12.10.14

Magic In The Moonlight :: Ne Sihirdir Ne Keramet


1920’ler Avrupa'sında, Çinli makyajı yaparak ve Wei Ling Soo adını kullanarak gösteriler yapan illüzyonist Stanley (Colin Firth), başardığı görkemli numaralarla insanları büyülemeye devam etmektedir..

Dönemin modası icabı bu tür gösteriler, 'sosyete' denebilecek üst düzey kesimden çok rağbet görmekte, işin ustaları da el üstünde tutulmaktadır..

Stanley bu durumdan memnundur elbette; ama öte yandan, bu el çabukluğunu sihirle, fizikötesiyle karıştırıp istismar edenlerin de bir numaralı düşmanıdır ha..

İşte bunun gibi, sihirbazlık veya medyumluk ayağına insanları kandıranların maskesini indirerek rezil etmek, onun ikinci işi gibi olmuştur..


Bir gün yanına gelen, 'meslek ve çocukluk arkadaşı' Howard Burkan'ın (Simon McBurney) önerisi, yine bu ikinci işine yöneliktir..

Pek zengin Catledge ailesinin Fransız Rivierası'ndaki malikanesinden gelen Howard, annesi (Marcia Gay Harden) ile birlikte bu aileye yanaşmış, güzeller güzeli medyum Sophie Baker’ın (Emma Stone) 'durugörü' performanslarından çok etkilendiğini, onun bildiğimiz şarlatanlardan falan olmadığını söyleyerek, Stanley'den gelip bi görmesini ister..


Külyutmaz dostumuz, kocaman özgüveni ve kendini beğenmişliğiyle karışık, şu anda bu işe hiç bulaşmak istemediğini söylerse de, hem arkadaşının ısrarına dayanamayarak, hem de içten içe merakına yenilerek, teklifi kabul eder..

Sözkonusu malikaneye gidecek, kendisini bir iş adamı olarak tanıtacak ve annesiyle birlikte bu zengin aileye yapışarak onları sömürmeye girişmiş, üstelik evin küçük beyini de kendine aşık etmiş bu 'şarlatan' kızın foyasını meydana çıkaracaktır..


Aman diyim.. asıl sen kendine dikkat et Stan!.
Bu kocaman gözlü, aşırı şirin şey, gözüme pek de tekin görünmedi bak..
Bu arada seni de karambole getirip, bi güzel büyülemesin..

Ya da boşver, büyülesin ya.. gelmiş dayamışsın zaten merdiveni altmışına, kız desen henüz yirmilerinde..
Dert ettiğimiz şeye bak, di mi lan Stan!?



Woody Allen'in Askerleriyiz

Allen, 1920'lerde geçen filmini sanki o yılların sinemasal anlatım tarzıyla çekmeyi denemiş gibi..
Karakterleri vasıtasıyla- olmuş ya da olacak her olayı, o olayın öznesi olan her kişiyi, uzun uzun ve eksiksizce tanıtmayı kendine vazife edinmiş 'öğretici' bir üslup, 'giriş gelişme ve sonuç' yöntemine sıkı sıkıya sadık, bir klasik anlatım..


Başkası yapsa yadırgayacağımız, belki de kınayacağımız bu demode anlayış, 'yaşayan efsane' olmaya ramak kalmış bu ağbimize ne de yakışıyo ama..

O değil de, Eros'un okunu böğrüne yiyerek, kendini bir başka hissiyatın içinde yitirmiş olduğu halde, bu mevcut durumunu hâlâ mantığıyla reddetmeye çalışan Stanley ile her şeyin farkında olarak, yeğenini sarkastik dokunuşlarla iğneleyen teyzesinin (Eileen Atkins) 'sohbet sekansı'ndaki diyalogsal mücadelede sergilenen yönetmen ustalığı ve oyunculuk gösterisini nasıl övsem, bilemiyorum valla..


O da değil de..
"Tamam, ruh gibi, öte dünya gibi saçma sapan inançlarla falan, zihnimizi bulandırmayalım öyle; ama, kütük gibi yaşayarak, hayatın güzelliklerini de ıskalamayalım..
Ve aşk misali, bir takım 'organik' büyüleri de bizzat üstümüzde deneyerek, işin keyfini çıkaralım." demeye getiren, Woody Allen'in sadık bir neferiyim; haberiniz olsun..



Bi de ne diyecem bak

Deneyim ve icra aşamasında farklı süreçlerden geçse de, özünde kandırmanın, aldatarak inandırmanın olduğu iki farklı mesleğin, ama aynı yolun yolcularıdır; illüzyonist bir adam ile medyum bir kadın..

Filmin de esas mesajlarından biri olarak- bu iki 'meslek' arasında önemli bir fark da vardır yalnız..
Siz onun 'Sihir' gizemini kullanarak ambiyans yaratma girişimine fazla takılmayınız- doğuştan gelen yeteneğini, çok merak edip, çok çalışarak geliştirmiş bir gösteri sanatçısı olarak illüzyonist, çıktığı sahnede kesinlikle yalan söylemez, sadece geliştirdiği teknik ve donanımla birlikte oluşturduğu el çabukluğuyla, izleyicisini -sadece o an için- kandırır, şaşırtır ve de eğlendirir..


1950'li yıllarda bu durumu bizzat şu sloganla özetlediğimi şimdi hatırladım da yine gözlerim doldu: "Ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet"

Gelgelelim bir 'medyum', sadece yalandan ibarettir..
Tamam, o da -özellikle inandırıcı olmak için- bazı yeteneklere sahip olmalıdır; ama kişinin, alavere dalavereyle elde edilmiş bazı özel bilgilerini yine ona satarak işe başlayıp kafeslediği müşterisini, geçmişten, gelecekten hatta ruhlar dünyasından gelen titreşimlerle büyüleyen birinin asıl mesleği de bellidir yani: Nitelikli Dolandırıcı..


Bir ek not olarak, söz konusu medyumluğun, metafizik gerçekliği konusuna ise şimdi burada girmek istemiyorum..
Sadece şunu söyleyebilirim, çok eskiden beri bu konu üzerine yaptığım araştırmalar, beni sadece -ve maalesef- 'olumsuz ve anlamsız' bir noktaya taşımaktan başka bir işe yaramadı..

Yoksa ben de isterim, metafiziğin fiziği yendiği bir alemde parapsikolojik sabahlara uyanıp, mükellef Van kahvaltısı sonrası Türk kahvesiyle keyif yapmayı..




Magic In The Moonlight / Sihirli Ay Işığı

Senarist - Yönetmen: Woody Allen
Oyuncular: Colin Firth, Emma Stone, Marcia Gay Harden, Simon McBurney, Eileen Atkins
Yapım: ABD, 2014, 97'

  3.5 / 5