12 Eylül öncesi, okul
önlerinde faşistlerle sık sık silahlı çatışmalara
giren, doğuştan lider kimliğiyle yanındaki yoldaşlarını tam
gaza getirmişken, polislerin gelmesiyle de anında arazi olan;
bir süre sonra, son çatışmada ölen devrimci
arkadaşının cenazesinde yumruk sallamak üzre bir mezarlıkta
ortaya çıkan 'solcu' Süha, enteresan bir
arkadaşımızdır..
Aynı Süha (Cem Davran)'yı,
yıllar sonra hayli yaşlanmış bir vaziyette, sağanak yağmurlu
bir günde ve bir köy yolunda, arabayla giderken; az sonra
da, kaza yapıp, ağır yaralı bir şekilde araçtan fırlayıp,
yerlerde yuvarlanırken görürüz..
Kazânın bile -bi şekilde-
durduramadığı Süha, zorlukla vardığı bir köyün
cemevinde ibâdet etmekte ve bir olayı tartışmakta olan Alevi
cemaatini, 'Divan-ı Hümayun'u, Kafes-i Hümayun'dan izleyen
bir pâdişah misâli, cemevinin içini tepeden gören
bir pencereden izlemeye başlar..
Süha yoldaşı ve hayatı boyunca
yaptıklarını bir kenara bırakacak olursak, filmin asıl konusu ya
da sorusu, cemevi cemaatinin -ortaya konulan bir tabut etrafında-
tartıştığı o olayın da sorusudur: İntihar ederek -inançları
gereği- en büyük günahı işlemiş bir Alevi genci
olan, köy sakinlerinden İsmayil'in cenazesi, dualanarak
gömülebilir mi?
Zavallı gencin kederli ailesi
-elbette- biricik oğullarının, dualarla mezarına konmasında
ısrarlıyken; Alevi cemaatinin Dede'si ve diğer ileri gelenleri,
kurallara aykırı davranılmış olacağını söyleyerek ve
mevcut düzenin bozulacağından da endişe ederek, böyle
bir törene karşı durmaktadırlar..
Şimdi bu şekilde, olayı Süha'sızlaştırdım ya da basitleştirdim diye, filmin verdiği mesajı ve iki ayrı taraftan ilerleyen konular arasındaki bağlantıyı görememekle suçlanabilirim..
Hiç heveslenilmesin, yok öyle bir şey..
Zaten bunu görememek, ya da
kaçınmak ne mümkün! Film boyunca kafama kafama
indirilen mesaj balyozlarından -az kalsın- kendimden geçmek
üzereydim yahu!
Buyrun ortak bir mesaja, uydum hâzır
olan cemaate: Artık yaşlanmış olsa da idealist ve inançlı
solculuğundan ödün vermemiş Süha, bu değerlerini
çoktan yitirmiş, eski anılarla, devrimci marşlarla falan
anca kendi kendilerini tatmin eden eski arkadaşlarından, midesi
bulanmaktadır..
Aleviliğin, genç ama inancında
olgunlaşmış, 'kâmil insan' olma yolunda kararlı bir ferdi
olan İsmayil'in rahatsızlığı da, inancın özünden
uzaklaşarak, kalıplaşan/kabuklaşan âdetlerin yılmaz
savunuculuğunu yapan, din büyüklerinden rahatsızdır..
Filmin tamamını oluşturan ve birbirleriyle ilgisi varmış gibi davranılan, ancak hiçbir bağlantısı olmadığı da açıkça görülen bu iki ayrı konudan biri olan, 'ezeli ve de ebedi solcu' Cem Davran'ın olduğu bölümlerin tamamı, bir yama gibi duruyor..
Bu iş öyle, öykünün
tüm kahramanlarını, 'kendinden ışıklı' tabuta koyarak da
olmuyor maalesef..
Mümkün olsa da Davran'lı
bölüm tamamen filmden çıkarılsa.. O zaman, sırf
bu 'yarım' hâliyle bile daha bi derli toplu duracak filmin,
daha gizemli ve etkileyici olacağı da kesin gibi..
Filmin belki de tek önemli
özelliği, konuyla ilgisi olmayanlara, Alevi inancını,
kültürünü ve ritüelini ve de bu inancın bir
Alevi köyünde nasıl yaşandığını -sinemamızda bir
örneğini daha görmenin zor olduğu bir kapsamda- bilgi
veriyor olmasıydı..
Diğer her açıdan da iyi olmayan film, özellikle 'karikatür' hâle getirilmiş solcusuyla, insanın aklına, abdallığın aptallıkla karıştırılmış olabileceğini dahi getiren bir 'tuhaf' vaziyette davranıp, konuşan İsmayil tiplemesiyle; seyircinin içini ezmekten başka bir işlevi olmayan baskın müziğiyle ve diyalogların yapaylığıyla, bir müsâmere, hatta 'köy seyirliği' seviyesinde kalıyor..
Solculuktan ve onun bir bakıma kökünü
kazıyan 12 Eylül'den bahsederken, siyasete dair dişe dokunur
hiçbir şey söylenmeyecekse; Alevi mistisizminden,
cemevinin ortasına konulmuş bir tabutun sırrından bahsedip, Hz.
Ali ve Hz. Hızır'ı 'resmen' ete kemiğe de bürümüşken
-hem de zifiri karanlık bir sinema ortamında- en ufak bir gizem ve
de bir gerilim yaratılamayacaksa, acaba bu film neden çekildi!?
Bir Ses Böler Geceyi
Yönetmen: Ersan Ersever
Senaryo: Ersan Arsever, Ahmet Ümit
(kitap)
Tür: Polisiye, dram
Oyuncular: Cem Davran, Merve Dizdar,
İpek Tenolcay
Yapım: Türkiye, 2011
2,5 /10