Kafayı yataktan kaldıramayacak
şiddetteki hastalığıma denk geldiğinden, izlesem de hakkında
yazamadığım filmlerden biri olan Cloud Atlas üzerine yatağa
düşmeden -bir başka deyişle- ölüme göz
kırpmadan hemen önce aldığım notları paylaşayım istedim..
(Vah canıım, şefkat mı istiyorsun.. Büyük geçmiş olsun.. Fotona baktım,
pek de gençmişsin ayol!. Allah sana da sıralısından verir
inşallah!)
Tabii ki sonradan geniş bir şekilde
yazabilirdim; ama ne bileyim, bu film hakkında o kadar çok
şey söylendi ki bu arada, kendimi de olaya katmak hiç
içimden gelmedi doğrusu..
Zaten şu da nice tuhaf huylarımdan
biridir; hakkında çok konuşulma, yazılma potansiyeli olan
filmler ya da benzeri etkinlikler üzerine ya ilk yazanlardan
biri olmalıyım, ya da sonsuza dek susmalıyım..
Resmi tanıtım yazısını buraya
ekleyerek, filmi -kolay yoldan- şöyle bir tanıttıktan sonra,
zihinlerinizi adeta birer kabak çiçeği gibi açma
potansiyeli taşıyan o meşhur notlarıma geçmeyi umuyorum..
Bunlarda hoşunuza gitmeyen, kesinlikle katılmadığınız görüşlerim olursa, direkt özüme yönelik küfürlere geçmeden, beni bu hale koyan hastalığıma veryansın ederseniz eğer, bu beni sevindirdiği gibi, belirtilerini halen hissettiğim o lanet mikrobun da canını yakacaktır diye düşünüyorum..
Öte yandan bu örnek
davranışınız, elbette sizin hem kurallara riayet eden, uygar
birer dünya vatandaşı, hem de dürüst birer TC
yurttaşı olduğunuz anlamına gelecektir ki görüyorsunuz
N.Serteli sadece size hizmet için buradadır..
"1850 yılında Pasifik
Okyanusu'ndayız. Adam Ewing Yeni Zelanda'daki takım adalardan zorlu
bir deniz yolculuğu yaparak Californiya’daki evine dönmektedir.
1930'lu yıllarda Belçika'da yaşayan beş parasız ama
yetenekli bir bestekar olan Robert Frobisher'ın elinde Adam Ewing'in
günlüğü vardır. Luisa Rey ise Reagan yönetimindeki
Amerika'da yaşayan isyankar ruhlu bir gazetecidir. Yayın evi sahibi
Timothy Cavendish ise alacaklılarından canını kurtarmaya çalışır.
Kendisini var eden sisteme isyan eden android garson Sonmi~451 ise
yakın gelecekte Güney Kore'dedir. Zachry ise medeniyetin
çöküşüne ve ilkel kabilelerin insanlığa
hükmetmesine şahit olmak üzeredir...
Alt başlığının da dediği gibi
Bulut Atlası'nda Geçmiş, Şimdi, Gelecek, Her Şey
Birbiriyle Bağlantılı."
Özeti okuyunca çok mu
karışık geldi size..
Yok aslında öyle değil, altı ayrı
hikayesi olan filmi özetlemeye kalkışınca, doğal olarak da
böyle karışıyor işler işte..
Tamam çok hikaye var ve o ayrıca
kafa yorucu, ama işi asıl karıştıran kişi, kafasına göre
'kes yapıştır' yapmaktan bir türlü yorulmayan o montajcı
arkadaş..
Hem iş icabı, hem de daha gösterime
girmeden kopan bunca vaveyladan işkillendiğimden, hem de "Biraz
kuantum'dan bünyeye bi zarar gelmez; pilav üstüne az
'kelebek etkisi' de yeni sahiplendiğim minik tekirimi ırgalamaz."
deyu izlediğim filmden çıktığımda, yorulmuş kafayı
toparlamak biraz zor oldu haliyle..
Bunun nedeni, felsefesinin ağırlığından,
sanatının ezici gücünden falan değil, anlattığı bir sürü
birbirinden ilgisiz hikâyeyi, "kepçeyi çorbaya, 'infinite improbability drive' gücüyle daldırıp da karıştırma usulü"nü kullanan bir kurguyla izlemenin
yorgunluğuydu bu..
Ha.. birbirinden ilgisiz dedim ama, çok
ararsan kesin bir bağlantı da bulursun tabii..
Şu hayattaki hemen her şeyde olduğu
gibi..
Yaşadığımız hayatı bile bizlere
çok gören, bunun bize ait değil de yaşamış, yaşayan ve
yaşayacak tüm insanların ortak malı olduğunu sürekli
kafamıza kakan film, Karma Yasası'na son derece uygun olarak -el
değmeden- üretilirken, tam organik olmasına da ayrıca dikkat
edilmiş birbirinden ilginç öykülerle süslü
'postmodern' bir masal..
Veyahut, 'Geleneksel mebzul öykülü
ve organik karma çorbası'..
Hikayenin birini bize anlattığını
sandığımız 'narrator'un, aslında tek gözlü bir dede
olduğunu ve etrafına topladığı torunlarına anlattığını,
filmin sonunda gördüğünüzde, bu 'masal' vurgumun
ne denli yerini bulduğunu sizler de anlayacaksınız..
Lâkin
bana ne kadar hak vereceksiniz; işte bu tamamen sizin tıynetinize
kalmış..
Bazıları daha belirgin olmak üzere-
birer kuantum parçacığı gibi -breh breh!- senaryosunu
oluşturan öykülerin birbirleriyle bağlantılı olmasına
-format icabı- dikkat edilen filmin felsefesi evet oldukça
kof, ama merakla ve zevkle izlendiği de bir gerçek..
Ancak -en yakın örnek olarak-
Looper'da olduğu gibi, yeniden izleme arzusu uyandırıyor mu?
Kesinlikle hayır!.
Filmi izlerken Eşruhumun Eşzamanı
adlı -akla zarar- Türkiye'nin ilk 'Kuantum Filmi'ni yapan
bizimkiler aklıma geldi de, "Tüh ulan, bizim yapmaya
çalışıp da beceremediğimizi ne de güzel yapmış şu
gavurlar," dediklerini, duyar gibi oldum..
Hayatın süreklilik arz ettiğini,
ölümün yok olmak değil, bir kapıdan girilen başka
bir dünya olduğunu, Cennet'in de girilen o kapının ardında
seni bekleyen sevgilinle kavuşmak olduğunu falan güzel güzel
anlatan film, Milli Piyango İdaresi'nden daha fazla umut pompalayan
bir felsefenin ürünü bir düşünce tekniğinin
izinden yürüyor..
Tabii bu arada -çok reca edeceğim- Cehennem'den falan
bahsederek, durup dururken, evrensel mutluluğumuzu gölgelemeyelim
beyler!.
Çok belli ki umutsuz bir
vakanın, hatta hiçliğin ta kendisi olan İnsan'ın, kendini
olduğundan daha değerli görmeye çalışmasıyla
oluşturulmuş bu sefil felsefenin, insana boş moral
vermekten ve bunu ticari bir sektöre dönüştürerek
birilerine para kazandırmaktan başka başka hiçbir değerinin
olmadığını anlamak o kadar da zor mu yahu!?
Cloud Atlas / Bulut Atlası
Yönetmen: Tom Tykwer, Andy-Lana
Wachowski
Senaryo: David Mitchell (kitap),
Lana-Andy Wachowski, Tom Tykwer
Tür: Dram, gizem, bilimkurgu
Oyuncular: Tom Hanks, Halle Berry, Hugh
Grant
Yapım: Almanya-ABD-Hong Kong-Singapur,
2012, 172'
3 /5
3 /5
filmin sonunu niye söylüyon tıyniyetini siktiim
YanıtlaSil