Postu bu kez de Roma'ya seren Allen,
aslında dünyanın herhangi bir kentinde aynen bulunabilecek
bir takım insanların yaşantılarına kısa süreliğine de
olsa giriyor, bulduğu ve ilginç olarak gördüğü
küçük öykülerle de buradan çıkmaya
çalışıyor..
Romalı ya da taşralı İtalyanlar
ile turist ya da yerleşik ABD'lilerin birbirleriyle kesişmeyen,
ancak Roma paydasında birleşen, biraz erotik, bir hayli romantik,
ama illaki komik olmaya çabalayan bu hikâyelerin
kahramanlarını, birbirinden ünlü oyuncular
canlandırıyor..
John, gençliğinde bir
süreliğine yaşadığı Roma'yı yeniden ziyaret eden Amerikalı
ünlü bir mimardır.. Bir zamanlar yaşamış olduğu
mahalleyi ararken kendisini tanıyan, mimarlık öğrencisi
Jack'in davetini kabul ederek, onunla takılır..
Kendi gençliğini anımsatan ve
şu sıralarda bir ikilemin içinde bocalayan bu oğlana, şahsi
tecrübelerine dayanarak, yardımcı olmaya çalışır..
Alec Baldwin'in canlandırdığı, o
tamamen gereksiz John karakterinin karaktersizliğine ne desem boş..
Emekli opera direktörü Jerry (Woody Allen)'nin -karısıyla birlikte- Roma'ya gelmesinin sebebi, kızlarının İtalyan olan nişanlısının ailesiyle tanışmaktır..
Oğlanın, cenaze levazımatçısı
olan babasının, banyo yaparken çok güzel arya
söylediğini fark eden Jerry, bu yetenekli adamın elinden
tutarak, aslında pek de parlak geçmeyen opera kariyerinde
-biraz geç de olsa- önemli bir adım atmak amacındadır..
O çok bilinen ve yapılan,
'banyoda şarkı söyleyen herkesin sesi güzel çıkar'
esprisini ileriye taşıyarak, sıradan bir adamı sahneye çıkarıp
da 'resmen' duş alırken operada oynatma fikri, bu filmin de en
'özgün' ve tek ilginç tarafıydı diyebilirim..
Roma'nın yerlisi olup, işinde gücünde, sıradan bir aile babası olan Leopoldo, bir sabah yine işine gitmek için sokağa çıktığında, bir paparazzi ordusunun hücumuna uğrar..
O günden sonra kendisi, her
hareketi medya tarafından takip edilen, İtalya'nın en ünlü
kişilerinden biri olmuştur..
'Nedensiz yere' nefret ettiğim
oyuncuların başında gelen Roberto Benigni'nin canlandırdığı
Leopoldo'nun hali, tam bir grotesk saçmalık..
Hiçbir özelliği olmayan
birini aniden ünlü yaparak, 'Kör gözüne
parmağım' usulüyle medya eleştirisi yapmak..
Andy Warhol'un ünlü sözünü
canlandırma çabası da hissedilen bu bölüm, öyle
yapay ki..
Roma'nın dışındaki bir kasabadan, yeni evlendiği karısıyla birlikte yeni bir hayata başlamak hayaliyle bu büyük kente gelen Antonio'nun burada başına gelecekler için -belki en fazla- pişmiş bir tavuğun başına gelmiştir, denebilir..
Woody Allen'ı -yaptığı son filmlere
bakarak- kendini emekli etmiş, çocukları da evlendirmiş,
hali vakti yerinde adamlara benzetiyorum..
Hani şu, yanına karısını da alıp,
dünya turuna çıkan adamlara..
Allen elbette onlar gibi sadece alık
salık dolaşmıyor, filmler üretmeye de devam ediyor..
Ama kafama kazınan o ilk imaj,
geçerliliğini hiç yitirmiyor..
Giderek düşen yönetmenlik ya
da senaryo performansı da sanki bunu güçlendiriyor..
'Avrupa'nın her ünlü kentinden, her yıl bir film konusu çıkarmak' gibi, 'fabrikasyon' nitelemesini akla getiren bu sürecin -önünde sonunda- böyle bir gerileme yaşatacağını bekliyordum ki fazla beklememe de gerek kalmadı..
Woody Allen, kesinlikle bir yaratıcılık
sorunu yaşıyor..
Kalitesi, geçen yıl yaptığı
Midnight in Paris'in -her bakımdan- gerisinde kalan bu son filminden
çıktığımda, adeta bizim geleneksel ortaoyunumuzdan bir
örnek seyretmiş gibi hissettim kendimi..
Ona benzer, tümüyle stereotip karakterlere yaslanan klişe mevzular, her öyküden bir ders çıkarma endişesiyle çırpınmalar, bayat bir komedi anlayışı, falan..
Ona benzer, tümüyle stereotip karakterlere yaslanan klişe mevzular, her öyküden bir ders çıkarma endişesiyle çırpınmalar, bayat bir komedi anlayışı, falan..
2.5/5
To Rome With Love / Roma’ya
Sevgilerle
Yönetmen ve senarist: Woody Allen
Tür: Komedi, duygusal
Oyuncular: Woody Allen, Penelope Cruz,
Jesse Eisenberg
Yapım: ABD-İtalya-İspanya, 2012,
112'