15.4.14

Robin Campillo: Karakterlerimin davranışlarıyla ilgili ahlaki sorular sorulmasını isterim


"Orta yaşlı, beyaz yakalı Daniel, Paris’te Kuzey İstasyonu’nda, genç göçmen Marek ile ertesi gün ucuza seks yapmak üzere anlaşır; genç adamdan zerre kadar şüphelenmez ve ona evinin adresini verir. Fakat ertesi gün Marek, Doğu Avrupalı çetesiyle birlikte Daniel’in bir rezidanstaki dayalı döşeli dairesini istila ediverir! Öte yandan, şaka maka, hiç beklenmedik bir aşk da kapıdadır!"

Eastern Boys / Doğulu Çocuklar’ın yönetmeni Robin Campillo sorularımızı yanıtladı.

Film, 20 Nisan Pazar 13.30’da Feriye’de gösterilecek.


Ana karakterin evi sizin kendi eviniz. Çekimlerde kendi evinizi kullanmayı neden tercih ettiniz?

Öncelikle hem filmin hem de evimin çok da iyi tanımadığım insanlarca istila edilmesini istedim. Genellikle iyi yönetmenlerin, her şeyi nasıl kontrol edeceğini bilen insanlar olduğu düşünülür. Filmi, kontrolü kaybedeceğim ve kendime yabancılaşacağım açık bir bölgede çekmek istedim. Filmin başkahramanı Daniel’le asıl bağımı da böyle kurdum.

Sınıf ve Can Ateşi gibi filmlerin ortak senaristlerindensiniz. Farklı milliyetlere ait çocuklarla çalışmanız kendi filminize ilham verdi mi?

Aslında etkisi olmadı. Farklı kökenlerden gelseler de Sınıf filmindeki karakterlerin çoğu Fransızdı. Can Ateşi ise daha çok yabancı bir filmdi. Fakat Laurent’la (Cantet) birlikte dünyaya açılan filmler yapmaya çalıştığımız doğrudur. Fransa’da auteur filmler fazla narsist olabiliyor.

Senaryoyu yazmaya başlamadan önce, bu göçmen çocuklarla ilgili araştırmalar ya da belgesel tarzı çekimler, röportajlar yaptınız mı?

Doğulu çocukların bir kısmını istasyonda görüp onlarla ilgili bir film çekmek istedim. Uzaktan tüm grubu tek bir karakter gibi görmüştüm. Bu çocukları izlemek hoşuma gitmişti. Tam da çözemediğim bir şeyler yapıyorlardı. Daha sonra sosyolojik bir çalışmada okudum ki buradakilerin çoğu fahişelik yapıyormuş ve Moldova’dan geliyorlarmış.




Film ilerledikçe, ana karakteriniz, Fransız Daniel, bir çeşit kurtarıcıya dönüşüyor, göçmen çocuklar (özellikle onların patron dediği) ise kötü kalpli kahramanlar olarak resmediliyor. Bu algı, “Batılı iyilik meleğine karşı Doğu’dan gelen kötülük” gibi bir okumaya ve yabancı düşmanlığına yol açabilir mi?

Filmin ana karakterleriyle ilgili düşüncenizi paylaşmıyorum. Bence hepsi kendi içinde, farklı meşruiyet seviyelerinde bir illegallik taşıyor. Örneğin Daniel de melek değil. Bence istasyonda geçen ilk sahnede daha çok bir avcı gibi görünüyor. İkinci sahnedeki ev istilasında ise daha çok bir korkak gibi hareket ediyor. Olanlara tepki veremiyor. Marek’in evde olduğu uzun sahnelerde sevecen davranmaya çalışıyor. Fakat bu sevecenliği, genç çocuk üzerindeki hakimiyetinin önüne geçemiyor. Bence birazcık cesur göründüğü tek an filmin sonunda otelde geçen sahne. Öte yandan, Patron tabii ki korkutucu; ama aynı zamanda zeki ve karizmatik. Ayrıca Daniel’e karşı hiçbir şekilde şiddet uygulamıyor ya da homofobik bir davranış göstermiyor. Filmin ikilemlerinden biri de bu. Daniel’le gizemli bir şekilde empati kurabiliyor, onu çok iyi anlıyor. Fransız filozof Jacques Derrida’nın düşmanlık ve misafirperverliği bir araya getirdiği ilginç bir “Hostipitalité” (konukseverlik) kavramı vardır. Bence partiye dönüşen ev istilası da bu çelişkili kavrama bir örnek. Aslında Patron sadece kendi grubu içinde şiddete başvuruyor. Kendi rüyasında kayıp çocuklarla birlikte sıkışıp kalmış bir Peter Pan gibi.

Doğrusal bir hikâye anlatımı olmasına rağmen filmi odak noktası değişen dört farklı bölüme ayırıyorsunuz. Bu bölümlerle vurgulamak istediniz neydi?

Karakterleri filme farklı bir “janr” için koymadım. Karakterlerim ve bunlar arasındaki ilişkiye dair farklı bakış açıları, farklı bir perspektif olmasını istedim. Seyircilerin karakterlere ilişkin farklı algıları olmasını ve filmi izlerken kendilerine karakterlerimin davranışlarıyla ilgili ahlaki sorular sormasını istedim.


Röportaj: Ceyda Aşar


(İşbu röportaj İKSV için yapılmıştır)



mümkünmertebe'nin Eastern Boys'a verdiği not:  3.5  /5