Bu
ay da yazacak şöyle 'derin' bir mevzu bulamayınca, yine 'eski
dost' sinemaya yaslanmaya karar verdim ey okur dost!.
Yaptığım
hinlik sadece bundan ibaret değil; ama şimdi kalkıp onu da itiraf
edecek değilim..
Öyleyse, bir zamanlar, sivilcelerini mutsuzluğuna katık etmiş bir liseli ergenken yaptığımızı yapalım; sınıfımızdaki karatahtanın sol üst köşesine gereğini yazalım derim ben..
Ders:
Sinema
Konu:
Kapı zinciri
Sanırım
hepimizin evinin kapısında bulunan, daha çok geceleri
yatarken falan, muhtelif kilitlere yardımcı olması faslından
kullanılan bir alettir kendileri..
Lâkin öyle 'temel' bir
işlevi vardır ki bunun -ecnebi filmler dışında- ne
kullanıldığına tanık oldum, ne de çok istediğim hâlde
kendim kullanabildim..
Gerçekten çok merak ediyorum, aranızda
kullanan var mı bunu böyle..
Ben yapamadım hiç; ya her
defasında unuttum bunu denemeyi ya da resmen yediremedim kendime
yahu!.
Ne öyle korkaklar gibi, kapı aralığından konuşayım
ki biriyle; erkekliğe sığar mı hiç!.
İşte sırf bu
yüzden, 'cesur' erkeklerimizi devre dışı bırakıyor,
kadınlarımıza sesleniyorum..
Lütfen, artık bizden de bir
'yiğit' kadın ortaya çıksın ve bu kutsal görevi
başarsın artık.. Zira bu bir vatan görevine dönüştü
bence..
Neden sadece ecnebi diyarlar, neden sadece onların
kadınları?.
Gerilim
ya da korku filmlerinde bu işlevin sıkça kullanıldığını
biliyoruz; ancak ve ne yazık ki, burada kullanılan kapı
zincirlerinin hiçbir önleyici tarafı bulunmadığını
da biliyoruz..
Gözü dönmüş bir 'kötü'nün
darbesiyle birlikte, zincirin bir yana, kapının diğer yana
savrulduğuna (Zavallı kızın durumundan hiç bahsetmeyelim
isterseniz.) çok defa tanık olduğumuzdan, bu mevzuyu
kapatıyor ve hemen, sıradaki romantik filmimize geçiyorum..
Esas
oğlan, bi kaç saat önce -sırf hıyarlığı yüzünden-
küstürdüğü sevdiceğinin evinin kapısına af
dilemek üzere dayanmış, zili çalmaktadır..
Halâ
sinirli kız, kapının deliğinden oğlanı süzer; görür
ki bizim zavallı hıyar, "Küçük Emrah"
bakışlarıyla adeta süt dökmüş kedi gibidir..
Emrah
efendi, burnundan soluyan bir kadını, bu duruşuyla hemen
yumuşatacağını zannederken, ne kadar da salak görünmektedir..
Bazı
şeylere karar vermiş, üstelik, kendi iç mahkemesinde
kalemini dahi kırmış bir kadını böylesi taktiklerle ikna
edebilmek hiç mümkün müdür, Müdür!?
Deveye hendek atlatmak ne ki, hendeği deveye atmak bile bundan
kolaydır; ya da bir kadına ofsaytı anlatabilmek..
Şaka şaka!.
(Yazar burada, “Tırstım lan” demek istiyor.)
Neme
lâzım, biz yine filmimize geri dönelim isterseniz..
Kızgın kızımız önce kapının zincirini takar, sonra da
kapıyı aralayıp çemkirir: "Ne var!."
Protagonist
arkadaş, gerilmiş zincirin izin verdiği küçücük
aralıktan kıza yaltaklanmakta ve içeri kabulünü
reca etmektedir..
Bu 'dil dökme' işlemi epeyi uzunca bir süre
devam eder..
İç mahkemesinde durumu yeniden değerlendiren
'Hakime hanım', sonunda kesin hükmünü vermiştir..
Hiçbir şey söylemeden kapıyı kapatır..
Karar
olumlu olsa bile, zincirin çıkarılması için -kısa
bir süreliğine- kapının kapatılması zaten gerekmektedir..
Az sonra o kapı o adama, ya ardına kadar açılacak ya da bir
daha asla açılmayacaktır..
İşte, bu birkaç
saniyelik 'heyecanla bekleme' süresi, romantik dramımızdaki
gerilimin de zirve yaptığı noktadır..
Adam, kararın olumlu
olmasını gözyaşlarıyla, -eğer tip, masum bir hıyardan
ibaretse- biz seyirciler de dualarla beklemekteyizdir..
Kız,
affa karar vermişse kapıyı açar ve -yükselen müzikle
birlikte- adama sarılır..
Elbette bu durum, hem ikili, hem de biz
'yufka yürekli' seyirciler açısından adeta bir katarsis
etkisi yaratır ki tadına doyum olmaz..
Aksi
durumda, kız adama s.ktiri çekmiş demektir..
Ki o 'Refüze
efendi' kapının dışında, halâ salya sümük, dil
dökmektedir..
Bunların, yalvarmaktan yorulduğunda, kapının
önünde köpek gibi kıvrılıp yatan cinsleri dahi
görülmüştür ki aman düşman başına!.
Öte
yandan son bir ihtimâl daha var -yok ölmek değil!.
Esas
kız, açma yanlısı olduğu halde, gururu yüzünden
eğer kapıyı açmadıysa, sırtını içerden kapıya
yaslayarak öylece durur ve gözünde beliren bir adet
damla, pembe yanaklarından, titreyen dudaklarına doğru süzülür..
Bu pek hüzünlü sahne, dışarda oğlanı, içerde
kızı, sinemada da bizi öyle perişan eder ki bak yine gözlerim
yaşardı..
(İşbu
yazı, 'kültür mafyası dergisi'nin Nisan 2013 tarihli
sayısında yayınlanmıştır)