27.4.14

Kenan Korkmaz: Bu filmin ele aldığı meseleler dil, din ve ırkın ötesinde


"İlk filmi Lüks Otel ile ulusal festivallerde dikkat çeken Kenan Korkmaz, ikinci filmi Gittiler 'Sair ve Meçhul'de biri köyünde kalmış, diğeriyse İsveç'e göç etmiş iki kardeşin öyküsünü anlatıyor. Köyde yaşlı babasına bakan Yuhan ve İsveç'te memleket özlemi çeken Joseph, birbirlerinden çok uzakta da olsalar, benzer bir kaderi paylaşıyorlar: İkisi de yalnızlar."


Gittiler 'Sair ve Meçhul' adının da çağrıştırdığı üzere göçmenlik ve aidiyet gibi temalar üzerine bir film. Sizin için filmin çıkış noktası neydi?

TRT'ye bir belgesel hazırlamak için Midyat'ın Aynvert (Gülgöze) köyüne gitmiştim. Bu Süryaniler için çok önemli bir köy.
Belgesel için köyde Süryani bir aile ile bir hafta geçirip, çeşitli gözlemler yaptık.
Ben de Güneydoğuluyum, Diyarbakırlıyım ama Süryanilerle ilk iletişimim bu vesileyle oldu.
Bu süreçte, daha sonra filmde de rol alacak Yuhannun Akay ile tanıştım. Kendi yaş grubundan çoğu kişi dünyanın çeşitli yerlerine göç ederken, Yuhannun yaşlı babasına bakmak için köyde kalmayı seçmiş.

Sadece kendi babasıyla değil, köydeki diğer yaşlılarla da ilgileniyor üstelik. Onun yalnızlığı ve hikâyesi beni çok etkiledi.
Bu durumun geçmişe dönük sosyolojik bir boyutu da var elbette. Biliyorsunuz, Mezopotamya bölgesindeki halklar; Ermeniler, Süryaniler veya Kürtler için sürekli bir hareketlilik, bir göç etme durumu söz konusu.
Önce Adana veya Mersin gibi göçün ilk durağı olan şehirlere, oradan İstanbul'a ve ulaşabilenler oradan da yurtdışına gidiyorlar.
Dolayısıyla göç olgusu, içinde insana dair çok önemli temalar barındırıyor ve bizim işimiz de insanı anlatmak olduğu için bu filmi yapmaya karar verdim.

Film iki bölümden oluşmakta. İlk bölümde Aynvert köyündeki insanlar kendilerini canlandırıyorlar. İsveç'te geçen ikinci bölümdeyse profesyonel oyuncuların rol aldıkları kurmaca bir hikâye izliyoruz. Gerçek ve kurmaca arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?

Filmin senaryosunu bahsettiğim belgeselden yaklaşık 3-4 yıl sonra kaleme aldım.
Oradaki insanların yaşamlarından yola çıkarak yazılmış, kurmaca bir öykü bu. Dolayısıyla filmin ilk bölümünde amatör oyuncular kendileriyle aynı ismi taşıyan karakterleri canlandırdılar. Yani ellerindeki senaryoya göre oynadılar. Fakat bu bölümde gerçekçilik hissi benim için çok önemliydi.
Tarz olarak da belgesel tadı vermesini hedefledim. Aslında filmin iki bölümünü; 'Sair' ve 'Meçhul' isimli iki ayrı film olarak düşünmek de mümkün. Seyircinin salondan çıktıktan sonra bu iki öyküyü, biri belgesele diğeri kurmacaya yakın duran iki ayrı filmi birleştirerek kendi kurgusunu yapmasını istedim.

Gittiler 'Sair ve Meçhul'de yönetmenlik dışında üstlendiğiniz başka görevler de var. Aynı zamanda senarist ve görüntü yönetmenisiniz, filmin kurgusunu da yine siz yapmışsınız. Bunu özellikle mi tercih ettiniz, yoksa yapım koşullarının bir sonucu muydu?

Özellikle tercih ettiğim bir şeydi. Filmi yönetirken kamera da benim elimde olmalı, görüntüye tam anlamıyla hakim olmalıyım diye düşünüyorum. Çok özel bir nedeni yok ama kurgusunu da yine ben yapmak istedim.
Aslında bir bütün olarak bu film benim için çok kişisel. Süryani meselesini anlatıyorum ama ben bir Kürdüm. 1915'te Seyfo (Süryani Soykırımı) döneminde Hamidiye Alayları'yla Süryanilere en büyük zararı verenler de Kürtler.
Bu hikâyeyi anlatmak bir anlamda kendimle de hesaplaşmak demekti ve vicdani bir meseleydi benim için. Bu yüzden mümkün olduğunca fazla yerinde bulunmak istedim.




Bu filmi çekmek bir anlamda kendi kişisel tarihinize de baktığınız bir macera oldu diyebilir miyiz?

Evet. Hatta filmi çektikten sonra şöyle ilginç şeyler ortaya çıktı. Kendi nüfus kayıtlarımı araştırdığımda dedemin annesinin Ermeni, babaannemin de Süryani olduğunu öğrendim. Bunları gizlemişler...
Ben de yıllar sonra derinlemesine bir araştırma yapınca bu bilgilere ulaşabildim. O noktada kendimi biraz geriye çektim ve bu filmin ele aldığı meselelerin dil, din ve ırkın ötesinde, insan olma ekseninde değerlendirmesi gerektiğini fark ettim. Dolayısıyla filmde anlattığım tamamen bir insan hikâyesi.

İlk filminiz Lüks Otel İstanbul Film Festivali'nde Yeni Türkiye Sineması bölümünde gösterilmişti. Şimdi de ikinci filminizle Ulusal Yarışma'da yer alıyorsunuz. Bu sizin için nasıl bir duygu? İstanbul Film Festivali bir sinemasever ve bir yönetmen olarak size ne ifade ediyor?

Ben Lüks Otel'i çektikten sonra İstanbul'a geldim. Dolayısıyla hem izleyici hem de yönetmen olarak İstanbul Film Festivali macerası benim için yakın geçmişte başladı.
İstanbul Film Festivali Türkiye'de sinemanın dünyaya açılan kapısı. Aynı zamanda Türkiye'deki en önemli film festivali. Bu yüzden sonraki filmlerimin de festivalde yer almasını çok isterim.


Röportaj: Engin Ertan


(İşbu röportaj İKSV için yapılmıştır)


mümkünmertebe'nin Gittiler 'Sair ve Meçhul''a verdiği not:  1.5  /5