Başlangıçta upuzun
süreceğinden emin olarak, tam iki haftayı gözümüzde
büyüttüğümüz, birinci haftanın sonuna
doğru artık iyice içinde kaybolarak adeta kendimizi
unuttuğumuz bir festivali daha arkamızda bırakmanın şaşkınlığı
içindeyiz..
Bu durumda özüme
yöneltilecek, "Biz biz diyorsun da siz kimsiniz ki?."
mealinde bir cüretkâr ama gereksiz soruya vereceğim
gereksiz yanıt şu olabilir sanırım: Müzmin bir 'yalnız' olarak -sanılacağı üzre- eşli falan dolaşmıyorum, 'Fatih Terim ekolü'nden ise hiç gelmiyorum;
sadece benim gibi düşünerek hissedenlerle -sanal da olsa-
'Biz' olmayı amaçlıyorum..
Daha doğrusu böyle bi
duygudaşlıkta yalnız olmadığıma inanıyorum..
Neyse ne cancağızım!.
Yazıya şöyle güzel bir
giriş yapayım da elalem girizgâh görsün amacıyla
kastığım, lâkin pek bi şeye benzetemediğim bu bölümü
kapatıyor, 'geleneksel' özellikli "Festivalin En İyileri"
sıralamama geçiyorum..
Bu kez toplamda 37 adet film izleyerek, belki Kerem Akça için minik, lâkin benim için
kocaman bir sayıya ulaştım..
Hem bunların içinde, filmlere
'video odası'nda göz atma numarası falan yok; hepsi yüzde
yüz organik 'sinema salonu' ürünü..
Geleneksel olarak 7 adet 'iyi' filmle
sınırladığım bu sıralamada, söz konusu yapımlar hakkında
bir-iki cümlelik diyeceklerim de olacak elbet..
Merak etmiş olabilirsiniz ama- adı üstünde geleneksel
olduğu için ve törelerimize karşı gelmekten
korktuğumdan nedenini sorgulayamadığım şu 7 sayısının
hikmetini ben de bilmiyorum, arz ederim..
Bu festivalin programında olan, ancak
daha önceden izlemiş olduğum filmler ile festivalde gösterilen
(kısa filmler de dahil) toplam 357 filmden izleyemediğim 320 adeti
(hesabım kuvvetlidir) saygınlığı emsalsiz olan bu yarışmaya
maalesef katılamamışlardır..
Bence katılamayanlar üzülmesin,
önümüzdeki yıllarda şanslarını yeniden
denesinler.. der, tüm yarışmacılara ve siz sevgili okurlarıma
şükranlarımı sunarım..
İşte o güzel filmler:
1. The Grand Budapest Hotel / Büyük
Budapeşte Oteli (2014)
Yönetmen: Wes Anderson
"Bu yıl Berlinale’nin açılışını
yapan Wes Anderson’ın yeni filmi, bizi 20. yüzyıl tarihinden
referanslarla dolu hayali bir dünyaya sokuyor ve Orta Avrupa’da
efsane bir otelin hikâyesini anlatıyor. Büyük
Budapeşte Oteli’ne yıllar önce belboyluk göreviyle
giren ve daha sonra otelin sahibi olan Zero Mustafa bu süreci
anlatırken, son derece eğlenceli bir polisiyenin içinde
buluyoruz kendimizi."
"Hemen hemen tüm kahramanlarının
tip özelliklerini 'stilize' bir anlayışla yansıtmayı tercih
eden ve bunu yaparken de absürde yaklaşarak mizahını
güçlendiren, 'nostaljik' tarafı baskın 'hüzünbaz'
bir komedi."
Yönetmen Anderson'ın bundan önceki filmi Moonrise Kingdom hakkında bu yazdıklarımı aynen buraya taşıdım, ama asla uyumsuzluk göstermedi..
Öyleyse bundan -hangi öyküyü anlatırsa anlatsın- yönetmenin üst düzeyde başarı gösterdiği 'sihirli de denebilecek müthiş etkileyici' üslubunu sürdürmekte kararlı olduğunu anlıyoruz.. Ne güzel!.
mümkünmertebe'nin notu: 4.5/5
2. Blind / Körlük (2014)
Yönetmen: Eskil Vogt
"Joachim Trier’in Reprise /
Tekrar ve Oslo, 31 Ağustos gibi birçok ödüllü
filminin senaryosunda imzası bulunan Norveçli yönetmen
Eskil Vogt’un ilk uzun metrajlı filmi Körlük, görme
duyusunu kaybedince eve kapanan bir kadın yazarın aklını da
kaybetmemek için gerçekliğe sıkı sıkı sarılma
mücadelesini işleyen, gerilimli olduğu kadar mizah unsurlarını
da kullanan bir dram."
Bu insani trajediyi ve kahramanlarını
ele alan, çeşitli öyküler içine yerleştiren
çekilmiş çok film var, ama senarist yönetmen
Eskil Vogt, bu ilk uzun metrajında körlüğe oldukça
farklı bir açıdan bakmayı başarıyor ve de son derece etkileyici bir üslupla sinemaya aktarıyor..
mümkünmertebe'nin notu: 4.5/5
3. İtirazım Var (2014)
Yönetmen: Onur Ünlü
"Ünlü'nün 'polisiye'
özellikli Polis ile Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı
Hikayesi filmlerine yeni bir arkadaş olan İtirazım Var,
dedektifliğe soyunan bir imamın ana kahraman oluşuyla, hem
yönetmenin işleri arasında, hem de Türk Sineması
genelinde benzersiz bir örnek teşkil ediyor.."
mümkünmertebe'nin notu: 4/5
4. Trydno byt bogom / Tanrı Olmak Zor
İş (2013)
Yönetmen: Aleksey German
"Hikâye, ortaçağdaymış
gibi yaşayan ve pagan bir tanrının sözde oğlu tarafından
yönetilen insanların yaşadığı Arkanar gezegeninde geçiyor.
Dünya’dan bir elçi, insani fikirleri yaymak amacıyla
Arkanar’a gidiyor. Aleksey German bu son filminde Tanrı ile insan
arasındaki hiyerarşiye bir bakış atıyor."
Şu gözler şimdiye kadar nice
acayip filmler gördü görmesine ama felsefesi bunca
yoğun, görselliği bunca güçlü ve yaratıcılığı
böylesine benzersiz uçuklukta bir yapımla -galiba- ilk
kez karşılaşıyorum..
'Bilim kurgu dediğin bak işte böyle
de olur' dercesine türüne meydan okuyan bir film bu..
Yönetmen Aleksey German'ın stili,
başta Tarkovski olmak üzere Jodorowsky'i hatta David Lynch'i
akla getiriyor..
mümkünmertebe'nin notu: 4/5
5. Enemy / Düşman (2013)
Yönetmen: Denis Villeneuve
"Tarih öğretmeni Adam, bir
gün izlediği filmde kendisine tıpatıp benzeyen bir adam
görür. Bu oyuncunun izini sürmeye başladıkça
da gizemli ve ürkütücü bir dünyanın içine
çekilir. İlk gösterimi Toronto Film Festivali’nde
gerçekleşen ve özellikle atmosferiyle beğeni toplayan
Düşman'ı Cronenberg, Lynch, Nolan, De Palma gibi yönetmenlerin
filmleriyle karşılaştıran eleştirmenler olmuştu."
Monoton yaşantısı içinde
yuvarlanırken, çevresindeki ya da içindeki her şeye
yabancılaşan entelektüel bir adam olan Adam, hayatın kaotik
aynasında kendisini görür ve şaşırır..
Adam başka bir adla, 'başka' bir
yerde, 'başka' bir hayatı da yaşamaktadır..
Yaşamakta mıdır?!
Ustalığına daha 2010 yılında
Incendies ile tanık olduğumuz Denis Villeneuve, gizemiyle,
gerilimiyle, adamı allak bullak eden final sahnesiyle yeni bir
psikolojik dramın daha hakkını veriyor..
Benim için, 'Donnie Darko'
olmaktan asla kurtulamayacak Jake Gyllenhaal ise, ortaya koyduğu
'duble' performansla yine çok iyi..
mümkünmertebe'nin notu: 4/5
6. La Reine Margot / Kraliçe
Margot (1994)
Yönetmen: Patrice Chéreau
"Alexandre Dumas’nın aynı adlı
romanından uyarlanan Kraliçe Margot, 16. yüzyılın
ikinci yarısında Fransa’da Katolikler ile Protestanlar arasındaki
kanlı savaşa götürüyor izleyiciyi. Filme adını
veren Margot, iki taraf arasında barış sağlanması için
Navarra Kralı Henri ile evlendirilir ama düğünden birkaç
gün sonra Saint Barthelemy katliamı yaşanır."
Aynı konuyla ilgili olarak yönetmen
Jo Baier'in 2010 yılında yaptığı 'Henri 4 / Kral Henry'
rezaletini görmüş biri olarak, değeri gözümde
daha da büyüyen bir Patrice Chéreau başyapıtı..
Dinsel ayrılıkların iktidar
mücadelesine meze edilmesi, insan onur ve hayatının din,
devlet, şeref diyerek yerlerde sürüklenmesi, samimiyetsiz
'barış' görüşmeleriyle yeni katliamların önünün
açılması, eş dost ve aile içi ilişkilerin ahlâksız,
açgözlü ve adaletsiz bir iktidarın hırsıyla lağım
çukuruna dönüşmesi..
Hayır yanıldınız!. Günümüz
Türkiye'sinden değil, 16. Yüzyıl Fransa'sından
bahsediyorum..
Sadece işaret ettiği ibretlik
olaylarla değil, sinemasını oluşturan her detayıyla mükemmel
bir eser..
Catherine de Médicis'de Virna
Lisi, Kraliçe Margot'da Isabelle Adjani olağanüstü..
Müzikler de Goran Bregovic'ten.. daha ne olsun..
mümkünmertebe'nin notu: 4/5
7. Ben O Değilim (2014)
Yönetmen: Tayfun Pirselimoğlu
"Nihat, bir hastanenin
yemekhanesinde çalışan orta yaşlarda birisidir. Aynı yerde
işe yeni başlayan Ayşe’nin aşikâr ilgisi karşısında
bocalar ve sonunda onun daveti üzerine evine gider. Orada tuhaf
bir sürprizle karşılaşacak ve hayatı tamamen değişecektir."
Psikolojik ve sosyolojik konumu icabı-
varoluş'u sorgulamaktan uzak; lâkin, kronik bi 'varoluş
sıkıntısı'ndan da muzdarip görünen -dolayısıyla da-
ne çevresinden, ne de kendisinden memnun olan bir adamın
-doğaçlama usulü giriştiği- kendini ve hayatını
değiştirme çalışması/hayali..
Ben O Değilim, Tayfun Pirselimoğlu'nun en sevdiğim
işi olan Saç'ı da aşan ve genel olarak yönetmenin sinemasını çok
iyi seviyeye yükselten bir film..
mümkünmertebe'nin notu: 4/5
Budapeşte oteli ve itirazım var filmlerini izleyemediğim için çok üzgünüm :( hele şimdi daha da üzgün.
YanıtlaSil