Her gün, herkesin gördüğü,
duyduğu, okuduğu belki şahit olduğu belki yaşayıp itiraf
edemediği kadına şiddeti ve tacizi seyircinin yüzüne
tokat gibi çarpan gerilim dolu Uçlar'da Zeynep
Özyağcılar ve Aydın Şentürk başrolü paylaşıyor!
Bu duruma böylesine kör
kalınmasının şiddetin bir başka çeşidi olduğu
gerçeğiyle yüzleştiren oyun, 1 Nisan 2014 Salı akşamı saat 20:30’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahnelenecek..
Bir gün, evine giren yabancı bir
erkeğin, önce sözlü sonra fiziksel şiddetine maruz
kalan kadının hikayesinin anlatıldığı Uçlar'da kadın,
erkeği etkisiz hale getirmeyi başarır ve bir anda kurban (!) rolü
karşı tarafa geçer.
Kadının kız arkadaşları eve
geldiğinde ise, tecavüzcüsüne işkence yapan bir
kadınla karşılaşırlar.
O andan sonra herkes için,
kendisiyle ve karşısındakiyle bir hesaplaşma başlar.
Toplumda yer etmiş ön yargılar
ve öğrenilmiş çaresizlikler midir kadını kurban
yapan?
Yoksa..
William Mastrosimone’un kaleme
aldığı, Emek Erel’in Türkçeleştirdiği gerilim dolu
Uçlar, dünyada büyük yara olan kadına
şiddet, tecavüz ve tatmin etmeyen cezalar karşısında kadının
çaresizliğini anlatıyor.
18 yaş sınırı olan ve tiyatro
seyircisini her saniyesinde gerçeklerle yüzleştiren
oyunun yönetmenliğini Yıldırım Fikret Urağ üstleniyor.
Zeynep Özyağcılar ve Aydın
Şentürk’ün yanı sıra Bahar Çebi ve Simge
Defne’nin performansıyla göz doldurduğu oyunda dekor
tasarımı ise Barış Dinçel’e ait.
Tiyatro Martı tarafından sahneye
konan oyuna ait biletler, gişeden ve Biletix’ten temin edilebilir.
mümkünmertebe Notu
Bence ortada kaçırılmış bir
fırsat var sanki..
Aslında mevzu bilindik ve basit;
ancak, iyi diyaloglar üzerine oturan sağlam bir metin ve bunu iyi işleyen bir rejiyle oldukça
büyük ses getirebilecek içeriğe sahip bir oyun..
Peki bu fırsat nasıl kaçmış?.
Şöyle izah edeyim:
Bi kere bu oyuna sadece 'çeviri'
yapmak yetmemiş; yani 'adaptasyon' şart..
Yabancı isimler ve yeterince
'dramatik' olamayan diyaloglar, seyircide, Türkçe
dublajlı bir Amerikan filmi soğukluğu hissettiriyor..
Elbette, 'Her yabancı oyunu
uyarlayalım' falan demek istemiyorum; lâkin bu oyun, neredeyse
bunu şart koşuyor gibi..
Neden uyarlama yoluna girilmemiş,
anlamak zor zaten..
Neredeyse- sadece isimleri
Türkçeleştirerek bile kolayca üstesinden
gelinebilecek, 'evrensel' konu ve karakterlere sahip bir metin var
ortada..
Üç genç kadının
bir arada yaşayabildiği/didişebildiği evlerimiz de var çok
şükür burada, o eve paldır küldür dalacak nice
cinsi sapığımız da.. (Buna şükretmiyorum elbet:)
Bu 'mesafeli' duruşa, jest ve
mimiklerle daha da abartılmış oyunculuklar eşlik edince, oyunumuz da hedeflenen o dehşet verici dramatikliğe bir türlü ulaşamıyor..
Yine de -belli ki oyunun asıl derdi olan- tacize uğrayan kadına yönelik bakış ve değerlendirmelerin -isyan ettirecek denli- haksızca olabileceğini, hatta tecavüze yeltenen sapığın adeta bir masuma dönüşebileceğini -her şeye rağmen- oldukça iyi yansıtıyor..
Yine de -belli ki oyunun asıl derdi olan- tacize uğrayan kadına yönelik bakış ve değerlendirmelerin -isyan ettirecek denli- haksızca olabileceğini, hatta tecavüze yeltenen sapığın adeta bir masuma dönüşebileceğini -her şeye rağmen- oldukça iyi yansıtıyor..
The Doors efsanesinin -gerilimi yavaş
yavaş ama damardan vererek- mevzuya gayet iyi eşlik eden The
End'iyle açılan oyunun, beklentimi ister istemez daha da
yükselttiğini eklemeliyim..
Son tahlilde, bu beklentimi karşılamasa
da, önemi her ülke için geçerli ama bizimki
için 'hayati' düzeylerde seyreden konusuyla ve bu konuya
farklı açılardan bakan yaklaşımıyla ve de -özellikle-
Zeynep Özyağcılar ile Aydın Şentürk'ün
'cansiperane' performanslarıyla ehemmiyetini es geçemeyeceğim
bir oyunla karşılaştım..
Bence gidin, siz de karşılaşın..