12 Yıllık Esaret, bir adamın hayatta kalmak ve özgür olmak için yaşadığı inanılmaz ve gerçek hikâyeye odaklanıyor.
İç Savaş öncesi Amerika
Birleşik Devletleri’nde ailesiyle birlikte özgür bir
adam olarak yaşayan Solomon Northup (Chiwetel Ejiofor), köle
olarak kaçırılır ve köle tüccarı Freeman’e
(Paul Giamatti) satılır.
Özgürken müzisyenlik
yapan Solomon’u önce William Ford (Benedict Cumberbatch),
ardından da Edwin Epps (Michael Fassbender) satın alır..
Epps, zalim bir adam olmanın yanı
sıra, beklenmeyecek bir nezakete de sahiptir.
Solomon sadece hayatta kalmak için
değil, aynı zamanda onuru ve bir gün kavuşacağına inandığı
özgürlüğü için de yaşamaya
çalışmaktadır.
12 yıl süren unutulmaz esareti
sonrası Solomon, Kanadalı kölelik karşıtı Samuel Bass’le
(Brad Pitt) ve özgürlüğüyle yeniden tanışır.
Sonrasında ise tüm hayatı
değişir.
Adeta, kölelik hakkında yazılmış bir ansiklopedi misali, o devirde olabilecek, yaşanabilecek her bi şeyin tek tek gösterildiği film -aslında- kölelik mefhumunun, onun hemen altında yatan bir unsurla ancak hayata geçirilebileceğini hatırlatır ve bunun da, ezelden beridir onları ezen zenginlerin, yoksul kesimden daha fazla nasıl yararlanabileceğini sorgulamanın bir sonucu olduğunu işaret eder..
Köle olmak için zenci
olmanın şart olmadığını da görürüz; gariban bir
beyazın, toprak sahibinin emri altında -köle gibi olmasa da-
'köpek' gibi çalıştırılabileceğini de..
Genel anlamda, özgürlüğü
dahi elinden alınacak denli büyük bir haksızlığa
uğrayan, ancak bu mağduriyetini kanıtlayacak her türlü
olanaktan yoksun olarak, düştüğü içinden
çıkılamaz durumdan -ne yaparsa yapsın- asla kendini
kurtaramayacak bir insanın hallerini anlatıyor film..
Böylesine feci bir hale düşmek
için öyle yeniden kölelik devrine dönmemize falan gerek yok yani..
Günümüzde de kolayca
rastlıyoruz böylesine adaletsiz adaletin, haksız hukukun nice
örneklerine..
Bu durumda neler yapmanın ya da neler
yapmamanın pratiğini yaşar Solomon..
Onurunu ayaklar altına almadan hayatta
kalmanın, hiç kolay olmasa da kendini kesinlikle öldürtecek
isyanla zalime diklenmek yerine sabırla kabuğuna çekilmenin,
başını öne eğerek dik durmanın, uyum sağlayarak fırsat
kollamanın, bazen çok yakın, bazen de çok uzaktaymış
gibi görünen o kaybedilmiş özgürlüğüne
elbet bir gün kavuşacağına inanmanın pratiğidir bu..
Sevdiklerinin onu beklediği duygusu
ise bu zorlu işin en önemli müteharrik gücüdür..
Elbette bambaşka tür ve
üslupların karşılaştırması gibi olacak ama, devir aynı
devir konu da kölelik olunca, bir Tarantino şaheseri olan
Django Unchained'ı hatırlamamak olanaksız..
O ne kadar çarpıcı, renkli,
hareketli, uçuk ve eğlenceli ise, 12 Years A Slave de aksine
o denli iç karartıcı, mevcut şiddeti, istismara yaklaşan
bir gerçekçilikle göstermeye meyilli, klasik
üslupla bir hikaye anlatıcı..
Elbette bunun, senaryosuyla,
yönetimiyle ve oyuncularıyla, gayet iyi kotarılmış bir iş
olduğunu inkâr edecek değilim..
Ancak gelgelelim, En İyi Film ve En
İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar'larını alacak kadar da değil
yani..
12 Years A Slave / 12 Yıllık Esaret
Yönetmen: Steve McQueen
Senaryo: John Ridley
Oyuncular: Chiwetel Ejiofor, Michael
Fassbender, Benedict Cumberbatch, Lupita Nyong’o, Brad Pitt
Yapım: ABD, 2013, 134'
3.5 / 5
"En İyi Film" konusunda sana katılıyorum ama ben Lupita Nyongo'nun performansını çok iyi buldum
YanıtlaSil