17.5.12

Ateşin Düştüğü Yer :: Namus Belasına Gardaş


Bir çiftlikte çalışıp barınan ailesiyle birlikte yaşayan, on altı yaşında, kalp hastası bir kız hastaneye kaldırıldığında, hamile olduğu anlaşılır..

O ana kadar yaşatmak için çırpındıkları yavrularının, evlilik dışı bir ilişkiyle kirlendiğini öğrenen anne ve babanın 'akıl fikir ayarı' tamamen değişecek, kızlarını bir an önce öldürmenin plânını yapacaklardır..

"Osman ve eşi Hatice Antalya'da bir çiftlikte işçi olarak çalışan 6 çocuk sahibi ve muhafazakâr değerlere sahip bir karı-kocadır."

Filmin resmi tanıtımındaki bu tanımdan -hikâyenin gidişatına bakınca- muhafazakârlığın hiç de öyle benimsenmesi gereken bir özellik olmadığını, hatta karşı çıkılması gerektiğini anlıyorum da yönetmen bunu gerçekten istemiş mi, yoksa istemeden oluşmuş yanlış bir yan ürün mü?
Veyahut ben mi çok safım?



Allah yolunda evlat -olmadı- hayvan boğazlamayı imanın simgesi olarak benimsemiş bir inancın mensupları, kız evladını -yeri geldiğinde- öldürmeyi emreden bir töreye neden aykırı hareket etsin ya da karşı çıksın ki..

Kadrodaki müsait olan herkesin hamile olduğu, rahatsız olan herkesin yerlere düşüp bayıldığı, kafası bozulan herkesin birbirini tokatladığı filmi, bir 'senkronize yaşam estetiği' oluşturma çabası içinde gördüm..

O değil de biri bana lütfen anlatsın; içinde, 'plânsız' hamile bir kadının da olduğu Almanya ve EU plakalı bir karavanın -neredeyse- başından sonuna kadar bu filmin içinde yer almasının esbab-ı mucibesi nedir ki yahu?




İki adet hamile kadına, bir de 'ecnebi arkadaş' olsun diye mi?
Filmin bir türlü oluşturamadığı gerilim unsuruna 'çakma' bir çözüm mü?
Filmin 'yolda ve yalnız' geçen kısımlarına renk katmak için mi?
Yoksa, "Eski model kırmızı arabamızla bu karavanın arkasına takılır, hedefimiz olan Avrupa Birliği'ne kadar gideriz" ya da "Yolda bunları bi güzel sollar, hiç de onlara muhtaç olmadan, 'medeniyyet' yolunda -kafamıza göre- takılırız" demek mi isteniyor?

Konuşmalara yapılan kötü olduğu kadar çok da zorlama duran şive müdahalesi, oyuncuların ağzına yakışmadığı gibi, o şiveye ve sosyal statüye hiç uymayan sözcüklerden oluşturulmuş diyaloglarla, bu durum daha da kulak tırmalayıcı bir hale geliyor..




Filmin başından itibaren, insancıl tarafı belirgin, sevgi dolu, yumuşak huylu biri olarak tanıtılan babanın, bu karakterine tamamen ters tepki ve davranışlarla filme devam ettirilmesi, bu öykünün en belirgin hatası..
Oysa tam tersi çizilecek bir baba portresi, hem bu davranışları 'normal' kılardı, hem de -amaçlandığı gibi- adamın zamanla gerçekleşen dönüşümü, daha dramatik hissedilirdi..

Oyuncu yönetimi o kadar kötü ki Yeşim Ceren Bozoğlu ve Hakan Karahan gibi ustalığını çoktan ispat etmiş isimlerin -neredeyse- acemice ve tutuk oyunları göze batıyor..




Film, "Bir doğa kanunu olarak 'evlat sevgisi', bir yapay yasa olan 'töre'nin gücünü kırabilir mi?" sorusuna yanıt arıyor..
Gerçi pek de kararlı görünmüyor ama, töre ya da namus cinayetlerine karşı 'sosyal sorumlu' duruşuyla belli bir saygıyı da hak ediyor..

Ancak film -sinemasal açıdan- o meşum 'Gerçek Kesit'le andığımız -bir nevi- televizyon estetiğini bir türlü aşamıyor..

Öte yandan, bundan önceki filmleriyle kıyaslayarak, yönetmenin 'kendi' sinemasını, geliştirdiğini söylemek de mümkün..


Ateşin Düştüğü Yer


Yönetmen: İsmail Güneş
Senaryo: İsmail Güneş
Tür: Dram
Oyuncular: Hakan Karahan, Elifcan Ongurlar, Yeşim Ceren Bozoğlu
Yapım: Türkiye, 2012, 105'


1,5  /5



2 yorum:

  1. Önce hooop en alta inip puana bakıyorum. 1,5 sa eğer artık yazıyı bile okumuyorum. ;)

    YanıtlaSil
  2. aa.. olmuyo ama öcc.. o kadar uğraşıp yazıyorum, aşkolsun..
    istersen o puanları artık en üste koyayım da bundan böyle hiç yorulma ha ne dersin?

    YanıtlaSil