İnanmayacaksınız ama bir gün
gelecek ve Dünya, savaşmaktan, gezegenlerinin kaynaklarını
tüketip kirletmekten kaçınan insanlarla dolu, temiz,
güvenli ve de barışçıl bir gezegen olacaktır..
İnanmamakta haklısınız; çünkü
onlar, bildiğimiz insan değil, içine uzaylı kaçmış
bedenlerdir..
Nedense benim, bol ışık saçan bir sperm yumağına benzettiğim bu uzaylı arkadaşlar -şekilleri de gayet uygun olduğu için- ensede açılan bir yarıktan insan bedenine girerek tüm sistemi ele geçirmekte, bir nevi mesken gibi kullanmaya başladıkları bu bedenlerin 'yeni ruh'ları olarak, mutlu mesut yaşayıp gitmektedirler..
Nedense benim, bol ışık saçan bir sperm yumağına benzettiğim bu uzaylı arkadaşlar -şekilleri de gayet uygun olduğu için- ensede açılan bir yarıktan insan bedenine girerek tüm sistemi ele geçirmekte, bir nevi mesken gibi kullanmaya başladıkları bu bedenlerin 'yeni ruh'ları olarak, mutlu mesut yaşayıp gitmektedirler..
Bu değişik türden 'uzaylı
istilası', ABD (Dünya!)'deki -kökü kuruyasıca- insan
ırkını -çok şükür!- bitirmiş gibidir..
Yine de oraya buraya saklanarak gözden kaçan, bir de utanmadan 'kurtuluş savaşı' vermeye kalkışan tipler de vardır tabii..
Yine de oraya buraya saklanarak gözden kaçan, bir de utanmadan 'kurtuluş savaşı' vermeye kalkışan tipler de vardır tabii..
Bunlardan biri olan Melanie (Saoirse
Ronan), yukardan 'ışınlanarak' küçük bir kutu
içinde Dünya'ya gelen uzaylılara uygun bedenler
sağlamakla görevli olan Baş Avcı (Diane Kruger) tarafından
kıstırılınca, çareyi, yüksek binanın penceresinden
kendini aşağı atmakta bulur..
Olaydan ağır yaralı kurtulan Esas Kız'ımıza hemen bir uzaylı nakli yapılır ve kendisi artık, Göçebe adlı Melanie görünümlü biri olur..
Her dönüşen insan gibi onun
da görünümünde oluşan tek fark, göz
bebeğinin etrafındaki parlak halkadır..
Beklendiği üzre, inatçı
bir ruha sahip olan Melanie'nin bilinci bu operasyona karşı koyar
ve bir bedende iki ruh olarak 'zavallı uzaylı' Göçebe'nin
yanında faaliyetini sürdürür..
Uzaylılar, diğer direnişçilere
ulaşmak için bu iki ruhlu yaratığı kullanmayı
düşünürler..
Göçebe, içindeki
Melanie'den, diğerlerinin nerede olduğuna dair bilgi alacak sözde
ama, bunun tam tersi gerçekleşir; 'seçkin bilinç'
Melanie, bir imkânsızı gerçekleştirerek Göçebe'yi,
dostlarının arasına gitmeye ikna eder..
Konuşabilen Göçebe ile içeride sürekli dır dır eden ama -seyirci hariç- dışardan sesi işitilmeyen Melanie'nin ruhundan ibaret bu tuhaf kız, direnişçilerin barındığı son sistem donanımlı mağaraya doğru yola çıkar..
Bundan önceki filmi In Time
(2011)'la karşıma geldiğinde sınıfta bıraktığım
senarist-yönetmen Andrew Niccol, bu kez kendine partner olarak
Stephenie Meyer'i de seçince hiç şansı kalmıyor ve
durumunu düzeltemeyerek aynen yerinde sayıyor..
Ruh-beden ilişkisini tanımlarken
bilimselliğin yanından bile geçmeyen, astronomiyi
astrolojiyle karıştıran cahilce bir zihniyetin ürünü
bir senaryodan, inanılmaz mantık hatalarıyla dolu 'çocukça'
bir film çıkması da gayet normal..
Twilight Saga'yla malı götüren Stephenie Meyer -aynı taktiği uygulayarak- hormonlarının aşırı çalışmasından mustarip vaziyette romantizmin kucağına baygın düşmüş milyonlarca 'ergen kitle'nin üzerine oynamayı sürdürüyor..
Hadi Alacakaranlık Serisi, konu
itibarıyla, gerçek olmayan fantastik bir dünya ve
olaylar üzerinden yürüyor ve bu yüzden de her
türlü 'saçmalığı' kaldırıyordu..
Ancak bilim-kurgu da olsa gelecekte
vuku bulabilecek, bilimsel tarafı kuşkusuz bir gerçeklikten
gayet fütursuzca bahseden bu filmin her yanından fışkıran
cahillik de -bu durumda- sırıtıyor elbet..
Kesinlikle ciddiye alınmaması gereken
bu yapım, gözümüze sokmak için yırtındığı,
kendince önemli bulduğu hiçbir duyguyu seyirciye
geçiremezken, 'normal insan' zekasına da resmen hakaret
ediyor..
Soruyorum: Yahu kardeşim, her türlü ihtiyaçlarınızı, her gece, son model kamyonetlerinizle gayet rahat bi şekilde gittiğiniz şehirde, kapısına yanaşıp içini boşalttığınız market depolarından karşılayabiliyorsunuz da o saklandığınız mağarada neden aynalı sistemler kurarak, o kadar uğraşarak buğday falan yetiştirmeye çalışıyorsunuz?.
Sonra, uzaylılar hiç de kötü
bir şey yapmıyor ki..
Birbirleriyle durmadan savaşan,
dünyanın kaynaklarını tüketerek çöle çeviren
insan mahlukatının bu yaptıklarını düzelterek, huzur dolu,
müreffeh bir yaşam alanı meydana getiriyorlar..
Daha ne istiyorsun, belanı mı
arıyorsun?.
Bırak içine girsin şu güzelim
ruh, seni de, dünyanı da bi güzel paklasın..
Yok efendim, insanlık ortadan
kalkacakmış..
Yok ya!.
Kendini böylesine bulunmaz bir bok
sanmanın da bir haddi olmalı yahu!.
Şu rezil türünü
kurtaracaksın da ne olacak?.
Hem de- gerçekleşmiş bir ütopyayı görmezden gelerek, orada yaşayıp mutlu olmak yerine, eski boku içinde debelenmeyi tercih eden şu insanoğlunu sakın bana övmeye kalkışma kardeşim!.
Sen olabilirsin belki ama, ben hiç
de dangalak değilim!.
Yönetmen: Andrew Niccol
Senaryo: Stephenie Meyer (kitap),
Andrew Niccol
Tür: Aksiyon, macera, duygusal
Oyuncular: Saoirse Ronan, Max Irons,
Jake Abel
Yapım: ABD, 2013, 125'
2 / 5
2 / 5
Siz böyle bir durumda kalsanız hiç itiraz etmeden bedeninizi bir yabancının kontrolüne bırakırdınız yani :) İçerde olacak, olayları görecek ama engelleyemecek, davranışlarınıza, konuşmalarınıza söz geçiremeyeceksiniz. Başka bir varlık bedeninizi ve sizin hayatınızı yaşıyor, çalıyor olacak. Bu bence kimsenin "aa iyi hoş geldiniz, buyrun alın gövdemi, beni (zihnimi, bilincimi) de öldürmekten beter edin, yeter ki insanlığı ve dünyayı kurtarın" diyerek teslim olacağı bir durum değil. Biz insanlar benciliz ve yaşamak istiyoruz. Başka insanların yaşam haklarına saygı duyma durumu var bi de tabi. (Bu arada filmi görmedim, kitabı okuyalı da baya oldu ama konusunu, şu göçebelik, "host"luk muhabbetini hatırlıyorum o kadar)
YanıtlaSil