." dedim.. Aldı, o sene maçlara gittim.. 
Bu arada, bana senaryonun âkıbetini sordukça, ben de ona 'Oluyor, yazıyorum.' falan diyorum.. 
İkinci sene oldu, bu tekrar aldı kombine bileti; ama bu sefer "Ağbi bak Fransızlar sıkıştırıyor." diye uyardı.. 
Bu yıl mecburen yazıcam artık onu.. Bir de Türkiye'nin konjonktürü açısından da gerekli görüyorum bunu.. 
Sonuçta bir çocuk ölmüş; yirmi yaşında, gencecik.. Kardeşi, ağbisi doğuda şehit olduğu için faşolaşmış.. Böyle bir hikâye..

Bir Başka Bayan: Behzat Ç.'li başka bir kitap gelecek mi acaba?

Emrah Serbes: Evet gelecek.. Ben aslında onun kurgusunu, şeyini falan yazdım, bitirdim.. Ama bu arada çok hengâme oldu; diziydi, filmdi derken çok patırtı çıktı Behzat Ç.'yle ilgili.. Oysa kitaplar daha sessiz, sakin akan şeylerdir.. 
Bakalım, gürültü biraz geçtikten sonra..




Aynı Bayan: Afili Filintalar'a uzun zamandır yazmıyorsunuz?

Emrah Serbes: Oraya sadece yazmam gerektiği zaman yazıyorum.. 
Aslında, şu anda bir kitapla uğraştığım için ara verdim, bitirdikten sonra oraya da yazacağım..

Meraklı Bir Bayan: Tiyatro yazacak mısınız? Sizin yazacağınız tiyatronun nasıl bi şey olacağını çok merak ediyorum..

Emrah Serbes: Ben aslında 'oyun yazarlığı' okudum Dil Tarih'te.. Bu benim bir borcum ve mutlaka bir tane de olsa oyun yazıcam; ama ne zaman, işte onu bilmiyorum.. 
Okuldayken yazmaya çalıştığım oyunlar Demirel'in attığı temeller gibiydi; bitmemiş, hep yarım kalmış.. Bir gün geri dönüp, o projelerden birini tamamlamam gerek.. (Y.N: Yarım kalan temel örneği, bana Demirel'i değil de Erbakan'ı hatırlatıyor.)
Bu arada, televizyona şimdiye kadar yapılmamış bir işin çalışmaları içindeyim şu aralar.. 
Hatta bunu bana sipariş eden yapımcı bugünlerde herkese diyor ki, "Emrah'ı aramayın, çünkü onun çok işi var." 
Ama bakın bugün buradayım, inşallah bundan haberi olmaz.. 
Beş güne kadar falan onu teslim etmeliyim.. Ben projeyi hemen vericem ama iş artık seneye çıkar.. 
Bu bir dizi olacak, yalnız bildiğiniz gibi değil, çok farklı ve yapılmamış bir şey.. Sessizlik yemini ederseniz eğer açıklayabilirim.. (Yoğun, "Açıkla! Açıkla!” tezahüratları sonuçsuz kalıyor.)

Bağdat Caddesi Emeklisi Şakacı Bir Bay: Soru 1, Behzat'ı anladık da Ç'si nerden çıktı? 
Soru iki, Behzat, Ç oldu, ilerde Ğ olur mu?

Emrah Serbes: Olur olur.. Sırayla gidicez artık, D falan.. 
Yirmi dokuz tane harf var ve öyle çok ortadan da başlamadık işe; A,B,C'yi geç.. Hem ben Ç harfini seviyorum..




Bağdat Caddesi Emeklisi Ciddi Bir Bay: Özür dilerim, ben bu diziye hiç bakmadım, çünkü anladığım kadarıyla bu bir mafya dizisi ve ben bu türü sevmem.. 
Aslında şunu öğrenmek istiyorum, Behzat'ın Ç'si neyi ifade ediyor? Benim adım da Behzat, eğer bunu öğrenirsem diziyle de ilgilenebilirim..

Emrah Serbes: Kola içiyoruz ya, onun bir sırrı vardır.. Hani banka kasasında saklıyorlar falan, işte biz de öyle saklıyoruz Ç'yi ve asla da söylemicez..

Dizinin Bir Bölümünde Oynamış Genç Bir Oyuncu: Ben konservatuvarda öğrenciyken dizide çilingir rolünde oynamıştım; hatta aldığım parayla da antika bir anahtar aldım.. Rica etsem yine bir çilingir rolü yazar mısın? 
Ya da en iyisi ben polislerin anlaşmalı çilingiri olayım diyorum.. Bana böyle bir kapı açsan..

Emrah Serbes: 'Devamlı Çilingir' olayım diyorsun.. 
Evet, aslında bize bir çilingir gerekiyor; kapı olsun, kasa, araba.. 
Buna bizim Hakan bakıyor, Ankara'ya gittiğimde söylerim..

Sade Bir Bay: Soyadınızdaki T eksikliği bir nüfus memuru hatası mı?

Emrah Serbes: Ya, o şöyle bi şey: Ben bir kızı sevdim o ise mimarın biriyle kaçtı gitti.. 
Ben de o mimarın kullandığı T cetveline sinir olduğumdan, soyadımdaki T'yi attım.. (Yazarın, 'yerseniz' bakışlarına karışan, itiraz kokulu gülüşmeler.)




Ben! :(Evet bu bir ilk.. Hem heyecanlıyım, hem de yazarı tanıyormuşcasına, senli benli bir tavır takınarak, ünlüyorum.) Film dizi kadar beğenilmedi, bunun için ne düşünüyorsun?

Emrah Serbes: Çünkü o bir film.. 
İnsanlar televizyonda seyrettiklerinin tam karşılığını sinemada aradılar belki.. Ama sinema ayrı bi şey, belki diziden aldıkları tadı sinemada bulamadılar.. 
Ya da şöyle: "Sinemaya gidip, çok muhteşem bir şey göreceğiz." diye düşünmüş de olabilirler.. Gittiklerinde de karşılarına öyle bir şey çıkmayınca da.. (Karşılıklı -onaylayıcı- kafa sallamalar.)

Yine Ben : (Tövbe tövbe!) Senaryonun aceleye gelmesi gibi bir durum var mı peki?

Emrah Serbes: Yok öyle bir şey.. 
Üzerinde iki sene kadar çalıştık.. Ama senaryo, benim acemiliğime gelmiş olabilir.. (Benden, Estağfurumsu mimikler.)
Siz seyrettiniz mi filmi?

Ben : (Artık açıldım sanki) Tabii ki..

Emrah Serbes: Nasıl buldunuz?

Hâlâ Bendeniz : (Orada bu kadar düzgün cümleler kurmam mümkün değildi elbet.. Yalnız, aklımdan aynen böyle geçirdiğime yemin ederim.. Yazarın, kendine bir torpili deyip geçelim bu hususu.) Ben gayet iyi buldum.. Aynen dediğiniz gibi aslında, çok fazla, diziyi de aşacak bir şey beklendi ve o bulunamadı galiba.. Bunu başarmanız imkânsız değildi ama zordu ve bunun olamadığı da kesin..

Emrah Serbes: Olduğu kadar ya.. (Kafa buluyo sanki.)




Bilinçli Bir Genç: Kitaptan farklı olarak filmdeki rol değişiminin sebebi nedir? Cansu Dere'nin kadroya girmesi falan, gişe kaygısı mı?

Emrah Serbes: Evet gişe kaygısı, para kazanalım diye yaptık.. 
Yok.. Değiştirdik, çünkü Behzat'ın karşısında bir kadın olması gerekiyordu.. Öyle oldu işte, evet gişe kaygısı!..

Bir Başka Bayan: Diziye yeni transferlerden Ahmet Uğurlu devam edecek mi?

Emrah Serbes: Ahmet ağbiyi bırakmayız ya, süper oynuyor..

Bağdat Caddesi Emeklisi Ciddi Bay: (Adam resmen takmış.. Kibar ve ısrarkeş!) Neden Behzat ismini koydunuz? 
Benim adım da Behzat ve ender rastlanan isimlerdendir.. Bir sürü isim var, neden onları koymadınız? Neden Behzat, neden!?