3.11.12

Cloud Atlas :: Mebzul Öykülü Karma Çorbası


Kafayı yataktan kaldıramayacak şiddetteki hastalığıma denk geldiğinden, izlesem de hakkında yazamadığım filmlerden biri olan Cloud Atlas üzerine yatağa düşmeden -bir başka deyişle- ölüme göz kırpmadan hemen önce aldığım notları paylaşayım istedim.. (Vah canıım, şefkat mı istiyorsun.. Büyük geçmiş olsun.. Fotona baktım, pek de gençmişsin ayol!. Allah sana da sıralısından verir inşallah!)

Tabii ki sonradan geniş bir şekilde yazabilirdim; ama ne bileyim, bu film hakkında o kadar çok şey söylendi ki bu arada, kendimi de olaya katmak hiç içimden gelmedi doğrusu..

Zaten şu da nice tuhaf huylarımdan biridir; hakkında çok konuşulma, yazılma potansiyeli olan filmler ya da benzeri etkinlikler üzerine ya ilk yazanlardan biri  olmalıyım, ya da sonsuza dek susmalıyım..

Resmi tanıtım yazısını buraya ekleyerek, filmi -kolay yoldan- şöyle bir tanıttıktan sonra, zihinlerinizi adeta birer kabak çiçeği gibi açma potansiyeli taşıyan o meşhur notlarıma geçmeyi umuyorum..




Bunlarda hoşunuza gitmeyen, kesinlikle katılmadığınız görüşlerim olursa, direkt özüme yönelik küfürlere geçmeden, beni bu hale koyan hastalığıma veryansın ederseniz eğer, bu beni sevindirdiği gibi, belirtilerini halen hissettiğim o lanet mikrobun da canını yakacaktır diye düşünüyorum..

Öte yandan bu örnek davranışınız, elbette sizin hem kurallara riayet eden, uygar birer dünya vatandaşı, hem de dürüst birer TC yurttaşı olduğunuz anlamına gelecektir ki görüyorsunuz N.Serteli sadece size hizmet için buradadır..




"1850 yılında Pasifik Okyanusu'ndayız. Adam Ewing Yeni Zelanda'daki takım adalardan zorlu bir deniz yolculuğu yaparak Californiya’daki evine dönmektedir. 1930'lu yıllarda Belçika'da yaşayan beş parasız ama yetenekli bir bestekar olan Robert Frobisher'ın elinde Adam Ewing'in günlüğü vardır. Luisa Rey ise Reagan yönetimindeki Amerika'da yaşayan isyankar ruhlu bir gazetecidir. Yayın evi sahibi Timothy Cavendish ise alacaklılarından canını kurtarmaya çalışır. Kendisini var eden sisteme isyan eden android garson Sonmi~451 ise yakın gelecekte Güney Kore'dedir. Zachry ise medeniyetin çöküşüne ve ilkel kabilelerin insanlığa hükmetmesine şahit olmak üzeredir...
Alt başlığının da dediği gibi Bulut Atlası'nda Geçmiş, Şimdi, Gelecek, Her Şey Birbiriyle Bağlantılı."




Özeti okuyunca çok mu karışık geldi size.. 
Yok aslında öyle değil, altı ayrı hikayesi olan filmi özetlemeye kalkışınca, doğal olarak da böyle karışıyor işler işte..

Tamam çok hikaye var ve o ayrıca kafa yorucu, ama işi asıl karıştıran kişi, kafasına göre 'kes yapıştır' yapmaktan bir türlü yorulmayan o montajcı arkadaş..

Hem iş icabı, hem de daha gösterime girmeden kopan bunca vaveyladan işkillendiğimden, hem de "Biraz kuantum'dan bünyeye bi zarar gelmez; pilav üstüne az 'kelebek etkisi' de yeni sahiplendiğim minik tekirimi ırgalamaz." deyu izlediğim filmden çıktığımda, yorulmuş kafayı toparlamak biraz zor oldu haliyle..




Bunun nedeni, felsefesinin ağırlığından, sanatının ezici gücünden falan değil, anlattığı bir sürü birbirinden ilgisiz hikâyeyi, "kepçeyi çorbaya, 'infinite improbability drive' gücüyle daldırıp da karıştırma usulü"nü kullanan bir kurguyla izlemenin yorgunluğuydu bu..
Ha.. birbirinden ilgisiz dedim ama, çok ararsan kesin bir bağlantı da bulursun tabii..
Şu hayattaki hemen her şeyde olduğu gibi..

Yaşadığımız hayatı bile bizlere çok gören, bunun bize ait değil de yaşamış, yaşayan ve yaşayacak tüm insanların ortak malı olduğunu sürekli kafamıza kakan film, Karma Yasası'na son derece uygun olarak -el değmeden- üretilirken, tam organik olmasına da ayrıca dikkat edilmiş birbirinden ilginç öykülerle süslü 'postmodern' bir masal.. 
Veyahut, 'Geleneksel mebzul öykülü ve organik karma çorbası'..




Hikayenin birini bize anlattığını sandığımız 'narrator'un, aslında tek gözlü bir dede olduğunu ve etrafına topladığı torunlarına anlattığını, filmin sonunda gördüğünüzde, bu 'masal' vurgumun ne denli yerini bulduğunu sizler de anlayacaksınız.. 
Lâkin bana ne kadar hak vereceksiniz; işte bu tamamen sizin tıynetinize kalmış..

Bazıları daha belirgin olmak üzere- birer kuantum parçacığı gibi -breh breh!- senaryosunu oluşturan öykülerin birbirleriyle bağlantılı olmasına -format icabı- dikkat edilen filmin felsefesi evet oldukça kof, ama merakla ve zevkle izlendiği de bir gerçek..
Ancak -en yakın örnek olarak- Looper'da olduğu gibi, yeniden izleme arzusu uyandırıyor mu? Kesinlikle hayır!.




Filmi izlerken Eşruhumun Eşzamanı adlı -akla zarar- Türkiye'nin ilk 'Kuantum Filmi'ni yapan bizimkiler aklıma geldi de, "Tüh ulan, bizim yapmaya çalışıp da beceremediğimizi ne de güzel yapmış şu gavurlar," dediklerini, duyar gibi oldum..

Hayatın süreklilik arz ettiğini, ölümün yok olmak değil, bir kapıdan girilen başka bir dünya olduğunu, Cennet'in de girilen o kapının ardında seni bekleyen sevgilinle kavuşmak olduğunu falan güzel güzel anlatan film, Milli Piyango İdaresi'nden daha fazla umut pompalayan bir felsefenin ürünü bir düşünce tekniğinin izinden yürüyor..
Tabii bu arada -çok reca edeceğim- Cehennem'den falan bahsederek, durup dururken, evrensel mutluluğumuzu gölgelemeyelim beyler!.

Çok belli ki umutsuz bir vakanın, hatta hiçliğin ta kendisi olan İnsan'ın, kendini olduğundan daha değerli görmeye çalışmasıyla oluşturulmuş bu sefil felsefenin, insana boş moral vermekten ve bunu ticari bir sektöre dönüştürerek birilerine para kazandırmaktan başka başka hiçbir değerinin olmadığını anlamak o kadar da zor mu yahu!?




Cloud Atlas / Bulut Atlası

Yönetmen: Tom Tykwer, Andy-Lana Wachowski
Senaryo: David Mitchell (kitap), Lana-Andy Wachowski, Tom Tykwer
Tür: Dram, gizem, bilimkurgu
Oyuncular: Tom Hanks, Halle Berry, Hugh Grant
Yapım: Almanya-ABD-Hong Kong-Singapur, 2012, 172'

3  /5




1 yorum:

  1. Adsız25.11.12

    filmin sonunu niye söylüyon tıyniyetini siktiim

    YanıtlaSil