19.3.13

The Host / Göçebe


Sevdiğiniz her şey bir anda elinizden alınsaydı ne yapardınız?
The Host – Göçebe “Alacakaranlık Serisi” (Twilight Saga) yaratıcısı dünya çapında en çok satan yazarlar arasında olan Stephenie Meyer’ın bir sonraki büyük aşk hikâyesi.

Bilinmeyen bir düşman insan ırkının bedenlerini ele geçirip, zihinlerini yok ederek tehdit ediyor. Melanie Stryder (Saoirse Ronan) ise sevdiği insanları –Jared (Max Irons), Ian (Jake Abel), kardeşi Jamie (Chandler Canterbury) ve amcası Jeb (William Hurt)- korumak için her şeyi göze alıyor ve tehlikeli yeni bir dünyada sevginin her şeyin üstünden gelebileceğini kanıtlıyor.

Yakın bir gelecekte uzaylı bir istilacı ile bir insan hayatta kalabilmek için, sevdikleri adamlar için ve gezegenin geleceği için Alacakaranlık Serisi yazarı Stephenie Meyer’ın bilim kurgu kitabından uyarlama The Host- Göçebe’de aynı bedende tutsak olacaklar.

Yeryüzü ruhlar tarafından sömürülmekte, bir uzaylı türü insanları kendi bedenlerinden edip gezegenler arası seyahat edenler için yeni evlere dönüştürdüler. Ruhlar gezegeni daha güvenli, temiz, barış dolu bir hale getirdiler- ama düşünülmeyecek bir şey karşılığında: insan ırkının çoğunluğu yok edildi.
İsyankâr genç Melanie (Saoirse Ronan) gibi küçük bir grup insan saklanarak kurtuldu. Onların hayatı sürekli olarak yakalanmaktan ve imha edilmekten
kaçma çabası ile geçiyor.
Yeni gelenlere beden sağlamakla görevli olan Avcı (Diane Kruger) tarafından tutsak alınan Melanie intihar girişiminde bulunur. Fakat mucizevi bir şekilde hayatta kalır ve Göçebe adında bir ruh ameliyat ile ona aktarılır. Avcı Göçebe’den Melanie’nin hatıraları aracılığı ile kurtulan diğer insanlar hakkında bilgi almaya çalışınca, Melanie’nin inatçı bilinci karşı koyar.
Melanie yavaş yavaş kaybolmak yerine Göçebe’yi sevgilisi Jared (Max Irons), 11 yaşında ki kardeşi Jamie (Chandler Canterbury), amcası Jeb (William Hurt) dâhil kendi ailesini bulmaya ikna eder.





PRODÜKSİYON NOTLARI

Stephenie Meyer’ın The Host’u yapma fikri aklına geldiğinde Phoenix’ten Salt Lake City’e çöllü yollardan yaptığı araba yolcuğundaymış. Tek başına yaptığı saatler süren yolculuğun ardından “Tek bir bedende iki kişilik olması fikri aklıma geldi.” diyen Meyer, “İkisi de farklı insanlara âşıklar ki bu da dikkate değer şekilde anlaşmazlığa yol açıyor. Dağınık ve karmaşık ilişkileri seviyorum. Üstünde çalışması zevkli oluyor.” açıklamasında bulunuyor.
Popüler yazar aynı zamanda aşk konusunu incelerken eğleniyor ama bu filmde sadece romantik aşkı incelemedi. Meyer açıklamasına şöyle devam ediyor “Film anneliğe ait sevgiyi de içeriyor ki bu benim hayatımın büyük bir kısmını kaplamakta. Topluluk ve ait olduğun topluluğa olan sevgi var. Kendime şunu sordum birisini sevdiğinde bu seni kendi insanların için hain yaparsa ne olur? Aşk size başka türlü davranamayacağınız şeyler yaptırıyor. Çatışmalar ve düzensizlik yaratıyor.”
Hikâye şekillenmeye başladığında yaptığım çöl yolculuğuna dayanıyor. “Sürekli varlığına kesin olarak baktığımız şeyleri düşündüm: görüyor olmamız, yürüyebilmemiz ya da nasıl tat aldığımız ve de duyduğumuzu.”
Meyer orijinal hikâyeyi genişlettikçe daha ciddi bir hikâye oluşturmaya başladı. Daha önce yazdığı hikâyelerden çok daha derin. “Alacakaranlık kitapları daha çok romantik aşkı, sevgiyi anlatıyordu ve bu sizi tekrardan 17 – 18 yaşında hissettiriyor.” Ve ekliyor “Dünya da aşktan başka bir şey yok. Aşk için her şeyi yapar ve her şey olursunuz. Düş olarak ziyaret etmesi zevkli bir yer oluyor.”
“The Host hayatta ki dengeyi bulmak ile alakalı. Tabii ki romantizm var ama bilim kurgu elementleri dışında, çok daha yetişkin ve gerçekçi bir hikâye.”
Hikâyeyi bilim kurgu sahneleri oluşturuyor. “Dünya hırsız stilinde ele geçiriliyor.
Kendilerine ruh diyen bu yeni oluşumlar daha barışçıl, uyumlu bir grup. Dünyamızın birçok problemini çözüyorlar. Artık açlık yok, hastalıklar yok ya da korku ya da şiddet.
Kimse aldatmıyor ya da çalmıyor. Bir yabancının size zarar verme düşüncesi artık yok.” diye anlatıyor Meyer.
Tabii ki geriye kalan bir avuç insan bu ütopik yaşamın güzelliğini göremiyorlar çünkü tüm sevdikleri ellerinden alınıyor. “Onlar için en önemli insanlar dâhil her şeylerini kaybediyorlar. Ama bu hikâye uzaylıların tarafından bir gözle anlatılıyor ki bu da daha önce çok kullanılan bir yaklaşım değil."

The Host kitabı 2008’te yayımlandığında 26 hafta boyunca The New York Times’ın ve 36 hafta boyunca the Los Angeles Times’ın en çok satanlar listesinde 1 numara olarak kaldı.
Yapımcı Nick Wechsler Meyer’ın ajansından The Host’un filmini yapmakla ilgilenip ilgilenmediğini sorduklarını hatırlıyor. “Ben iyi bir bilim kurgu hayranıyım ve kitabı okuyunca hemen teklife atladım. Teması, karakterleri ve fikir beni çekti. Benim tek düşündüğüm en çok satanlar listesinin birincisi olan bu kitabı kimsenin niye hala satın almadığıydı.” diyor Wechsler.
Meyer, Requiem for a Dream (Bir Rüya İçin Ağıt), The Time Traveler‟s Wife (Zaman Yolcusunun Karısı) and The Road gibi kitapların film uyarlamalarının yapımında bulunan Wechsler’ın The Host’u en başarılı şekilde uyarlayacağına inandığını söylüyor. Wechsler “Steve, Paula ve ben bir projenin yapımcılığını üstlendiğimizde filmi kendi paramız ile geliştiriyoruz. Bu bizim daha yaratıcı olmamızı sağlıyor ki bu da Stephenie Meyer’ın ilgisini çekti. Filme ilgiyle yaklaşacağımız ve büyük bir macera yapacağımız üstünde anlaştık.”

Yapımcılar, senaryo yazarı ve yönetmen arayışına girdiklerinde Wechsler Meyer’a favori bilim kurgu filmini sormuş ve Meyer’da konun nasıl geliştiğini şöyle açıklıyor “Bir numaramın Gattaca olduğunu söyledim. Aletler, lazer tabancaları ya da dövüşen robotlar hakkında olmamasını seviyorum. İnsanlık hakkında, bilgisayarda ne kadar harika bir uzay gemisi yapıldığı hakkında değil. Bizim dünyamız dışında bir yere gidiyoruz ama oyuncuların performansı ve hikâye sayesinde içinde yaşadığımızı hayal edebildiğimiz bir dünya haline geliyor.”
Niccol, Meyer’ın kitabı için hem filmin yönetmenliğini hem de senaryo yazarlığını yapmayı kabul etti. “Tabii ki Alacakaranlık‟ın popülerliğinin farkındaydım. Ama basitçe kitabın ve hayranlarının hakkını vermek istedim. Bir bardağa iki kez yıldırım düşmesi çok düşük bir ihtimal. Ama diğer yandan Stephenie‟ye karşı durmam.” diyor.
Meyer uyarlama sürecini daha önce birçok kez yaşadığı için masaya geldiğinde birçok opsiyonu varmış. “Her hangi bir uyarlamanın yüzde 95‟i uzlaşma yüzde 5‟i ise sinir asabı.” olarak belirtiyor Meyer. “Film yapımcılığının yaratıcı tarafında olan herkes alabileceği en iyi sonucu ister. En iyisini isteriz çünkü hikâyenin nasıl anlatıldığı ile ilgileniriz, hedef kitlemiz kim diye ya da gişemizin ne kadar olacağı ile değil.”

KARE AŞK

Ronan The Host’un çekimleri yapılırken daha 17 yaşındaydı. Film kariyerine ise 9 yaşında başladı. 13 yaşında Atonement’da ki Briony Tallis rolüyle Oscar, Altın Küre ve BAFTA adaylığı aldı.
“İki karakteri canlandıracak olmak beni çok heyecanlandırdı. Bu bir aktörün hayalidir.
Ayrıca senaryodan etkilendiğim kadar yönetmenin Andrew Niccol olmasından da etkilendim. Onun dâhil olduğu her proje akla sığmayan konseptlerde oluyor. Ve tabii ki Stephenie Meyer‟la çalışacak olmakta beni çok heyecanlandırdı. Neredeyse her zaman setteydi ve her şeyle ilgilendi.”
Aktris hikâye hakkında “Stephenie için farklı bir hikâye. Bu bilindik bir aşk üçgeni değil. Bu bir kare çünkü bu aşk hikâyesine 4 kişi dâhil, bir bedende iki kişi var. İkisi de farklı kişilere âşıklar ki bu da işleri daha karmaşık hale sokuyor.” diyor.
Ronan Alacakaranlık hayranlarının The Host’u izleyeceklerine inansa da seyircinin sadece onlardan oluşmayacağına inanıyor. “Bu sadece gençler için bir film değil. Benim umudum herkesin izlemek isteyeceği bir film yapmış olmamız.”
Saoirse iki karakteri birden canlandırması ile ilgili “Aslında birçok sahne de kendi kendime konuşuyorum. Diyalogları dengeleyecek bir şey yapmak istedim bu yüzden de Andrew‟le stüdyoya gidip Melanie‟nin tüm konuşmalarını önceden kaydettim. Sette çekimler sırasında kulaklık kullanarak replikleri dinledim ve karşısındaymışım gibi söylediklerine tepki verebildim. Onun sesinde biraz yankılanma var ve bu onun bir yerde esir kaldığı hissini
daha çok veriyor.” diyor. “Ayrıca iki karakterin yürüyüş itili benim için önemli. Göçebe çok narin. Sanki neredeyse süzülüyor fakat Melanie sert ve cesur. Bende bunları kendilerini anlatmaya çalışırken, hatta el hareketlerinde bile öne çıkarmaya çalıştım.”
Meyer ise Ronan’ın performansından çok etkileneceklerini düşünüyor. “Umarım oldukça çok insan Saoirse‟i bu karakterde görebilir. Birkaç yıl içinde onun kariyerinin nerelere gideceğini düşünmek heyecan verici. Gelecek filminin ne olacağını öğrenmek için sabırsızlanıyorum.”
Filmin en kritik karakterine karar verildikten sonra onun hayatında ki iki önemli erkeği aramaya başladılar. Göçebe’nin ve Melanie’nin ilgi duyduğu iki adamın arayışı kapsamlı oldu bve Ronan’da bu sürece dâhil oldu. “Beraber çalışıyor olmamız çok önemliydi. İlk defa ekranda romantik bir ilişkiye dâhil oldum ve bunu birlikte olmayı sevdiğim iki insanla birlikte yapacak kadar şanlıydım. Jared‟ı canlandıran Max Irons bizi görmeye geldiğinde Londra‟daydık. Çok sevindim çünkü onu önceden tanıyordum. Aynı şey Jake Abel‟la Ian
rolü için görüştüğümüzde de oldu. The Lovely Bones (Cennetimden Bakarken) filminde beraber çalışmıştık. İlk defa bir filmde romantik sahnelerim vardı ve birlikteyken çok rahat olduğum Jake ve Max‟le birlikte çalıştım. İki seferde de onlar odadan çıkar çıkmaz Andrew‟le birbirimize bakıp „Evet o olmalı.‟ dedik.”
Yakın zamanda Little Red Riding Hood‟ta (Kız ve Kurt) rol alan Irons sanatçı ruhunu anne babası Jeremy Irons ve Sinéad Cusack’tan almış. Aktör her şey başlamadan önce ilk görüşmede pes etmeye hazırmış. “Andrew ve Saoirse için seçmelere gitmek çok korkutucuydu.” diyor. “Beklerken yanımda hepsi de Yunan tanrılarına benzeyen üç erkek daha vardı. Bende artık şansımın olmadığını düşünmeye başlamıştım ve içeride sözlerimi sekiz defa unuttum. Ama Saoirse ile aramızda harika hissettiren bir elektriğin olduğu inkâr
edilemezdi. Saoirse her zaman her şeyden haberdar halde ve hazır. Filmi çektiğimizde 17 yaşında olması beni hala şaşırtıyor. En yakın onunla ve William Hurt ile beraber çalıştım.
İşlerinin ustası oyuncular ve ikisi de çok alçak gönüllü, sabırlı ve cömertler.”
Irons’ın karakteri aşılamaz engellerle karşılaşıyor. “Öncelikle bildiğimiz insanlık yok oluyor.
Kabullenilmesi gereken büyük bir gerçek var. Her şey bir yana hayatının aşkı, Melanie “Ruh”a dönüşüyor. Onun için öldü demek bu. Ama Göçebe birden karşılarına geldiğinde hayalet görmüşe dönüyor.”
Meyer ise kast sürecinde Ronan’ın karizmasının rol arkadaşlarını korkutacağını düşünmüş.
“Ama Max ve Saoirse‟nin arasında ki etkileşim inanılmazdı.” diyor. “Max bir şeyler söylemeden birçok şey anlatabiliyor bu yüzdende sahnelerde Saoirse odadayken ona dikkatinizi verebiliyorsunuz.”
Yazar Percy Jackson filminde ana karakterlerden birine sahip olan Jake Abel içinse “Jake‟i her zaman oyuncu olarak sevdim. Sahnelerini çalıyor. Bakmanız gereken insanlar yerine onu izliyorsunuz. Bu tarz bir mevcudiyet onu gerçekten çok güçlü bir başrol oyuncusu yapıyor.”
Aktör karakteri Ian hakkında Göçebe’yi gördüğü anda ondan şüphelendiğini ve onun içinde ki ruhu sessizce hemen yok etmek istediğini söylüyor. Ama bunun yerine kendini ebedi düşmanına âşık halde buluyor. Abel şöyle açıklıyor “Ian‟ın Göçebe‟ye karşı hissettiği bir bağ yok. Ona göre Göçebe gitmeli. Bizim güvenliğimiz ve yaşamımız için bir tehlike. Ama tanıdıkça onun bizden daha fazla insan olduğunu anlıyor. Onun cömertliği, sevgisi ve iyiliği Ian‟ın âşık olmasını sağlıyor. Türler arası bir aşkı keşfetmek eğlenceliydi.”Niccol, Abel için “O şu ana kadar beni dünya dışı bir varlığa aşık olduğuna inandıran az sayıda genç oyunculardan biri.” diyor. “Birinin ruhuna âşık olduğumuzu söyleyebiliriz ama bu sefer gerçekten öyle oluyor.”
Kitapta ki ana karakterlerden biri de insanların izini süren ve onların bedenlerine ruhları yerleştiren Avcı. Quentin Tarantino’nun Inglourious Basterds‟ı (Soysuzlar Çetesi) ve National Treasure series (Büyük Hazine: Sırlar Kitabı) filmlerinden deneyimi olan Diane Kruger biraz anormal olan, huzursuz ve arkadaşlarından uzak olan Avcı rolünde. Melanie’nin hatıralarına ulaşmayı ve onun sevdiklerinin nerede olduğunu bulmayı takıntı haline getiriyor.
Meyer “Avcı Saoirse‟nin karşısında durabilecek bir karakter olmalıydı.” diyor. “Diane ve Saoirse birlikte çok iyiler. Diane buz gibi ve aynı zamanda sahte bir sıcak görüntüye de sahip olabiliyor. İstediğinde de tehditkâr bir varlığa bürünüyor. Bu iki kadını Yin ve Yang olarak görmeyi seviyorum.”
Almanya doğumlu bu harika sarışın kadın Melanie ve Göçebenin düşmanını canlandırıyor.
Niccol “Sanırım Diane daha önce kötü bir karakteri canlandırmadı.” diyor. “Sadece kötü adamı canlandırmaktan öte bir roldü. Avcı kibarlıkla öldürdüğü için daha korkutucu bir tip.”
Kruger ise “Film gerçekten hoş gözüküyor, akıcı ve modern. Ayrıca Andrew‟ün ayrıntılara olan dikkati inanılmaz. O gözlüğü daha iyi gözükeceğine inandığı için sadece bir santim oynatan yönetmenlerden.” diyor.
Ayrıca filmin yaratıcıları dört Oscar adaylığı ve bir Oscar Ödülü bulunan William Hurt ile biraz tuhaf, isyancıların lideri Jeb Amca rolünde çalıştıkları için çok heyecanlanmışlar.
Hurt’ün ilk tepkisi “Harika bir senaryo.” olmuş. “Senaryoda birçok ilginç element var.
Projeye dâhil olma şansına hemen atladım çünkü Andrew‟ün yazımına bayıldım. Ayrıca bu kadar başarılı genç oyuncularla birlikte çalışmak gurur verici. Onlar gerçekten hevesli, yeniliklere açık, yetenekli ve disiplinliler.”
Genç oyuncularda Hurt’ün heyecanı ve yeteneğinden etkilendiklerini belirtiyorlar. Ronan “William ile çalışmaya bayıldım. O inanılmaz yetenekli bir oyuncu. Her zaman sorular sordu çünkü gerçek anlamda karakterini tanımak istiyordu. Bu hepimiz için çok yararlı oldu.” diyor.


CESUR YENİ DÜNYALAR


Film endüstrisinde olağandışı kişisel hayal gücü ile tanınan Andrew Niccol Göçebe-The Host için başka orijinal ve yeni bir (aslında iki) dünya yarattı. Louisiana ve New Mexico’da yapılan çekimlerde Niccol ve yaratıcı ekibi bulundukları yerlerin eşsiz özelliklerini kullandılar. Niccol orijinal materyali kendi hayal gücü ile birleştirdi. “Hikâye gelecekte geçse de ben ruhların
felsefisini yansıtabilmek için fazla donanım kullanmadım. Onlar dünyayı değiştirmiyorlar, deneyimleyip mükemmelleştiriyorlar.” diye açıklıyor.
Fakat burada ki istisnalar Avcılar “Avcılar beyaz giyiniyorlar ve yüksek teknolojili krom araçlar kullanıyorlar ki bu da onları diğerlerinden ayrı tutuyor. Krom kullanma nedenleri ise orijinal formlarında ki hallerine çok benzemesi.” Niccol Avcıların arabalarını ise Lotus Evora olarak seçti ki bu setteki birçok kişiyi heyecanlandırdı.Aynı zamanda mağara görünümü yakalamak ve mağaranın içinde bir tarla oluşturmak için oldukça zaman ve kafa yormuşlar. “Buğday tarlasını oluşturmak bile sadece 1 ayımı aldı.
100.000 buğday tek tek elle ekildi. Bitkilerin ölmemesi için ışıkları gece de açık bıraktık.”


KAST HAKKINDA


Saoirse Ronan (Melanie/Göçebe) Joe Wright’ın Atonement (Kefaret) filmi ile Oscar adaylığı aldığında 13 yaşındaydı. 2011 yılında Hanna filminde doğumundan itibaren suikastçi olmak üzere yetiştirilen bir genç kızı canlandırdı. Yönetmen Joe Wright ve oyuncu Cate Blanchett ile karşılıklı oynadı. Daha önce Santa Barbara International Film Festivalinde The
Lovely Bones (Cennetimden Bakarken) filminde ki rolü ile onurlandırıldı ve film aynı zamanda BAFTA ödüllerinde En İyi Kadın dalında adaylık aldı.
Oynadığı diğer filmler ise: Violet and Daisy, The Way Back (Özgürlük Yolu), City of Ember (Sihirli Şehir), I Could Never Be Your Woman (Kadının Olamam), The Christmas Miracle of Jonathan Toomey ve Death Defying Acts (Öldüren Cazibe).
Ronan şu an ailesi ile İrlanda da yaşamakta.
Max Irons (Jared) yakın zamanlarda Catherine Hardwicke’in Red Riding Hood (Kız ve Kurt) filminde Amanda Seyfried ve Gary Oldman ile birlikte rol aldı. Ayrıca mini televizyon serilerinden The Runaway‟de de rol aldı. 2008 yılında The Guildhall of Music and Drama okulundan mezun oldu. Irons şu an Belçikada The White Queen‟in çekimlerinde yer almakta.
Diane Kruger (Avcı) yakın zamanlarda Benoît Jacquot’in Farewell My Queen‟nin de Marie Antoinette’i canlandırdı. Film 62. Berlin International Film Festivalinde ilk defa gösterildi ve iyi eleştiriler aldı. 2011’de Quentin Tarantino’nun hit olduğu iddia edilen Inglourious Basterds (Soysuzlar Çetesinde) rol aldı. Film galasını Cannes’da yaptı. Film de ki performansı ile Screen Actors Guild Ödüllerinde En İyi Kadın Yardımcı Oyuncu adaylığı aldı.
Kruger’ın dünya çapında tanınması Troy (Truva) filminde ki Helen rolü ile oldu. Aynı yıl Wicker Park’ta rol aldı. Kruger o zamandan beri hem ABD hem de Avrupa filmlerinde rol almakta.
Oynadığı diğer filmler ise: National Treasure (Büyük Hazine: Sırlar Kitabı), Joyeux Noel (Ateşkes), Copying Beethoven (Beethoven’ı Anlamak), Goodbye Bafana (Özgürlüğün Rengi), Anything for Her (Pour elle, Aşk Uğruna), Mr. Nobody (Bay Hiçkimse), Inhale (Nefes Nefese) ve Special Forces.
Jake Abel (Ian) 2013 ile birlikte ismi Hollywood’un gelecek vaat eden oyuncularından olarak anılacak. Abel yine 2013 yılında gösterime girecek Percy Jackson: Sea of Monsters seri filminin yıldızı.
2008 yılında Strange Wilderness filminde Adam Sandler ile rol aldı. Aynı yıl Universal Pictures’ın Flash of Genius filminde de rol aldı. Film Hamptons Film Festivalinde ödül aldı ve Abel’ın performansı “Yükselen Yıldız” olarak seçildi.
Oyuncunun diğer filmleri: Tru Loved, The Lovely Bones (Cennetimden Bakarken), ve I Am Number Four (Ben Dört Numara).
Abel aynı zamanda birçok televizyon dizisinde yer aldı; ER, CSI: NY, Grey‟s Anatomy ve Supernatural. Jake Abel şu an Los Angeles, California’da yaşıyor.


FİLMİN YARATICILARI HAKKINDA


Andrew Niccol (Yönetmen, Yazar) en iyi The Truman Show ile bilinmekte. Bu film üç Oscar adaylığı ve BAFTA En İyi Senaryo ödülünü aldı. Diğer filmleri ise Gattaca, In Time  (Zamana Karşı) ve Lord of War (Savaş Tanrısı).

Nick Wechesler (Yapımcı) Industry Entertainment’ın kurucularından fakat 2001 yılında oradan ayrılıp kendi yapım şirketi Nick Wechesler Productions’ı kurdu. Diğer projeleri ise Scarlett Johanson’ın oynadığı Under the Skin, Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence’ın rol aldığı Serena, Matthew McConaughey’ın başrolde olduğu Magic Mike (Striptiz Kulübü) ve yapımı hala devam eden The Counselor.