28.9.14

The Equalizer / Adalet


The Equalizer/Adalet'te Denzel Washington huzur dolu sakin bir hayat sürmek için gizemli geçmişini geride bıraktığına inanan bir adam olan McCall’u canlandırıyor.
Fakat McCall aşırı şiddet yanlısı Rus gangsterlerin kontrolü altındaki Teri (Chloë Grace Moretz) isimli genç kızla tanıştığında, kayıtsız kalamaz –ona yardım etmek zorundadır.

Çaresiz olana kaba kuvvet uygulayan herkese karşı intikam almasına olanak sağlayan gizli becerilerle donanmış McCall, verdiği emeklilik kararını bozar ve içinde yatan adaleti yerine getirme arzusunu yeniden bulur.

Eğer birilerinin bir derdi varsa, eğer ihtimaller onlardan yana değilse ve eğer başvuracak başka kimseleri yoksa, McCall yardım edecektir.
O, Adalet’tir.


Columbia Pictures, LStar Capital ve Village Roadshow Pictures işbirliğiyle, bir Escape Artists/Zhiv/Mace Neufeld yapımı olan “The Equalizer/Adalet”i sunar.

Başrollerini Denzel Washington, Marton Csokas, Chloë Grace Moretz, David Harbour, Bill Pullman ve Melissa Leo’nun üstlendiği filmi Richard Wenk yazdı,
Antoine Fuqua yönetti.
Michael Sloan ve Richard Lindheim tarafından yaratılmış televizyon dizisine dayanan filmin yapımcılığını Todd Black, Jason Blumenthal, Denzel Washington, Alex Siskin, Steve Tisch, Mace Neufeld, Tony Eldridge ve Michael Sloan; yönetici yapımcılığını ise Ezra Swerdlow, David Bloomfield ve Ben Waisbren gerçekleştirdi.
“The Equalizer/Adalet”in görüntü yönetimi ASC’den Mauro Fiore’nin,   yapım tasarımı Naomi Shohan’ın, kurgusu ACE’den John Refoua’nın, kostüm tasarımı David Robinson’ın, müziği ise Gregson-Williams’ın imzasını taşıyor.



Denzel Washington’a göre,–aksiyon gerilim “The Equalizer/Adalet”te canlandırdığı karakter olan- Robert McCall’ı tetikleyen güdü içten gelen bir adalet anlayışı: “Robert McCall geçmişte pek çok kötü şey yapmış ve şimdi bunları aşmaya çalışıyor; geçmişiyle gurur duymuyor ve daha iyi şeyler yapmaya çabalıyor” diyor Washington.
McCall sakin bir yaşam sürmek için o geçmişi ardında bıraktıktan sonra, –dünyanın geri kalanının bir başına bıraktığı– genç bir kızın yardıma ihtiyacı olduğunda, aynı adaleti yerine getirme arzusunu yeniden bulur.
Aktör, “McCall kendinden hoşlanmıyor. Becerilerini hiçbir zaman yitirmedi; onları geride bırakmayı bilinçli olarak seçti. Taciz edilen bu masum genç kızla tanıştığında ise, bu konuda bir şey yapmaya karar veriyor” diyor.

Filmin yapımcılarından Todd Black ise, “McCall’un motivasyonu basit. Sıradan, becerileri yetmediği için ya da sadece nereden başlayacağını bilemediği için kendini savunamayan bir insana adaletsizlik yapıldığında, McCall durumun icabına bakıyor –şiddet kullanarak veya kullanmayarak.”


Yönetmen Antoine Fuqua’ya göre –kendisi “Training Day”de Washington’ın Oscar® kazanan performansını da yönetmişti–, McCall süregelmiş bazı arketipik kahramanlık özellikleri taşıyor.
Yönetmen bunu şöyle açıklıyor: “Bu filmi geçmişteki filmlerin, Sergio Leone’nin yaptığı westernler gibi, bir uzantısı olarak görüyorum. Bir mücadele yaşayan, isteksiz ve silahını çekmeye utanan bir anti-kahraman var... ama başka insanlara yardım etme fırsatı bulduğunda, bunu yapıyor. Yeteneklerini bunun için kullanıyor.”

Yapımcı Jason Blumenthal ise şunları söylüyor: “Hepimiz dışarıda bir yerde bize yardım edebilecek birinin olduğuna inanmak isteriz, yeter ki onu bulabilelim. İnternette umutsuzca yardım isteyen bir ilana, başka kimse o çağrıya karşılık vermezken, bir şekilde yanıt veren biri olsa keşke. Muhtaç olduğum bir zamanda, bir yerlerde birilerinin beni duyacağına; birinin her şeyi bir yana bırakıp, hiç nedensiz bana yardım edeceğine inanmak isterim. İşte o kişi Adalet.”


Film ismini 1980’li yılların bir televizyon dizisinden alıyor ve dizinin merkezindeki önermeyi paylaşıyor: İhtimaller çaresiz olanların çok aleyhindeyken son derece eğitimli bir adam, “dengeyi” sağlıyor.
Filmin yapımcıları her ne kadar orijinal dizinin sadece adını ve önermesini almış olsa da, Blumenthal önermenin şimdi daha da güncel olduğunu vurguluyor.
“‘Eşitleyici/adalet’ kelimesi çok güçlü ve içi dolu bir sözcük. Pek çok insan dünyada çok fazla dengesizlik olduğuna inanıyor; dolayısıyla, bir denge yaratma –bir şeyi eşitleme– düşüncesi çok anlamlı. Her şey bir yana, bence filmin adı, şimdi, yani 2014’te, 1980’lerdekinden daha fazla anlam ifade ediyor. İnsanlar bu tür bir kahramanın arkasına sığınabilirler: Onlara en çok ihtiyaç duyan kişiler için kahramanca hareketler yapan bir adamın.”

Buradan yola çıkan proje, yapımcılarca karakterin doğru ve yanlış anlayışını özümseyişinden dolayı seçilen senarist Richard Wenk tarafından Washington için özel olarak şekillendirildi.
 “Orijinal, televizyon dizisinde olmayan bir hikaye yazacaktım. McCall’u gizemli tutabilirdim. Bu da bana karakteri yeniden hayal etmek için özgürlük tanıdı” diyor Wenk.


“Richard’ın senaryosu bir dinamit lokumu gibi” diyen Fuqua, şöyle devam ediyor: “Fitili izlemek her zaman ilginçtir. Kıvılcımlı ve merak uyandırıcıdır –ve bilirsiniz ki, er ya da geç, dinamit patlayacak.”

Oyuncu kadrosuna Teri –McCall’a yardım etme ilhamı veren genç kız– karakterini canlandırmak üzere katılan Chloë Grace Moretz’e göre, rolün Washington için mükemmel olduğunu görmek kolay: “İşini yapış şekli öylesine Denzel ki... McCall yüzünde kocaman gülümsemesiyle en tatlı, en büyüleyici adamken, bir an sonra bir katile dönüşüyor ve siz ‘VAY CANINA! Ne çabuk olup bitti!’ diye düşünüyorsunuz.”

Fuqua, Wenk’in senaryosunda karakterin en önemli özelliklerinden birinin doğaçlama olduğunu belirtiyor: “McCall silah taşımıyor –bu onun geçmişinin bir parçası. Geliyor ve bir odayı iki saniyede tarıyor. Sağınızda solunuzda ne olduğunun kesin olarak farkında –ve sizin önünüzü kesmek için bunlardan herhangi birini kullanabiliyor. Sizde olanı alıp onu size karşı kullanıyor. Sizi belli bir mesafeden öldürmüyor –yüzünüze bakıp, gözlerinizin ferinin sönmesini izliyor. Bu, farklı türde bir insan. Bir turbişona bir daha aynı gözle bakmayacağınızı garanti edebilirim!”


Filmin kilit dövüş sekanslarından birindeki en unutulmaz ve tüyler ürpertici anlardan birinde kullanılan turbişon fikri doğrudan Fuqua’dan geldi.
“Bu dünyaya aşina olan bir arkadaşımla buluştum. Dövüşün bir barda geçtiğini söyledim. Barda bulunabilecek bir sürü şeyi önüme serdi ve, ‘Benim için kullanışlı olacak şeyler bunlar’ dedi. Turbişonu aldı ve aklından geçeni bana gösterdi” diye aktarıyor yönetmen.

Washington konsepte sıcak baktı ve senaryo için startı vermiş oldu; ama herkes senaryo gelmeden hiçbir taahhütte bulunulmayacağı konusunda hemfikirdi.
Washington’a senaryonun verilmesinden üç gün sonra, yapımcılar diken üstüne aktörün yanıtını bekliyorlardı.
Ve nihayet Black’in telefonu çaldı.
Yapımcı o anı şöyle aktarıyor: “Arayan Denzel’dı. ‘Todd, ben Robert McCall’ dedi.”


Washington yapımcı kimliğiyle Wenk’le çalışarak oynamak istediği rolü netleştirdi.
Aktör beraberce en temel soruları sürekli olarak sorduklarını söylüyor: “O kim? Onu tetikleyen ne?  Kusurları neler? Neyi aşmaya çalışıyor? Bence uzun zaman önce, insanlara yardım etmek isteyen bir insan olarak yola çıktı ama sonra başka bir yola saptı. Tüm bunları ardında bırakması ve o kapıyı kapatması gerekti. Ve bu genç masum kız şimdi o kapıyı yeniden açıyor.”

Washington, yönetmen Fuqua’yla yeniden aynı ekipte olmaktan heyecan duydu.
Fuqua “Training Day“”deki ortak deneyimleri doğrultusunda, “The Equalizer/Adalet”in kendisi ile Washington için net bir şekilde iyi bir eşleşme olduğunu belirtiyor.
“‘Training Day’de keşfettiğim şeylerden biri ben sayfada aksiyon gibi görünen bir şey okusam da, Denzel’ın orada bir oyunculuk göreceğiydi; bir aksiyon sahnesini alıp, sanki bir diyalog sahnesiymiş gibi harika bir drama yaratabiliyor” diyor Fuqua ve ekliyor: “Danzel, olabilecek en iyi şekilde, önceden kestirilemeyen bir aktör –o, kendi dünyasında, ve sahnede ne zaman devam edeceğinizi bilecek kadar zekiyseniz, siz de onu gözlemlemek için duvardaki sineksiniz.”


Benzer şekilde, Washington da yönetmenine müthiş güven duyduğunu dile getiriyor: “Antoine çok yetenekli. Ona malzemeyi gönderdik, yanıt verdi –oturup konuştuğumuzda bit ton fikri vardı– ve böylece işe koyulduk.”
Bu güven daha sonra sette semeresini verdi.
“Antoine’ın film için bir vizyonu vardı –özel kameralarla yakın çekim gibi şeyler yapıyordu. Ama bunların hiçbiri için endişe duymadım. Kamera Antoine’ın uzmanlık alanı –benim bu konu için kaygılanmam gerekmiyor. Sadece oyunculuk konusunda endişelenmem gerekiyor” diyor aktör gülümseyerek.

Fuqua da şunu ekliyor: “Bir ritmimiz ve anlayışımız vardı. Konuşmamızın bile gerekmediği zamanlar oldu; ikimiz de diğerinin nereye varmaya çalıştığını biliyorduk.”

“Training Day”den bu yana, Fuqua ile Washington’ın yeniden bir araya gelmek için çeşitli fırsatları oldu, ama gerçekten tekrar birlikte çalışmalarını sağlayan “The Equalizer/Adalet”ti.
Blumenthal, “Zorlama değildi. Kalkıp, ‘‘Training Day’i yapmış kişileri bir araya getirelim’ diye uğraşmadık. Bir film yapmanın nedeni bu değildir. Bence Antoine karaktere geri dönebileceği, bir insanı tetikleyen şeyi gerçekten anlayabileceği bir film yapma peşindeydi. Ancak inanılmaz bir oyuncunuz olduğunda harika bir karakter geliştirebilirsiniz; ve elbette, bizde Denzel vardı. Dolayısıyla, karşımızdaki meydan okuma, Denzel’ın bürünebileceği bir karakter ve Antoine’ın hayata geçirebileceği bir dünya bulmaktı.”



YARDIMCI OYUNCULAR HAKKINDA

Gözdağı ve korku dolu bir hayata zorlanmış genç kız Teri rolündeki Chloë Grace Moretz yardımcı oyuncuların başını çekiyor.
Teri, McCall’la buluştuğunda, hikayesi McCall’da yeniden adaleti sağlama arzusu uyandıracaktır.

“Karakterin bir hayat kadını olduğunu ilk öğrendiğimde, ‘Taxi Driver’ tarzı –sınırları biraz zorlayan– bir rol olduğunu düşündüm. Ama şaşırdım. Rol hayat kadınlığını allayıp pullamıyor. Teri’yi mesleği icra ederken asla görmüyorsunuz. Odaklanılan şey mesleği değil, nasıl bir insan olduğu. Gözlerinde hâlâ kıvılcım olduğunu, daha iyi bir şeylerin özlemini duyduğunu, eğer o korkunç dünyadan çıkabilse normal bir hayat yaşayabileceğini anlayabiliyorsunuz. Karakteri sevmemin nedeni bu –hikayenin içine inşa edilmiş bu içsel umut.”

Moretz içsel umudun Teri’nin McCall’la kurduğu bağın temelini oluşturduğunu da sözlerine ekliyor: “McCall ondaki bu hayali görüyor. İki katmanlı bir cam gibi –çok korkmuş küçük bir kız var; bir de onun hemen önünde, hayatta kalabilmek için çetin cevizmiş gibi bir tavır takınan, dehşet verici bir dünyanın içine savrulmuş bir kız var.”


Washington, Teri’nin de o öndeki camın arkasına bakma yeteneğine sahip olduğunu söylüyor.
“İşi erkekleri okumak –bu, ister doğal bir yetenek olsun, ister mesleği sayesinde geliştirdiği bir beceri” diyor Washington ve ekliyor: “McCall’u bir kitap gibi okuduğunu söylemiyorum ama acıyı görebiliyor, onun acı çektiğini görebiliyor.”

“Teri, McCall’la ilk karşılaştığında, onun kodunu çözüyor” diyen Moretz, şöyle devam ediyor: “Gözlerinin ta içine bakıyor. Ondaki opsesif kompulsif bozukluk tiklerini fark ediyor –kitabını yüz kez çevirmesini, eşyalarının yerini değiştirmesini. Fakat, çevresindeki herkes her şeyi üstünkörü yaparken, birinin bir takım şeylere bu denli özen duyması Teri’ye inanılmaz şirin geliyor.”

Moretz rolü aldıktan sonra karakterin arka planını araştırdığını belirtiyor: “Bu çevreye dünyanın dört bir yanından –Rusya’dan, İskandinavya’dan– getirilmiş kızlar var. Children of the Night isimli müthiş bir organizasyona gittim: Amerika’nın her yerinden kızlar bir çağrı numarasını arayıp, sokaklardan kurtuluyor ve onlara değer veren yuvalara yerleşiyor. Amacım o kızları sömürmek değildi –ben bir rol üstlenen bir oyuncuyum– ama bir kız olarak, onları anlamak istedim. Onlarla buluşmak gerçekçi bir şekilde Teri olmama ve onun kim olduğunu görmeme yardım etmekle kalmadı, 16 yaşında bir kız olarak minnet duymama ve organizasyona dikkat çekmeme de olanak sağladı.”


Ancak McCall için konu sadece Teri’yi kurtarmak değildir –eylemleri onu Rus mafyasının kalbine götürecektir.
Aktör Marton Csokas kartelin sorumlusu olan ganster Teddy rolünü üstlendi.
 “Kötü adamı oynama zorluğu hoşuma gitti” diyen aktör, şöyle devam ediyor: “Daha önce de kötü adamı oynadım –hatta Rus bir kötü adamı– ve insan kendini tekrar etmek istemiyor. Bu yüzden, role farklı açıdan yaklaşmanın yollarını bulabilirsem, biraz daha karanlık olabilirsem ve ham malzemeyi işleyebilirsem, ilgi çekici bir şey yapabilirim diye düşündüm. Eğlenceliydi.”

Csokas, Wenk’in karakter için “gerçekten güçlü bir dayanak noktası ve bambaşka yönlere gitmenize fırsat tanıyan bilgiler” sağladığını söyledikten sonra, şöyle devam ediyor: “Benim korumaya çalıştığım en güçlü fikir karakterin –vicdansız, sevgiden yoksun, duyguları körelmiş, ahlaki açıdan başkalarının ne düşündüğüne önem vermeyen– sosyopat yönüydü. Bu fikirler bir karaktere örmek için ideal.” Teddy’yi McCall’la karşı karşıya getiren şey budur: Teddy başka insanları umursama yetisinden yoksunken, McCall o kadar umursar ki ardında bırakmaya yemin ettiği bir hayata geri çekilir.


Csokas, Teddy’nin benzersiz aksanını kapabilmek için yine kendi içine döndü.
“Ona stereotipik bir Rus aksanı vermek istemedim” diye açıklayan aktör, şöyle devam ediyor: “İngilizce öğrenen Rusların hepsi çok farklı şekillerde konuşuyor. Bu yüzden, onun İngiltere’de zaman geçirdiğini hayal ettim –büyük olasılıkla Londra– ve Cockney aksanı denedim. Unutmayın ki o bir sosyopat, dolayısıyla herkes için herhangi bir şey olabilir; ve sosyopatlar iyi birer taklitçi oluşlarıyla ünlüdürler.”

Aktör David Harbour, Boston emniyet teşkilatında çalışan yozlaşmış polis Frank Masters’ı canlandırdı.
“Frank Rus mafyasıyla, İrlanda mafyasıyla, diğer mafyalarla çalışıyor. Onlardan yüklü miktarda para alıyor” diyor Harbour.
McCall, Teri’ye zarar veren insanları devirmeye başladığında, Masters, Teddy’nin koruyucusu olur; mafyanın mallarını her ne pahasına olursa olsun koruması için göreve çağırılır.
“Masters sadece McCall için değil, Teddy için de bir tamamlayıcı oluyor, çünkü Masters’ın birini alaşağı etmek için nasıl yaklaşacağına dair çok farklı bir fikri var. Boston’ı çok iyi biliyor, burası onun çöplüğü; ve gelip ona ne yapması gerektiğini söyleyen bu adamla düşmanca bir ilişkisi var.”


Bill Pullman ve Melissa Leo, McCall’un geçmişinden gelen evli çift Brian ve Susan Plummer rollerini üstlendiler.
“Onlar McCall’un hayatında işlevsel yegane erkek-kadın ilişkisi” diyen Pullman, Leo’yla o ilişkiyi yaratma konusunda ise şunları söylüyor: “20 küsur yıllık bir ilişkiyi yaratmak bir zevk –açık, cömert bir zihinsel durumda olma fırsatı buluyorsunuz.”

Pullman’a göre, Brian Plummer, “Aileden varlıklı biri.
Richard Wenk bu tür insanlardan biriyle Güney Fransa’da tanışmış –bunlar çok eğitimli, varlıklı bir aileden gelen, dış ilişkilerin belirli alanlarında son derece bilgili ve zeki oldukları için sürekli olarak hükümet tarafından görevlendirilen insanlar.”
Pullman’ın hayal gücünde, Plummer karısını böyle bir roldeyken tanıyor –her ne kadar karısının rolü, kesinlikle beyin takımı ofislerinin dışında, ön saflarda olsa da.


“The Fighter”daki rolüyle Oscar® kazanmış olan Leo, kendilerinin de McCall gibi emekli olmuş olmaları gerektiğini söylüyor: “Brian ve Susan Plummer dünyadan ellerini eteklerini çekmişler. Ve sonra, Robert McCall’un kapımıza gelmesiyle birden bire oyuna yeniden geri döndürülüyorlar.”

Leo’nun ifadesiyle, Susan Plummer ile McCall arasındaki ilişki o kadar derin ki, çoğu zaman, hiçbir şey söylenmesine gerek olmuyor.
“Onların dünyasında, hiçbir şey asla tesadüfi değil. Daima söylenmeyen bir şeyler var; her ikisi de yıllarca insanlardan gelen işaretleri okumak için eğitim almış ve çalışmışlar; kelimenin tam anlamıyla, davranışlarından insanların düşüncelerini okuyabilmek için. Dolayısıyla, McCall ortaya çıktığında, düşünmek istediği şey kendisinde neler olup bittiğini Susan’ın bilmediği, ama başının büyük bir dertte olduğuna dair oldukça iyi bir fikri olması gerektiği.”

McCall’un önceki hayatında ilişkileri neydi?
“Ortak geçmişlerinin ne olduğu açıklanmıyor” diyor aktris ve ekliyor: “Hayal gücüne bırakılıyor. Fakat hayal gücünde, soru ‘Birlikte ne yaptılar’ değil, ‘Birlikte ne yapmadılar?’.”


Leo kamera önündeki kocasını canlandıran Bill Pullman için de şunları söylüyor: “Bill her ikimiz de vardıktan sonra beni otel odamdan arama nezaketini gösterdi. Beraberce parkta gezdik, kahve içtik; senaryo veya karakterlerden pek söz etmedik, sadece birbirimizi biraz tanıdık. O sohbet sayesinde, onunla, deneyimleriyle, oyunculuğa nasıl tiyatroda başladığıyla ilgili bir his edindim ve bunu Susan’ın Brian hakkında nasıl hissediyor olabileceğine ekledim.”

Tuhaftır ki, yıllar önce, Leo “The Equalizer” televizyon dizisinin bir bölümünde yardımcı oyunculuk yapmıştı. Hafıza unutabilir ama YouTube sonsuza kadar var olacak.



“The Equalizer/Adalet”in aksiyonunu kurgulamak için, Fuqua, Washington ve filmin dublör koordinatörlerinden Keith Woulard arasında sohbetler başladı.
“Aksiyon çekerken kamerayı sallama ve bir şeylerin yerlerini değiştirme gibi bir eğilim var; izleyici neler olup bittiğini kavrayamaz. Denzel ve Keith’in yapmak istemediği de işte tam buydu. Benim amacım oyunculuğu alıp aksiyona döndürmekti” diyor Fuqua.

Fuqua’nın McCall’lu aksiyon sahnelerini nasıl çekeceğine dair ilham kaynağı gerçek boksörlerle etkileşimiydi.
Yönetmen bunu şöyle açıklıyor: “Harika bir boksör olan çok iyi bir dostum var: Sugar Ray Leonard. Hikayeler anlatır ve bir boksörün ne kadar zeki olabileceğini fark edersiniz. Bazen size dokunurlar ve, “Hey, bugün nasılsın?” derler. Bu, onların sizi kontrol etme, formda olup olmadığınızı, tehdit olup olmadığınızı anlama yöntemidir. Ya da nasıl hareket ettiğinizi, vücut dilinizin nasıl olduğunu, güçlü ve zayıf yönlerinizi görmek için sizi belirli bir şekilde izlerler. Açıklarınızı bulabilirler. McCall da bu eğitime sahip; bu şeyleri fark ediyor ve onları kendi avantajına kullanıyor. Bunu göstermemiz gerekiyordu.”


Bir sonraki adım aksiyonu yavaşlatmaktı.
“Bar ofisindeki sahneyi ilk yaptığımızda, hızlıydı –gerçekten süratliydi. Dedim ki, ‘Hızlı olmalı ama kişisel de olmalı. Hadi bunu yavaşlatalım, buna bir diyalog sahnesiymiş gibi yaklaşalım ki McCall’u tüm bu hareket içinde hâlâ bir karakter olarak görebileyim. Denzel yapması gerekeni yaparken bu nasıl gerçekleştirilebilirdi?” diyen Fuqua için sahnelerin gerçekçi olması da önemliydi.
“Kendimize bu hakikaten olabilir mi diye sorduk. Fiziksel olarak bu şeyleri gerçekten yapabilir misiniz? Bunu yapabilen bir insana neler olur? Anlaşıldı ki çoğu insan için, sıradan insanlar için, mümkün değildi; araba kazası yaptığınızda, kalbiniz daha hızlı atar, paniğe kapılırsınız. Fakat McCall gibi insanlarda, tam tersi söz konusu. Onların kalp atışları yavaşlar. Nefes alıp verişleri yavaşlar. Çevrelerindeki her şey yavaşlar. Gözbebekleri daha çok ışık almak için büyür. Saniyeler içinde bir odayı ölçüp biçerken gerçekten tüm bunlar olur. Ve sonra, her şeyi hesaplamalarının ardından, harekete geçerler.”


Bir dublör koordinatörü olarak Woulard için, süreç senaryoyu ayrı ayrı set parçalarına bölmekle başladı.
 Bu konuda şunları aktarıyor: “Denzel ve Antoine’la ne yapmak istediklerini konuştuk. Bu karakterde, Denzel çok fazla dövüş sanatları tarzında hareket etmek istemedi; düz, sert, yaratıcı, sokak tarzı dövüş istedi. Ve Antoine da elbette buna katıldı.” Woulard film için dövüşleri yaratırken, Özel Kuvvetler de dahil olmak üzere, kendi askeri deneyiminden yararlandı.

Özellikle bu filmde, dublör ekibinin Washington’la yakın bir çalışma içine girmesi ve aktörün kendisinin yapabileceği bir aksiyon yaratmak şarttı.
“Aksiyonun tamamını karşıdan görecek şekilde tasarladık. Sahnelerin yüzde 95’inde Denzel’ı görüyorsunuz” diyor Woulard ve ekliyor: “Dolayısıyla, çekimlere başlamadan yaklaşık bir ay önce, onu eğitmeye başladım ve her gün antrenman yaptık.”

Karakter olağanüstü eğitimli bir uzman olduğu için, antrenman şarttı.
Woulard’a göre, “Bıçaklı bir kavgada aletin bıçak kısmını dışarı doğru tutuyorsanız, işi bilen herkes, ‘Tamam, bu adam çarçabuk bertaraf edilebilir’ diyecektir. Ama eğer bıçak içeri doğru, avucunuza paralelse, ve bıçaklı kişi onu boks yapar gibi tutuyorsa, işte o zaman karşınızda deneyimli biri vardır.”


Robert McCall’u başkalarından ayıran bir özellik silah kullanmamasıdır; rakibine karşı çevresini, elinin altında ne varsa onu kullanır.
“Masadaki bir kül tablası, çalışma masasındaki bir mektup açacağı olabilir” diyor Woulard ve ekliyor: “Bir vazo, çatal, fincan veya kitap olabilir. Hele hele Home Mart’ta dövüşürken tam kendi çöplüğünde; eşyaları toplayıp birleştirebilir.”

Bu şekilde, “The Equalizer/Adalet”in spesifik aksiyonu tehlikeli sahnelerle sınırlı kalmıyor; görüntü yönetimi ve yapım tasarımı da dahil olmak üzere yapımın tüm yönlerine uzanıyor.
“Equalizer/Adalet vizyonu diyebileceğimiz fikri bulan kişi Antoine’dı” diyor yapımcı Todd Black ve ekliyor: “Daha en başından, ilk toplantıdan itibaren, tamamen Antoine’ın fikriydi. Onu ‘Training Day’de birlikte çalıştığı ve ‘Avatar’ için Oscar® kazanmış görüntü yönetmeni Mauro Fiore’yle, ayrıca yine ‘Training Day’de birlikte çalıştığı yapım tasarımcısı Naomi Shohan’la bir araya getirdik; üçün bu fikrin üzerinde çalıştılar.”

Black şöyle devam ediyor: “Bu film için Naomi’yi işe aldığımızda, bize, ‘Buram buram gerçekçilik kokmalı. Robert McCall’un kapı komşunuz olabileceğini hissetmelisiniz. Home Mart’a adım attığınızda, o tür bir mağaza hissi vermeli’ dedi. Ama şunu da vurguladı: ‘Gerçekçi olsa da, kasvetli ya da salaş olmamalı; bir ruhu olmalı, mum ışıkları olmalı, sıcak olmalı. McCall’un sıcak bir ruhu var, yoksa Adalet olmazdı’.”


Shohan filmde kendisi için en büyük zorluklardan birinin McCall’un aksiyon sekansları için ihtiyaç duyduğu her şeyi dikkatle yerleştirecek setler yaratmak olduğunu belirtiyor.
Ama bunların ipucu vermemesi ve aksiyon sekansları için o mizansenin hakkını vermesi gerektiğini de ekliyor: “Set dekoratörü Leslie Rollins ve ekibi çok dikkatli bir etüt yaptı; dövüş sahneleri için nelerin ilginç olacağını, bunları başlangıçta sunmamız ve sonra dövüş için yeniden kullanmamız gerektiğini konuştuk.”

Shohan, ayrıca, Teri ile McCall’un tanıştığı restoranı da tasarladı.
“Restoranın çepeçevre pencerelerle kaplı olması, karanlıkta bir ışık havuzuna benzemesi fikrinden yola çıktık” diyen tasarımcı, şöyle devam ediyor: “Böyle bir yer bulmak çok zordu; her yeri taradık. Ve sonra tam da aradığımız şeyi bulduk –inanılmaz pencereleri vardı– ama burası bir yer karoları mağazasıydı. Mağazayı ödünç alıp alamayacağımızı, orayı bir süreliğine restoran olarak kullanıp kullanamayacağımızı sorduk. Her şeyi dışarı çıkardık; bir tezgah yaptık; zemini değiştirdik; sahte bir teneke tavan döşedik. Işıkları astık ve duvarları biraz loş, biraz sualtı görünümü vereceğini ama aynı zamanda ışıldayacağını umduğumuz bir renge boyadık. Ünlü Hopper tablosundaki renk paletini kullandık; orada da benzer renkte duvarlar, bir yeşillik hissi ve kırmızı bir tezgah vardır. Bu yeni bir fikir değil ama işe yaradı; mekan 1940’lardan beri değişmemiş, zamana hapsolmuş bir yer görünümü kazandı.”



MÜZİK HAKKINDA

Fuqua filmin müziğini yaratması için besteci Harry Gregson-Williams’a başvurdu.
“Yaratıcı süreç daima karakterle başlar –ve McCall bu filmin merkezini oluşturuyor” diyor besteci ve ekliyor: “Onu neyin tetiklediğini anlar anlamaz, izlediğim yol onun gözlerinin arkasına geçmekti. Tehlikeli bir durumun içine doğru yürüdüğünde, kamera yüzüne yaklaşıyor ve gözlerinin ta içine bakıyorsunuz –aslında, onun gördüğü şeyin bir yansımasına tanık oluyorsunuz.”

Bunun sonucu olarak, müzik –filmin kalanında olduğu gibi– gerçekçi bir yaklaşım izliyor.
 “Antoine aksiyonun inandırıcı olmasını istediği için, müziğin de gerçekçilik üzerine oturması gerekiyordu. Kahramanı anons eden kornolar kullanmadık. Karakterin temasında oldukça karanlık bir ton var. Ama oldukça erken bir dönemde öğrenmiş olduğum şey şu: Bir sahneye karanlık getirmek istiyorsanız, bir yerlere biraz ışık da koymalısınız ki tezat belli olsun. McCall’un müziğinde iki yönlü atak kullandım: Biri aksiyonun ardından gelen, cüretkar, güçlü ve gürültülüydü; diğeri oldukça hassastı” diyor Gregson-Williams.

McCall aksiyona şimşek gibi dalınca, Gregson-Williams’ın müziği de aynısını yapıyor.
Besteci izleyicilerin gerilimin oluşmakta olduğundan illa haberdar olmadığını kaydediyor: “Yaptığınız şey Denzel’ın karakterini takip etmek –o, bir şeylerin döndüğünü izleyiciden önce fark ediyor. Müzik size fark ettirmeden yavaş yavaş yaklaşıyor ve sonra McCall aksiyona daldığında, müzik de ona ayak uyduruyor."


Bu sahneler, Teri’yle olan sahnelerle dengeleniyor.
“Chloë’nin performansında çok kırılgan, çok yalın bir özellik var; bu yüzden, oldukça ince seslerle çevrili, çok sade bir piyano melodisi kullandım” diyor besteci ve ekliyor: “Müzikte aşırıya kaçmamak, duyguyu zorlamamak önemliydi. Geri durduk ve izleyicilerin ilişkiyi sırası geldikçe keşfetmelerine izin verdik.”

Gregson-Williams, Teddy’nin teması için, alışılmadık bir yaklaşım benimsedi. “Teddy kötü adam ama ben onun karakterine baktım. Çok güzel ve pahalı takım elbiseler giyiyor; filmin en şık giyinen erkeği o. Özel bir jetle geliyor. Adamın para içinde yüzdüğü belli. Ama o bir serseri değil, oldukça rafine –adi ve pislik bir herif olduğunu ancak onu daha yakından tanıdıktan sonra keşfediyorsunuz. Dolayısıyla, ona rafine bir tema vermem mümkün oldu.”




Filmin mmknmrtb eleştirisi..



1 yorum:

  1. Adsız1.10.14

    Çok ayrıntılı ve özenli bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık. Hakikaten emek vermişsiniz.

    YanıtlaSil