Önce Tito'sunu sonra da sosyalist
ruhunu kaybeden Yugoslavya'nın kanlı kardeş kavgalarına ramak
kaldığı yıllarda, İtalyan güzeli Gemma (Penélope
Cruz) ile yakışıklı genç fotografçı Diego (Emile
Hirsch) Saraybosna’da tanışmışlar, sonra da -başka işleri
yokmuş gibi- hemen bebek yapma çalışmalarına
başlamışlardır..
Diego, yakışıklı makışıklıdır
belki ama adeta kıçına neft yağı sürülmüşçesine
de hareketli, neşeli ve rahatsız edici biçimde de iyimser
bir oğlandır..
Valla ben, değil Penélope Cruz,
dünyanın en çirkin kadını bile olsam böylesine
sinir bozucu zıpır bir adamla değil sevgili olmak aynı mekanda
yarım saat bile bulunmak istemem..
Neyse efendim, maalesef kısır çıkan
Gemma nedeniyle bebek sahibi olamayan çiftimiz işi inada
bindirince, bir 'taşıyıcı anne'yle bu duruma bir çözüm
bulmaya çalışırlar..
Zavallı şehir kan emici canilerce
kuşatılırken, Kurt Cobain hayranı bir rakçı kızımız
olan Aska (Saadet Aksoy), para karşılığında Diego'dan hamile
kalmaya ve doğacak bebeği de onlara vermeye razı olmuştur..
Yalnız biz bütün bunları
hep flashback'lerle öğreniriz ki aradan geçen on altı
yılın sonunda Gemma, İtalya'da bir subayla evlidir ve ergen
yaşlarda bir oğlu vardır..
Gemma, bir zamanlar komün hayatı
yaşadıkları arkadaşlarından en samimi olduğu Gojco (Adnan
Haskovic)'dan aldığı davetle, yıllar sonra -hem de oğluyla-
Saraybosna'ya yeniden döner..
Orada onu, geçmişte kalan acı-tatlı anılar ve savaş zamanı geride bıraktığı -bir daha da haber alamadığı- biricik sevgilisi Diego'nun akıbeti karşılayacaktır..
Margaret Mazzantini'nin romanından
uyarlanan yapım, malum iç savaşı, öyküsüne
nispeten yoğun bi biçimde katıyorsa da, bunun savaş odaklı
bir film olduğu söylenemez..
Lâkin şu söylenebilir:
Birbirlerini çok seven iki gencin, doğa'nın ve yaşamın
başlarına getirdiği çeşitli sorunlarla cebelleşirken
nasıl da birbirlerinden koparak, başka başka diyarlara
savrulabileceklerini -gayet kapsamlı bir biçimde- anlatan bir drama..
Süresi boyunca sorduğu ya da akla getirdiği her soruyu, yine süresi boyunca bir bir cevaplayan ve bunun için de oldukça fazla hassasiyet gösteren bir 'klasik sinema dili'ne sahip filmin, başarılı olduğu bir taraf da, aradan geçen yaklaşık yirmi yıllık farkı yüzlerinde aynen gösteren karakterlerin makyajlarındaki doğallıktı..
Film, ilk yarısına resmen hükmeden
ve seyirciyi gereksizce yormaktan başka bi işe yaramayan o
karmakarışık kurgudan daha sonra vazgeçiyor da hem kendisi,
hem de biz rahat bir nefes alıyoruz..
Bi ara iyice ağırlaşan, hatta
monotonlaşan film, önce -güzelliği ve oyunculuğuyla
parlayan- Saadet Aksoy'un varlığıyla renklenmeye, sonra da Nirvana
şarkısıyla göğe doğru yükselmeye başlıyor ki
tutabilene aşkolsun..
6,5 /10
Venuto al Mondo / Sen Dünyaya
Gelmeden
Yönetmen: Sergio Castellitto
Senaryo: Margaret Mazzantini, Sergio
Castellitto
Tür: Dram
Oyuncular: Emile Hirsch, Penelope Cruz,
Mira Furlan, Saadet Aksoy
Yapım: İtalya-İspanya, 2012, 127'