Mütevazı görünümüne karşın, gönlü zengin, cana yakın bir tiyatro salonu
Tatavla Sahne..
Bu sahnede bazı günler, aynı adlı tiyatronun oyunları sergileniyor; diğer günlerde de salonu olmayan bir çok
tiyatro topluluğu seyircisiyle buluşuyor..
Özel bi ilginiz, araştırma özelliğiniz falan yoksa, bunlardan
haberinizin olmaması gayet normal..
Zira, Tiyatro'nun ne kendi oyunlarının, ne de 'misafir' oyunlarının reklamını öyle billboard'larda, gazetelerde, dergilerde göremezsiniz..
Sponsoru yok, seyircisi az, geliri sıfıra yakın, bu yüzden de reklamı
düşünmeleri bile abes bu tiyatrocular, profesyonel görünüme ve içeriğe sahip
gibi görünseler de, tamamen amatör ruhlu, tiyatro aşkıyla heyecanlı, o ezelden
beri methini duyduğumuz, 'iki kalas bir heves' anlayışının mümtaz
örnekleridir..
Belli ki 'gerçek' hayatta 'para getiren' başka işler yaparak, dizilerde
falan oyunculuk yaparak hayatta ve sanatta kalabilen bu arkadaşlara
saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum..
Gelelim oyunumuza..
William Shakespeare'in, en az kendisi kadar ünlü oyunu Hamlet'in 'tuhaf'
kahramanı, Danimarka Prensi Hamlet'in yolu günlerden bir gün -olur mu olur-
Türkiye'ye, hatta kendi oyununun provasının yapıldığı bir tiyatroya düşer..
Belki de demin bahsettiğim o topluluklar denli olanaksızlıklar içinde
debelenen bir tiyatro grubu -hem de- Hamlet'i oynamaya karar vermiş, provalara
da başlamıştır..
Sahnedeki iki kadın oyuncu, yönetmenin bir anda ortadan kaybolmasıyla
(Adamın gözü korkmuş ve kaçmış olmalı) sahnede kalakalırlar ama, çabucak da
toparlanarak, provalarına yönetmensiz devam ederler..
İki oyuncu, makyaj ve giyimle kendilerini erkeğe benzeterek, Hamlet
oyununun 'mezarcı' sahnesini, hurdaya çıkmış bir derin dondurucuyu mezar kabul
ederek (düşünün artık prodüksiyonun sefaletini) prova ederlerken, Prens Hamlet
içeriye dalar..
Evet evet, oyuncu falan değil; kendini Danimarka'da
sanan Hamlet'in bizzat kendisi!.
"Daha neler, yok devenin bale pabucu ya da nasıl oluyor da böyle bi
şey oluyor ki?" minvalinde sorularla üstüme gelmeyiniz lütfen; çok merak ettiyseniz eğer, gidiniz ve oyunu izleyiniz..
Komşuda Tiyatro'nun Eda Özdemir, Hülya Karakaş, Mesut Dalkılıç'tan
oluşan üç kişilik kadrosu, dünyanın bu en ünlü, en çok oynanan, en çok
yorumlanan trajedisini, çeşitli yerlerine değinip irdeleyerek ve lafı ilk
fırsatta ve de her defasında Danimarka'dan Türkiye'ye getirerek, oldukça
satirik, epeyi de politik bir komediye malzeme yapıyor..
'Malzeme yapmak' derken, katiyen olumsuz bir işlemden bahsetmiyorum; lâkin,
siyasete biraz fazla güncel, fazla direkt dalınması -hiç şüphesiz ki
hissettirdiği heyecan ve rahatlama dışında- oyunun 'protest' özelliğine
'estetik' bir destek katamıyor maalesef..
Olsun varsın..
Öylesine boktan, baskıcı, öylesine antidemokratik bir süreçten geçiyoruz
ki onların, bu zulme isyan etme cesareti göstererek, sahnede dimdik vaziyette
haykırmaları, bu durumu bize lâyık görenlerin üzerine, tek silahları olan
kelimelerle -üstelik gülerek- yürümeleri yeter..
Prens Hamlet'i, 'yakışıklı' Kenan İmirzalıoğlu ile karşılaştıran; Gezi
Parkı Direnişi anılarını, bir Neşet Ertaş türküsüne bağlayan; Onur Akın'ın
'aşırı duygulu' Gezi Marşı'ndan, Ajda Pekkan'ın 'neşeli isyankâr' şarkısı Hür
Doğdum Hür Yaşarım'a atlayan, iddiasız, küçük, dalgacı, yergici, sempatik,
sürprizli ve -en önemlisi- 'cesur' bir oyun, Shakespeare’in Kerimeleri..
Yönetmen Yardımcısı: Deniz Yazıcı
Oyuncular: Eda Özdemir, Hülya Karakaş, Mesut Dalkılıç
Müzik: Anonim
Kostüm Tasarım: Filiz Tarlabaşı
Görsel Tasarım: Çağın Kaya
Asistan: Bilgehan Kündem
Oyun 29 Ocak'ta (Bugün) Tatavla Sahne'de..