15.2.12

Reenkarne Hammurağbi




Sıcaktan ve mahşeri kalabalıktan, ter içinde kalmıştım..
"Bu daha hiç bi şey değil." dedi, yanımdaki..

Sanki hepimizden biraz daha iri yarı ve doğuştan köşeli kafasının üst kısmı daha bi sivri gibiydi..
"Az sonra tepemizden aşağı kızgın yağ boca edecekler ki sen asıl o zaman gör sıcağı." diyerek, canımı sıkmaya devam etti..

Merak etmiştim..
"Sen nerden biliyorsun bütün bunları?" diye sordum bu Sivri Kafa'ya..
Burnundan "Hınff!" sesi çıkararak, dudak büktü..
"Reenkarnasyon diye bir şey var herhalde!"
Şaşırdım..
"Bizde de mi oluyor öyle şeyler?"
"Elbette.. Ama sadece bazılarımız hatırlıyor eski hayatlarını, çoğumuzsa pek hatırlamıyor."

"Ben hiç hatırlamıyorum." dedim, umarsızca..
"Bundan önceki hayatımda neydim acaba? En çok merak ettiğim de, yiyenlerden miydim, yenilenlerden miydim? Yoksa, mesela bir koyun gibi, her ikisi birden mi?"




Tepesi Sivri, tepeden bakmayı sürdürerek konuştu: "Ben çok iyi anımsıyorum.. Ağızlara lâyık bir sosyete mantısıydım bir zamanlar, şöyle iri iri!!?" demesiyle, sarımsaklı yoğurdu kafamızdan aşağı yememiz bir olmuştu..

Sivri olduğu kadar da gamlı Baykuş'un dediği gerçekleşmemişti.. Bilakis, üzerime boca edilen soğuk ve sarımsaklı yoğurdun şifalı serinliğiyle, tüm acılarımdan kurtulmuş gibiydim..
Kısa bir süreliğine de olsa gözlerimi kapattım.. Bu eşsiz mutluluğu, içimi tamamen dolduran 'soğan-kıyma' karışımına dek hissettim..

Yüzüme takındığım alaycı bir ifadeyle kendisini süzdüğüm Sosyete Eskisi'nin suratı allak bullaktı.. İyice hamurlaşıp kepçeleşmiş kulağıma yaklaşarak, sitem edercesine konuştu: “Bunca zaman geçmiş oğlum.. Bazı şeyleri unutmuş olmam, gayet normal.. Hem belki yöntem değiştirmiş de olabilirler; hiç yapmadıkları şey değil ki bu.. N'olacak, hepsi maymundan gelme birer maymun iştahlı bunlar!”



Kimsenin üzülmesini istemeyen biri olarak, az önce takındığım alaycı tavrımdan dolayı kendime kızmıştım..
Onu anlıyor gibi yaparak, kendini haklı çıkarmak için peşpeşe sıraladığı her bahaneyi onaylarcasına, başımı 'emme basma tulumba' gibi salladım durdum..

Bu hâlim onu yine coşturmuştu: “Merak etme.. Göreceksin, biraz sonra bütün bu kâbus bitecek; kendimizi Cennet bahçesinde, başımızdan aşağıya dökülen Kevser şarabıyla yıkanırken bulucaz inşâllah!" dedi..

Aslında ben bu yoğurtlu hâlimden, ziyâdesiyle memnundum.. Cennet'miş, Kevser'miş hiç umurumda değildi: “Keşke bütün ömrümü bu vaziyette geçirsem!”

Mülayimliğimi illâki göstermek zorundaydım sanki.. Karşıma geçip de durmadan sallayan şu palavracıyı hayal kırıklığına uğratmamak için, bu son cümleyi de içimden söylemiştim zaten..
Dıştan görünüşüm ise, o an kendisine Cennet müjdelenmiş bir müminden farksızdı.. Ağzım bir karış açık ve huşu içersinde, Çakma Hoca Efendi Hazretleri'ni dinliyordum..

“Yandım anaam!!”

Ona güvenilmeyeceğini biliyordum ama, yine de bunu beklemiyordum işte..
Cenâbet Hamur Ağbi'nin ilk dediği, şimdi gerçekleşmişti..
Acı kırmızı biberli, erimiş ve fazlasıyla kızgın tereyağını sırtımda hissettiğimde, Cehennem'in nasıl bir yer olduğunu resmen anlamıştım..

Şaşkınlık ve korkuyla birlikte, üzerime çullanan, aşk acısından beter bu yanık acısı, beni kendimden geçirmiş; diğer kaderdaşlarımla birlikte, beyaz ve geniş porselene boylu boyunca yayılmıştım..




Kendime gelip gözümü açtığımda, şu bizim sosyeteden reenkarne, Bay Kayseri Mantısı'nı gördüm..
Bir kaşığın hemen ucuna oturmuş, bir kaç arkadaşıyla birlikte havada yolculuk ediyordu..
Bol yoğurtlu sivri tepesine isâbet etmiş bir sarımsak parçacığına karşın, mağrur yüz ifadesini hâlâ koruyordu lâvuk..

Aşağıdaki, mantı dolu porselen tabağa bakınca beni fark etti.. Akabinde seslendiğini gördüysem de, kulağımın dibinde hâla cazırdayan yağın gürültüsünden ne dediğini pek duyamamıştım..
Yine de, her zaman, her durumda kendini haklı görenlerin o 'gıcık edici' rahatlığıyla kıvrılmış dudaklarından anladığım kadarıyla, "Ben sana daha en başta söylemiştim oğlum!" dediğinden, neredeyse emindim..