13.2.16

Louder Than Bombs :: İçimizdeki Bitmeyen Savaş



Zor şartların, zor hayatların, bilumum savaşların kameralı tanığı olarak, gayet başarılı bir meslek yaşamı olmuş ünlü fotoğrafçı Isabelle Reed (Isabelle Huppert), elim bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrılışının üçüncü sene-i devriyesinde törenlerle ve sergilerle anılmaktadır..

Zamansız bir ölümle, geriye 'gözü yaşlı' dul bir koca, yine 'gözleri yaşlı' iki öksüz oğlan bırakan Isabelle'in ardında oluşan boşluk ve kaos, onun hayattayken sandığından da mühim ve büyüktür..

Evli ve yeni çocuklu büyük oğlan Jonah (Jesse Eisenberg), bu sergi nedeniyle, babası Gene (Gabriel Byrne) ile kardeşi Conrad'ın (Devin Druid) birlikte ikamet ettiği 'baba evi'ne gelmek ve bir süreliğine orada yaşamak zorunda kalır..

Küçük yaşta tecrübe ettiği annesizliğin travmasıyla, ergenliğini çok daha ağır, hatta 'pis' bir biçimde yaşayan küçük oğlunun hakarete varan triplerinden illallah diyen Gene Baba, evlenmek suretiyle kendisini bu cehennemden kurtardığından beridir pek yüzünü göremediği büyük oğlanın dönüşünden oldukça memnundur..

Baba, oğullar ve kutsal anne ruhunun bir araya gelmesi -belki de- ezeli suskunluklarına çare olacak, o acı hadiseden beridir içlerinde biriktirdikleri, artık zehirleşmeye başlayan anılar ve de duygulardan -bi şekilde- kurtulmalarına da vesile olacaktır..



Bir Kadının Ardından

Filmi seyrederken hemen aklınıza -tabii izlediyseniz eğer- yönetmen Erik Poppe'ın, baş rolünde Juliette Binoche'yi oynattığı film, Tusen Ganger God Natt'ın geleceğinden emin olabilirsiniz..
O filmin, Louder Than Bombs'un senaristlerine -en azından- ilham verdiğini düşünüyorum..

Ortak konumuz aile, ana konuğumuz da 'savaş fotoğrafçısı' bir kadındır..


Öncekinde, savaş mahallerinde dolaşırken habire ölümlerden dönen, ama hali hazırda yaşayan -evli ve iki çocuklu- kadın fotoğrafçıya karşın bu filmdeki kahramanımız olan kadın, Asya ve Afrika'da süren onlarca savaştan sağ çıkıp, memleketinde geçirdiği bir trafik kazasında rahmetli olmuştur..

Onun da geride bıraktığı bir koca ve iki erkek evladı vardır ki onlar, eşi ve annelerinin hatırası ya da 'hayalet'inin de katılımıyla, hem onunla, hem de birbirleriyle olan eski ya da yeni ilişkilerini irdeler, hatta çataçat hesaplaşırlar..


İki filmin diğer önemli benzerliği de savaş muhabirliğinin, sosyal ve ailevi ilişkilere verdiği zararlardan ve de mesleğin -özü itibarıyla-  yaşamsal risklerinden bahsetmesidir..

Tabii kadın olmanın -üstelik bir de eş ve anne olarak- kadın savaş fotoğrafçısı olmanın olumsuz etkileri, daha da katmerlenerek artacaktır..
Aylarca evinden, ailesinden uzakta kaldığından, aile ve yakın çevreden yükselen, giderek dayanılmaz hale gelecek homurtular, resmen sert tepkilere dönüşecek, kendi eşi ve de çocuklarıyla olan mesafeler uzayacak, hatta araya yüksek duvarlar örülecektir..


Bir süre sonra Isabelle Reed de, sevgili ailesinin kendisine hiç de ihtiyacı kalmadığını anlamıştır; günlük yaşantıları o olmadan da gayet rahat yürümekte, her eve dönüşünde, evi ve ailesi ona biraz daha yabancılaşmaktadır..
O artık bir 'fazlalık'tır..

Hemen yanımızda icra olunan, kanın gövdeyi götürdüğü bir savaş mı daha acı vericidir ya da hemen önümüzde korkunç bir gürültüyle patlayan bir bomba mı daha sarsıcıdır; yoksa içimizde sessizce büyüttüğümüz bir 'ruhsal' yıkımın, bizi özkıyıma kadar sürüklemesi mi çok daha acı ve sarsıcıdır?.


Her iki 'taraf' için de epeyi yıpratıcı olan bu 'psikolojik' sürece, annesiz büyüyen ergen oğlanın, babası ile olan -adeta nefret şimşekleri çakan- Oedipus Kompleksi de kokan didişmeleri damga vururken, 'genç oyuncu' Devin Druid'in özellikle parlayan performansına dikkat çekmeli; yukarıda sıraladığım sorulara kendince ve bizimle birlikte cevap ararken, ölü veya yaşayan kahramanlarının anılarında ve de zihinlerinde dolaşarak, olaylara, gelişmelere, onların gözlerinden, dolayısıyla da farklı açılardan bakan filmin, janrı gereği oluşan durağan anlatımını, ara ara devreye sokulan 'dinamik' görüntülerle hareketlendirmesini, gayet olumlu bulduğumu da söylemeliyim..


Bir 'eş' olarak, bir 'anne' olarak, bir 'çalışan kadın' olarak, evinden uzakta çalışan bir 'savaş muhabiri' olarak bir kadının, aile ve toplum içindeki 'sorunlu' konumunu, ayrımcılığa tabi tutulmasını, temeli ezelden çürümüş aile kurumunun özelinde irdeleyen Louder Than Bombs, erkek açısından da -evlenmek neyse de- çocuk yapıp baba olmanın, kendine özel bir işkenceci tutmakla eşdeğer olduğunu gözler önüne seren, iyi bir drama..
O belki yeni bir şey anlatmıyor, ama iyi anlatıyor..
İbret alarak izleyiniz!.




Louder Than Bombs / Sessiz Çığlık

Yönetmen: Joachim Trier
Senaryo: Joachim Trier, Eskil Vogt
Oyuncular: Isabelle Huppert, Gabriel Byrne, Jesse Eisenberg, Devin Druid 
Yapım: 2015, Norveç / Fransa / Danimarka, 109'

3.5 / 5