24.12.18

Bumblebee


1987 yılında firarda olan Bumblebee, Kaliforniya’da küçük bir sahil kasabasındaki bir hurdalığa sığınır.

Charlie (Hailee Steinfeld), 18 yaşına girmek üzeredir ve dünyadaki yerini bulmaya çalışırken Bumblebee’yi savaştan yaralanmış ve bozulmuş bir halde bulur.
Charlie onu yeniden canlandırdığında kısa sürede onun sıradan bir sarı Volkswagen tosbağa olmadığını anlar.

Yönetmenliğini Travis Knight’ın (“Kubo and the Two Strings, The Boxtrolls”) yaptığı, senaryosunu Christina Hodson'ın (Unforgettable, Birds of Prey) yazdığı filmin oyuncuları; Hailee Steinfeld (True Grit, The Edge of Seventeen), John Cena (Trainwreck, Blockers), Jorge Lendeborg Jr. (Spider-Man: Homecoming, Love, Simon), John Ortiz (Replicas, Peppermint), Jason Drucker (Diary of a Wimpy Kid: The Long Haul, Barely Lethal), Pamela Adlon (“Better Things”) ve Stephen Schneider (“Broad City,” “You’re the Worst”).




Filmde ayrıca sesleriyle yer alan sanatçılar; Oscar adayı Angela Bassett (Mission: Impossible – Fallout, Black Panther), Justin Theroux (“Maniac,” The Lego Ninjago Movie), ikonik Optimus Prime’a yeninden sesini veren Peter Cullen (Transformers serisi) ve B-127 rolüyle Dylan O’Brien (The Maze Runner serisi) rol alıyor.

Yapımcılar, Lorenzo di Bonaventura (Transformers serisi, Deepwater Horizon), Tom DeSanto (Transformers serisi, X-Men) & Don Murphy (Transformers serisi, The League of Extraordinary Gentlemen), Michael Bay (Transformers serisi, Armageddon) ve Mark Vahradian (Transformers serisi, Deepwater Horizon).

Görüntü yönetmeni Enrique Chediak (American Assassin, Deepwater Horizon).
Yapım tasarımcı Sean Haworth (Deadpool, Ender’s Game).
Editör Paul Rubell (Collateral, The Insider).
Kostüm tasarımcı Dayna Pink (Concussion; Crazy, Stupid, Love).
İdari yapımcılar; Steven Spielberg (Saving Private Ryan, Schindler’s List), Brian Goldner (Transformers serisi, G.I. Joe serisi) ve Chris Brigham (Inception, Assassin’s Creed).
Süre: 119 dakika

Bumblebee, 21 Aralık'ta gösterime girdi..




YAPIM HAKKINDA

12 yıl önce ilk Transformers filminin White Sands, Mexico’da çekimlerine başlandığından beri popüler bir oyuncağı filme dönüştürme fikri, 3,4 milyarlık gişe hasılatıyla dünya çapında bir fenomen olarak yaratıcılarını bile şaşırtmıştı.
Efsane, Bumblebee filminin aksiyon yüklü olduğu kadar duygusal olarak da etkileyici hikayesiyle yeni bir alana giriyor.
Film başlarken izleyiciler, Cyberton bilgisindeki Bumblee’yi ilk kez görüyorlar. B-127 olarak bilinen parlak sarı Transformer, Autobotlarla Decepticonlar arasında yüzyıllardır süren savaşta mücadele etmiş öfkeli bir savaşçı. Autobotlar her şeyi kaybetmiş gibi görünürken B-127 bir görevle Dünya’ya gönderilir; yoldaşları için bir sığınak inşa etme umuduyla gezegeni ve sakinlerini korumak.

Shatter ve Dropkick adlı iki Decepticon, kendisini takip edip ederek yeryüzü sakinlerini tehlikeye atan bir saldırıyı başlattıklarında ve bir Amerikan askeri timi, uzaylı türlerin insanlık için bir tehdit oluşturduğuna karar verdiğinde gelişi karmaşık bir hal alır. Bumblebee, kırık dökük, sarı bir Volkswagen Beetle kılığına gizlenerek takipçilerinden saklanmaya çalışır. Ama Charlie adındaki bir genç kız arabayı tamir etmeye karar verdiğinde gerçek kimliğini tesadüfen ortaya çıkarır.

Yapımcı Lorenzo di Bonaventura, filmi bir çıkış hikayesi olarak tanımlıyor; “Bu, Bumblebee’nin yeryüzünde ilk ortaya çıkış hikayesi. Film, Bay kronolojisiyle yazıldığı için karakterinin derinliklerine inme ve izleyicilere onu sevmeleri için daha çok sebep verme fırsatımız vardı. Charlie’yle olan ilişkisi aracılığıyla etkili bir şekilde yepyeni bir hikaye yaratıyor. İkisi için de bir ergenliğe geçiş hikayesine dönüşüyor.”




Senaryo yazarı Christina Hodson, Bumblebee hakkındaki ilk bakış açısını yarattığında yapımcılar vizyonuna hayran kalmış. Hodson, merkezinde duygusal bir hikaye olan daha küçük, daha aile dostu bir hikaye hayal etmiş.
Robotların daha duygusal, daha insancıl bir versiyonun içeren “daha iyi, daha nazik” bir Transformers hikayesi kavramı yapımcıların ilgisini çekmiş.
Di Bonaventura şunları söylüyor; “Christina, öncekilerden farklı türde bir hikaye yapmaya ve inançlı olmaya ikna etti. İzleyici, her zaman Transformerların kim olduğunu öğrenmek istemişti. Onun hikayesi de karakterleri geliştirmemize ve daha özel bir hikaye anlatmamıza olanak verdi. İzleyicilerin, bir Transformer’ı daha önce hiç olmadığı bir şekilde tanımasına olanak veriyoruz.”

Hodson’ın ilk taslağı, 2016 sonbaharında tamamlanmış ve Hailee Steinfeld’in Charlie ve Bumblebee karakterinin merkezde olduğu duygusal bir hikayeymiş.
Hodson şunları söylüyor; “Maceralarda kızları görmeyi seviyorum. Tipik kalıplara girmeyen bir dişi karakter yaratmak istedim. Charlie’nin bir yabancı gibi hissetmesinin nedenlerinden biri de birçok özelliği olması. Zeki ama biraz inek bir tip, biraz erkek Fatma, biraz da sporcu. Kesinlikle Transformers tarzı gerilim, adrenalin, macera ve eğlenceyle dolu. Ama çok fazla duygu da içeriyor.”

Yapımcılar ve Paramount, Christina’nın taslağını okuduktan sonra hikayesinden çok heyecanlanmış ve hemen yapıma geçmişler.
Di Bonaventura şöyle söylüyor; “Christina, macera duygusunu aktarabildi ve benzersiz bir dişi kahraman yarattı.”

Tek bir karaktere odaklanma fikri, orijinal Transformers’ın yaratıcıları olan Hasbro tarafından da büyük bir hevesle karşılanmış. Şirketin CEO’su ve filmin idari yapımcısı Brian Goldner, Bumblebee’nin “iç hayatını” anlatan senaryoyu okuduğunda memnun olmuş. “Biz Hasbro’da Transformers dünyasının koruyucularıyız. Bu yüzden de özellikle Charlie’nin onu hayranlarının bildiği ve Bumblebee hakkında sevdikleri şeye yepyeni bir yolla doğrudan bağlayarak ona hayat verme şeklini beğendik.

Di Bonaventura şöyle anlatıyor; “Bumblebee, mükemmel bir seçimdi. Hayranların favorisi ve muhtemelen en çok insana benzeyen robot. Bumblebee samimi, gençlik coşkusuyla dolu, çok yönlü bir karakter.”

Goldner ayrıca filmin 1980’lerde, ilk Transformers oyuncaklarının, anime dizisinin ve çizgi romanlarının dünyada fırtınalar estirdiği zamanda geçmesi fikrini de onaylıyor. “Hikayeyi o canlı yıllarda konumlandırmak o karakterlerin yetenekli yaratıcılarına muhteşem bir gönderme oldu.”



Bayrağı Devretmek


Yapımcılar, hikaye fikrine karar verdikten sonra filmi yönetecek olan adaylarla bir araya gelmeye başlamışlar. Oybirliğiyle Portland merkezli animasyon şirketi Laika’nın CEO’su olan Travis Knight’ı seçmişler. Yapımcı, yönetmen ve animatör Knight’ın 2016 filmi Kubo and the Two Strings, en iyi animasyon filmi dalında BAFTA da dahil olmak üzere çeşitli ödüller kazanmış, iki Oscar ve bir Altın Küre adaylığının da yer aldığı çeşitli ödüllere aday gösterilmiştir.

Di Bonaventura şunları söylüyor; “Travis çok yetenekli bir yapımcı. Kubo and the Two Strings’e baktığınızda orijinal bir hikaye anlatımı ve görsel sergilemeyle dikkat çeken bir film görürsünüz. Bumblebee’de de istediğimiz buydu.”

Yapımcı Mark Vahradian projenin her şeyden çok özgün bir vizyona ve onu destekleyecek özgüvene sahip birine ihtiyacı olduğunu söylüyor. “10 yıldan uzun bir süredir başarılı olduktan sonra seriyi başka bir yönde ilerletmek ürkütücü olabilir. Ama Travis bu zorluktan korkmadı.”

Büyük bütçeli bir filmi yönetmeyi başarılı bir kurumu yönetmeye benzeten di Bonaventura, Knight’ın şirketini animasyon film yapımının üst basamaklarına çıkarmasının da bu karar da etkili olduğunu söylüyor. “Travis’in çok sakin ve özgüvenli bir tavrı var ve size de güven veriyor. Bu filmleri yönetmek de kolay değildir. Kaçınılmaz fırtınalarla karşılaşırsınız. Hepsini çözmek için ne gerekiyorsa yaptı. Ayrıca senaryodan istediğimiz yönetimi ve duyguyu tam olarak anladı.”

Knight, 1980’lerde çocukken Transformes aksiyon figürleriyle oynadığını hatırlıyor. Animasyon televizyon dizisinin büyük bir hayranıyken aynı zamanda döneme ait Spielberg’in E.T. the Extra-Terrestrial filmi ve John Hughes filmleri gibi klasik sinema filmlerine de düşkünmüş. “80’ler sinemasının devleri ergenliğe büyük bir hassasiyetle, samimiyetle ve mizahla yaklaşmıştı. Hepimizin yaşadığı, uyum sağlamak ve kabul görmek gerekse de bir öne çıkış, kendi kimliğini oluşturmak ve evrensel bir mücadeledir. Bütün bu anlar bazen çelişkili olabilir ve ergenliğin girdabına kapılabilir.”

Knight, özellikle Transformers’ın geniş dünyasına gireceği ve o evrenin küçük bir köşesine odaklanarak daha kişisel, karakter odaklı ve duygusal bir hikaye anlatacağı için heyecan duymuş. “Laika’da karanlıkla aydınlık, şiddetle samimiyet, mizahla duygu arasında sanatsal bir denge bulmaya çalışırız. Bu felsefeyi bu seriye getirme fikri benim için gerçekten heyecan vericiydi.”



Bir Genç Kız ve Arabası


Yapımcılar, hikayenin yalnız ve bir şekilde kaybolmuş baş karakterini oynaması için sadece eserinin global aksiyonunu taşıyabilecek birini değil aynı zamanda izleyiciyle duygusal düzeyde bağ kurabilen yetenekli bir oyuncu arıyorlarmış. Di Bonaventura, ilk tercihlerinin Hailee Steinfeld olduğunu söylüyor. “Amacımız bir kahraman yaratmaktı. O yüzden Charlie’nin filmin başında olduğu kişiden, sonradan büründüğü kişiye geçişini yapabilecek bir oyuncuya ihtiyacımız vardı. Hailee’nin büyüleyici olacağını biliyorduk.”

Yönetmenliğin %90’ının oyuncu seçimi olduğunu söyleyen geleneksel düşünce konusunda Knight şunları söylüyor; “Doğru oyuncuyu bulursanız işinizin büyük bir bölümü biter. Baş aktristiniz kesinlikle her şeyi yapabilir. Sizi güldürür, moralinizi düzeltir, kalbinizi kırar. Gözlerinin ardında her zaman çok fazla şey olur.”

14 yaşında Coen Kardeşlerin True Grit filminde çıkış yaptığı rolüyle Oscar’a aday gösterilen Steinfeld, stüdyo, role seçildiğini ilan ettiğinde sosyal medyadan ve fan sitelerinden aldığı tepkiye çok şaşırmış. Şunları söylüyor; “Büyük bir hayran kitlesi gördüm ve bu dünyanın bir parçası olmanın nasıl bir onur olduğunu fark ettim. Gerçekten çok özel bir iş yaptık. Hem hayranlar hem de seriyle yeni tanışan yeni izleyiciler için heyecanlıyım.”

Steinfeld’in sahnelerinin büyük bölümünde Charlie ile bilgisayar üretimi olan Bumblebee’nin etkileşimi yer alması da oyuncu için benzersiz bir durum sunmuş. Steinfeld, hazırlanmak için serinin önceki filmlerini izlemiş, orijinale konsantre olmuş ve robotlarla insanlar arasındaki konuşmalara dikkat etmiş. Şunları söylüyor; “Filmde insanlardan daha çok robotla sahnem vardı. Karşında bir şey olmadan rol yapmak çok zordu. Ama Travis’in vizyonu ilk günden itibaren çok netmiş. Kafasındaki hayali beyaz perdeye aktarmak konusunda bir yeteneğe sahip.”

Charlie, hâlâ ebeveynini kaybetmenin acısını ve öfkesini taşıyor ve ailesinin geri kalanının hayatına devam ettiğini düşünerek garajda babasının 1959 Corvete’i üzerinde çalışarak teselli bulmuş. Babasıyla birlikte oldukları zamanlarda eski arabalarla uğraşıp babasının en sevdiği müzikleri dinlerlermiş. Şimdi kendine ait bir arabasının olmasını özgürlük için bir bilet olarak görüyormuş.
Steinfeld şunları söylüyor; “Babası en iyi arkadaşıymış. Onu kaybedince bir parçasını kaybetmiş. O kayıp parçayı Bumblebee adını verdiği bir robotta buluyor.”

Di Bonaventura’ ya göre seride daha önce hiç denenmemiş bir şey de bir Transformer’ın tam olarak gelişmiş bir karakter olmasına izin vermekmiş. “Geleneksel olarak robotlar bir model. Optimus bilge, iyi, her şeyi biliyor gibi. Bu, izleyicinin bir robotu daha önce hiç olmadığı gibi tanımalarına olanak verme çabası.”
Steinfeld, karaktere yeni bir boyut getirmenin parçası olduğu için mutluymuş. Şunları söylüyor; “Bumblebee’nin sevilmeyecek bir yanı yok. Çok duygulu ama aynı zamanda güçlü bir savaşçı. Charlie için her şeyi yapacak bir koruyucu. Hayalimde var olmayan bu çok özel robotla kendi ilişkimi kurdum.”

Önceki filmlerde Transformerları Hugo Weaving, John Goodman, Ken Watanabe ve Steve Buscemi gibi ünlü oyuncular seslendirirken Bumblebee’de seriye yeni, heyecanlı, ses sanatçıları katılmış. İzleyiciler öncelikle iletişim için bir radyodan yardım alan Bumblebee’nin sesini kaybetmeden önce nasıl ses çıkardığını ilk kez duyacaklar.
Yapımcılar, başrolü seslendirmesi için The Maze Runner oyuncusu Dylan O’Brien’ı seçmiş. Filmde ayrıca serinin tarihinde ilk kez bir Transformer bir kadın oyuncu tarafından seslendirilmiş. Oscar adayı oyuncu Angela Bassett, sağ kolu Dropkick (Justin Theroux) ile Bumblebee’nin peşinden Dünya’ya gelerek filmin dikkat çeken yüzleşme sahnelerinde meydana getiren acımasız Decepticon Shatter’ı seslendiriyor.



Görevdeki Bir Adam 


Ajan Jack Burns, uzaylı teknolojisi ve tehditleriyle uğraşan 7. Bölge’de üst rütbeli bir subay ve çok gizli bir devlet ajanı. Bumblebee’yi ya da onun bildiği adıyla B-127’yi işlediği suçlardan dolayı adalete teslim etmek için hiçbir engel tanımayacaktır.
Knight, Güreş ringinin dışında Blockers ve Trainwreck gibi komedi rolleriyle bilinen WWE süperstarı John Cena’nın karakterin sertliği ve empatisi arasında doğru dengeyi bulduğunu söylüyor ve şunları ekliyor; “John benim için bir keşifti. Muhteşem bir oyuncu. Komedide çok iyi olduğunu biliyordum ama bu rol gerçekten farklı bir şey istiyor. Fiziksel varlığı kaçınılmaz ama empatisini ve kalbini de göstermesi gerekiyordu.”

Cena da karakteri Ajan Burns gibi yaptığı her işte maksimum çaba gösteriyor. Buna karakterinin geçmiş hikayesini oluşturmak da dahil. Oyuncuya göre Burns, yalnız kurt, üst rütbeli bir profesyonel asker. Cena şunları söylüyor; “Görevini ne pahasına olursa olsun tamamlayacak ve bunu yapmak için de çok miktarda ekipman getiriyor.”

Burns, ülkenin ve dünyanın iyiliği için savaştığına inanıyor. Ama bazen ideolojisi o kadar daralıyor ki etrafındaki her şeyi göremiyor. Cena şunları ekliyor; “Ben hep çelişkili bir karakteri canlandırıp farklı bir boyutunu göstermek isterdim. Başlangıç hikayesi yapmanın eğlenceli yanı önceki filmlerde yer alan yanıtlanmamış soruların derinine inmektir.  Bu film, 7. Bölge’nin, ilk filmde Ajan Simmons’la tanıştığımız zamandaki yerleşik bir kurum olmasından yıllar önce geçiyor. O zaman son derece gizliydi. O yüzden 20 yıl öncesinde ne kadar gizli olduğunu siz düşünün.”

Cena, askeri helikoptere binme, hassas bir akrobat sürüş pilotuyla ve etrafında patlamalarla birlikte rol yapma fırsatının çocuk gibi hissetmesini sağladığını söylüyor. “Ben özümde hala 13 yaşında bir çocuğum. Tam gaz giden bir Humvee ile ormana dalmak, 2 metrelik yollarda patinaj çekmek, yolcu koltuğunda oturup bir uçurumdan aşağı bakmak müthişti. Emin ellerde olduğumu her zaman biliyordum.”

Oyuncu, 7. Bölge askerlerini canlandırmak üzere tecrübeli askeri personelle birlikte çalıştığı için heyecan duymuş. “İzleyiciye dönemsel olarak doğru bir deneyim yaşatmak için bir adım ileri gidip bu işi gerçekten yapan insanlarla çalışmak film için gerçekten iyi oldu. Benim için de sette bu işte tecrübeli kişilerin olması kesinlikle muhteşemdi.”

Burns’un filmdeki zıt karakteri bir hükümet bilim adamı olan ve Bumblebee’nin peşindeki Decepticonları inceleyen Dr. Powell. John Ortiz’in canlandırdığı karakter, bir uzaylıyla buluşmanın hayalinin gerçekleşmesi olduğunu düşünüyor. Burns’ün aksine Powell, mekanik, dev yaratıklarla pazarlık etmenin, arkadaş olmanın ve sonunda onları kontrol etmenin mümkün olduğunu düşünüyor.”
Powell, bilim adamı olarak Decepticonlarla çalışmayı hayatının fırsatı olarak görüyor. Bu yüzden onlara ihtiyaçları olan her türlü insan teknolojisine erişim izni vermeye gönüllü. Hırs ve saflık karışımı bir düşünceyle onları idare edebileceğini düşünüyor. Bu yüzden Burns’ü uzak tutmaya çalışırken bir yandan da onlarla görüşüyor.

Di Bonaventura, daha önce Ortiz’le Replicas filminde birlikte çalışmış. Ortiz, yapımcıya göre o filmde “lezzetli bir kötü karakteri” canlandırmış. Oyuncunun Burns’un askeri içgüdülerine karşı kusursuz bir denge oluşturduğunu biliyormuş. Di Bonaventura şunları söylüyor; “Powell, merakı potansiyel bir tehlike oluşturan bir bilim adamı. Burns de sadece tehlikeyi görebilen biri.”



Arkadaşlar ve Aile


Hala babasının kaybıyla mücadele eden Charlie’nin yan komşusu Remo’nun yakın tavırlarına ve olumlu davranışlarına ayıracak vakti yoktur.
Yıldızı yeni yükselen Jorge Lendeborg Jr. Tarafından canlandırılan Memo, Charlie’nin dünyadaki en havalı kız olduğunu düşünür. Knight, Memo’nun farklı özelliklerini taşıyacak bir oyuncuyu bulmanın zor olduğunu söylüyor. “Jorge, içgüdüsel bir oyuncu. Baş döndürücü bir gülümsemesi var. Karakterin derinliğini ve farklı boyutlarını bulmak için sayfada yazılı olandan ötesini görüyor. Çok sevimli ve hoş biri ve Memo’yu çok güzel bir biçimde canlandırıyor.”

Oyuncu, karakteriyle birçok ortak noktası olduğunu söylüyor. “Aksiyon figürlerini ve bilim kurguyu seviyor. Bilim kurgu benim en sevdiğim konu. Bana çok benzediğini ve bunu Memo’ya aktarmanın çok kolay olduğunu söyleyebilirim.”
Charlie’yi benzersiz kılan özellikler, tam da Memo’nun onunla ilgili sevdiği özellikler. Lendeborg şunları söylüyor; “Kendi istediğini yapmayı seviyor. Uyum sağlamaya çalışmıyor. Yaptıklarından pişmanlık duymuyor. Memo onunla konuşmaya çalışıyor. Ama onun Memo’ya ayıracak zamanı yok.”

Ama Memo, Bumblebee’yi öğrendiğinde Charlie’nin sırrın ortaya çıkmaması için onu yakın tutmaktan başka seçeneği kalmıyor. Lendeborg’un ilk sahnesi, Memo’nun Watson’ın garajında robotu keşfettiği sahne olmuş. Steinfeld gibi o da önceki beş Transformers filmini izlemenin onu o güne gerçekten hazırlayabildiğini söylüyor.
Lendeborg’e göre “Orada gerçekten bir robot olduğunu hayal etmeniz gerekiyor. Ama oyunculuktaki diğer her şey gibi. O adımı atmanız gerekiyor.”

Charlie’nin babası öldükten sonra geçen yıllarda annesi Sally (Pamela Adlon), yeni bir sevgili bulmuş ve küçük kardeşi Otis (Jason Drucker) de yeni üvey babası Ron (Stephen Schneider) ile bir bağ kurmuş.
“Better Things” dizisinin idari yapımcısı ve Emmy ödülü oyuncusu Adlon, Knight’a göre bir doğal afetmiş. “Pam, çok yetenekli ve komik. Sally, oyuncu farklı performans tarzları bulmadığı taktirde kolayca bir karikatüre dönebilecek karakterlerden biri. Pam, gerçek hayatta genç çocukları olan bir anne ve 80’lerde kendi ergenliğindeki anılara sahip. Bu kesinlikle Charlie ile Sally arasındaki etkileşime yaklaşımını belirledi.”

Transformers evreni Adlon’a yabancı olsa da Knight’ın film için vizyonu ilgisini çekmiş. Şunları söylüyor; “Kubo’yu çok sevmiştim ve Travis de film yapımcılığında farklı bir zamanı anımsatacak bir film yapmaktan, 1980’lerde Amblin filmlerinin yarattığı türden bir duyguyu ve keşif hissini yaratmaktan bahsediyordu. Peşinizden uzaylı robotlar ya da korkunç, gizli insan ajanlar gelse bile bir ailenin her şeye karşı koyabileceği bir film olmasını çok sevdim.”




Adlon ve Steinfeld, hem kamera önünde hem de arkasında gerçek bir anne-genç kız ilişkisi yakalamış. Adlon şunları söylüyor; “Bana karşı inanılmaz. Her gün o muazzam ve fiziki sahneleri çekerken ve orada olmayan bir şeyin karşısında rol yapmak zorunda kaldığında onu izledim. İnanılmaz. O çocuk bir süperstar. Ve çok tatlı, yetenekli ve ilginç biri.”

Knight için Charlie’nin küçük erkek kardeşi Otis rolüne doğal ve doğaçlama yapma özelliklerine sahip bir oyuncu bulmak çok önemliymiş. Şunları söylüyor; “Seçmeler sırasında ‘Çaresine bakmamız gerekecek” dediğim bir an geldi. Sonra Jason Drucker’ı gördüğümde ‘Tamam! İşte bizim Otis’imiz!’ dedim. Çok doğru seçimler yaptı. Gerçekten komik ve doğuştan yetenekli bir oyuncu.”
Bumblebee, Steinfeld ve 12 yaşındaki Drucker’ın birlikte kardeş rolünü oynadıkları ikinci projeleri olmuş. Daha önce birlikte Barely Lethal’da da rol almışlar. “Abla kardeş dinamiğine sahibiz.” Diyor.

Meraklı, küçük, erkek kardeş sonunda Bumblebee’yi öğrenir ve maceraya katılmak ister. Charlie, onu uzaklaştırmak için kendisi Bumblebee’yi kurtarmaya giderken kardeşinin de annesiyle üvey babasını evde tutmak için onları yanıltmasını ister. Drucker şunları söylüyor; “Otis, de ablası için endişe ediyor. Karate hareketleriyle yardım edebileceğini düşünüyor.”

Drucker, en sevdiği oyuncaklarından birini konu alan filmde rol aldığına inanamıyormuş. Şunları söylüyor; “Transformers çok havalı. Tek sorunum robotun tekrar kamyona dönmesi için çabalamaktı. Onu robota dönüştürmek konusunda bir sorunum yoktu. Ama hangisinin sağ kapı, hangisinin sol kapı olduğunu ve başının nasıl katlandığını hiç çözemedim. Sabır küpü gibi.”

Charlie, üvey babası Ron’un asla babasının yerine geçecek kadar iyi olmayacağını anlaması için her şeyi yapıyor. Schneider’ın canlandırdığı Ron, bazen gergin aile sahnelerindeki rahatlatıcı komedi unsuru oluyor. Bu filmle ilk büyük sinema filmi oyunculuk deneyimini yaşayan oyuncu şunları söylüyor; “Ron, biraz olaylardan habersiz ve aşırı güvenli biri. Sadece iyilik yapmak istiyor ve durum ne kadar kötü olursa olsun gerçekleri görmeyen bir iyimser.  Komedi dehası olan Pamela’nın yardımıyla bu komik, mükemmel üvey baba modelini oluşturdum. Canlandırmak çok keyifliydi. Filmin birçok rolünde teknik notlar ve ağır duygusal vurgular vardı. Bu ise sadece eğlenceliydi.”

Ron, kendi tarzıyla üvey kızına yardım etmeye gelerek herkesi şaşırtıyor. Schneider şunları söylüyor; “Aslında tamamen tesadüfi bir şekilde olmayı hayal ettiği kahramana dönüşüyor. Birkaç dakika için bir serseri oluyor ve sonunda en azından günü kurtarmada bir rol oynuyor. Charlie, kendisi için hayatını riske attığını görüyor ve sonunda onun değerini anlıyor.”

Charlie, karakterlerinin dinamiğine rağmen, sette kendisini sürekli güldüren Steinfeld’e soğuk davranmakta zorluk çekmiş.  Şunları söylüyor; “Charlie, onu sevmek istemiyor. Ona Ron’dan başka bir şekilde hitap etmek istemiyor. Ama Stephan’ı seviyorum ve kamera önünde birlikte çok eğlendik.”
Küçük kardeş Otis ile çok daha basit bir ilişkileri var. Drucker şunu söylüyor; “En iyi üvey baba. Başka söze gerek yok!”



Kaliforniya Rüyası


Bumblebee,  Kaliforniya’da geçen ve orada çekilen ilk Transformers filmi. Yapımcılar eyaletin doğal güzelliğinden ve çeşitliliğinden her yönüyle yararlanmış. Senaryoya göre Charlie’nin kurmaca Brighton Falls kasabası, Kuzey Kaliforniya’da küçük bir kıyı kasabası. Ağaçlıklı bir Ana caddesi, yerel aile dükkanlarının yerini yeni marka isimlerin aldığı bir yer. San Francisco’dan 15 dakikalık kısa bir feribot yolculuğuyla ulaşılan küçük Vallejo kasabası bu bu amaca çok uygunmuş.
Di Bonaventura şunları söylüyor; “Senaryo, 80’lerin sonlarının havasını taşıyan mükemmel bir Kaliforniya sahil kasabası. Santa Cruz iskelesinin zamanın ötesine ait olma duygusunu arıyorduk.”

Vallejo’nun etrafındaki bölge, Golden Gate köprüsüne bakan en popüler turist mekanlarından biri olan Sausalito’daki Battery Spencer gibi ikonik manzaralarla doludur. Yapım şirketi, geniş Golden Gate Milli Dinlenme Alanı’nda etkileyici Marin Headlands ve Sausalito’nun ünlü Rodeo Plajı’nı çekebilmiş.  Daha güneydeki Henry Cowell Redwoods Eyalet Parkı, Bumblebee ile Charlie arasındaki önemli sahneler için güneşli açık alanı sunmuş.
Diğer dış mekan sahneleri ormanda çekilmiş. Birçoğu filmin açılış sahnesinde görülen çekimler Watsonville’deki özel Big Creek Kereste Şirketi’nde çekilmiş. Vallejo’da artık kullanılmayan bir askeri tersane olan Mare Adası ise filmin hayretler veren finalinin büyük bölümüne ev sahipliği yapmış.

Şirket, Kaliforniya’nın merkezinde, Rock Creek Gölü yakınındaki bir kamp alanında ve Bishop yakınındaki Pine Creek Tungsten Madeni’ndeki sarp Nevada dağlarında iki durakta daha durmuş. İkinci mekan, 1890’larda altın ve gümüş aramalarının çok olduğu zamanlara ait ilginç bir tarihe sahiptir.

Yapım ekibi, Charlie’nin Bumblebee’yi paslanmış ve unutulmuş bir halde bulduğu Hank amcanın hurdalığındaki önemli çekimler için Güney Kaliforniya’da, San Pedro’da bir dükkanda ve bir tersanede kalmış.
Sürüş sahneleri Malibu’nun sahil yollarında, Griffith Park’ındaki dolambaçlı virajlarda ve Los Angeles şehir merkezinde sokaklarda ve tünellerde çekilmiş.
Şirket ayrıca kurmaca Gas‘n Guzzle’daki sahneler için Lancaster yakınındaki çöl bölgelerine ve Crestline’daki Thosand Pines Christian Camp’a gitmiş.
Filmdeki en büyük özel efektler sahnelerinden biri olan Shatter ve Dropkick’in Dünya’ya büyük girişi, bölgedeki saatte 48 km hızla esen rüzgarlarla oldukça zorlu olmuş.

Güneye doğru devam ederek 7. Bölge genel merkezi ve hava üssü, Long Beach’de yakın geçmişte kapatılmış olan bir Boeing fabrikasında inşa edilmiş. Mekan ayrıca Memo’nun yatak odasının içinden Charlie’nin tırmandığı vincin üstüne kadar çeşitli mekanlar için de kullanılmış. Final için gereken su sahneleri Universal’in setinde Falls Gölü adıyla bilinen dev bir tankta çekilmiş.



Charlie’nin Dünyasını İnşa Etmek


Knight’ın etrafı seride tecrübeli olan bir teknik ekiple çevriliymiş. Laika’daki ekibiyle 20 yıl boyunca yaratıcı ilişkiler geliştiren yönetmen için yeni iş arkadaşlarıyla çalışmak başlangıçta biraz sinir bozucu olmuş. Şunları söylüyor; “Laika’da kendi aramızda özel bir dil vardır. Onlarla mağara adamı homurtularıyla iletişim kurabilirim. Bu projede daha önceden tanıdığım tek bir kişi yoktu. Ama neyse ki olağanüstü bir gruptu.”

Yapım tasarımcı Sean Haworth, ilk Transformers filminde sanat yönetmeniymiş. Yanında robot evreniyle sağlam bir çalışma tecrübesi ve animasyon dizilerine derin bir bağla gelmiş. Şunları söylüyor; “Bumblebee, televizyon dizilerine ve o dönemin filmlerine tam bir saygı sunumu. O dönemin renklerini, modasını ve estetik anlayışını sahiplendik ama çok abartılı olmasını istemedik. Hiçbir şeyi hicvetmeyi ya da filmin çizgi film gibi görünmesini asla istemedik.”

Watson evinin dış mekanı Kuzey Kaliforniya kasabası San Rafael’de Peacock Gap’teki konut bölgesinin pitoresk çıkmaz sokağın sonunda inşa edilmiş. Semtin sakinleri, kasabaya bakan boş bir arazide neyin yükseldiğini merak ettiklerinde çok şaşırmışlar. Altındaki pastoral doklar sadece bir ön cepheymiş. Haworth, işe yarayabilecek pratik bir mekan aramış. Ama Bumblebee, 4 metre boyuyla ortalama evlerin çoğuna sığmıyormuş. Şunları söylüyor; “Başı çatıdan çıkardı. Bu yüzden biz de Los Angeles’a döndük ve aksiyonun etrafında bir evin dış mekanını inşa ettik.

‘50’lerden kalma modern, kolon kirişli ev, Kaliforniya savaş sonra inşaat patlamasındaki rolleriyle ünlenen mimar Cliff May ile müteahhit Joseph Eichler’ın öncü çalışmasından ilham almış. Kendisi de kolon kirişli bir evde yaşayan sanat yönetmeni A. Todd Holland, ne zaman setin tasarımı hakkında ikilemde kalsa “sadece eve gidip etrafa bakarak sorunu çözüyordum” diyor.

Filmin önemli setlerinden biri de Watsonların evine bağlı garajmış. İki kez inşa edilmiş. İlki bir film stüdyosunda, diğeri de San Rafael’deki tepelik bir alanda. Garaj, Charlie’nin başlıca dünyası. Haworth şunları söylüyor; “Orası babasıyla son bağı. O yüzden onun için evi gibi olmasını istedik. Bee ile etkileşime girmesi ve bir yandan da geçmişiyle bağlantı kurması için yeterli alana sahipti.”



Bir Aksiyon Eğitimi


Transformers serisi, nabızları durduran gözleri yuvalarından oynatan aksiyonuyla efsanedir. Bumblebee de bu anlamda hayranlarını kesinlikle hayal kırıklığına uğratmayacak. Akrobasi koordinatörü ve ikinci ekip yönetmeni Mike Gunther, daha önceki birkaç Transformers filminde Bay’le birlikte tehlikeli sahneleri ve savaşları tasarlamış. Ekibe beklenilen eğlence düzeyini bilerek gelmiş.

Gunther, yönetmene film için içinde hava makaraları, ram havası, havalı araba çeviriciler ve toplar bulunan bir “menü” vermiş. Şöyle anlatıyor; “Travis’i canlı aksiyon konusunda eğitmem gerektiğini biliyordum. Ama başka filmler ve özel sahneler hakkında o kadar engin bir bilgiye sahipti ki çok fazla ortak payda vardı. “İzleyicinin aksiyon ve eğlence açısından arzusunu nasıl doyurmak istediğini çok iyi biliyordu.”

Sonuç, önceki filmlerin bütün gücüne sahip ve hepsini çok özel ve konsantre tutan aksiyon sahneleri. Knight şunları söylüyor; “Mike, gerilim ve tehlike duygusunu kaybetmeden aksiyonu nasıl oranlayacağını içgüdüsel olarak çok iyi biliyordu. Farklı bir duygusal etkinin peşinde olduğumu anlıyordu. Bu filmde büyük bir gösteri var. Buna hiç şüphe yok. Ama aksiyonun Charlie ve Bee gibi değer verdiğimiz bir gerçekliğe dayanması önemliydi. Robot kavgalarının coşkusu ve yüksek hızlı araba kovalamacaları duyguyu etkilemiyorlarsa anlamsız olurlar.”

Günder’in sorumlu olduğu birçok uygulamalı görevi de varmış. Örneğin; o ve ekibi, ulaştırma departmanıyla birlikte Steinfeld’le çalışarak ona manuel vites kullanmayı öğretmişler. Steinfeld şöyle anlatıyor; “İlk kez düz vites kullandım. Kolay olduğunu söylemek isterim. Ama düşünmeniz gereken milyonlarca şey olduğunda aslında epey zordu. Camları açıp kapamak bile kolay değildi. Düğmeler nerede? Bir kere kazara açma kolunu kırdım çünkü ne yaptığımı bilmiyordum.”

Oyuncu, Volkswagen kapsül aracına akrobasi sürücüsü Mike Johnson direksiyondayken binmenin rahatlatıcı olduğunu söylüyor. “Bir arabanın direksiyonunda olmak ve kontrolde olmamak tuhaf bir duygu. Ama aynı zamanda bunu düşünmemek ve sadece sürüyormuş gibi davranmak da güzel.”




Los Angeles’taki Griffith Park’taki dolambaçlı yollardaki bir sahnede Charlie ve Memo keskin bir virajdan dönüyor ve Ajan Burns’e şiddetle çarpıyorlar. Sahne sırasında araba tamamen kör sürücü kapsülüyle kontrol ediliyormuş. Şöyle anlatıyor; “Jorge ve ben arabanın içindeydik ve tepeden aşağıya doğru gidiyorduk. Keskin bir şekilde dönüp acı bir frenle John Cena’nın önünde durduğumuzda Jorge’ye bakıyorum. Jorge’nin ağzından çıkan seslere asla inanamazsınız.”

Gunther, Humveeler, Charlie’nin ailesinin de yer aldığı ve üvey babası Ron’un bir 1972 Oldsmobile Vista Cruiser pikap ile Broncolar ve başka askeri araçların takibini bozmak için yaptığı heyecan verici kovalamacasında kör sürücü kapsülünü bir kez daha kullanmış.
Drucker şöyle anlatıyor; “Eğlence trenine binmek gibiydi. Çok gerçekti. Sanki kötü adamlar tarafından kovalanıyor ve sert sürüşler yapıyor gibiydik. Ama üstte bir akrobasi sürücüsü olduğu için gerçekten bir şey yapmamız gerekmediğini bilmek arkamıza yaslanıp sürüşün keyfini çıkarmamız anlamına geliyordu!”

Steinfeld’ın karakteri, babasının ölümünden önce dalış şampiyonuymuş ve filmin finalinde kuledeki deneyimi çok önemli bir şekilde devreye giriyor. Ekip gerçek dalış için bir jimnastikçi ve NCAA dalışçısı Michelle DeMond’u görevlendirmiş. Ama Steinfeld, dalışın hemen öncesindeki sıçrayışlarda görülüyor.
Gunther şunları söylüyor; “Hailee, yüksekten korkmuyor. Ama biz rol yapabilmesi ve rahat hissetmesi için sahneye onu hep ekledik. Yukarı sorunsuz çıktı. Ama 10 metre dalış ve bir buçuk tur takla atılacaksa bir profesyonel getirirsiniz.”

Jesicca Harbeck, başka akrobasi sahnelerinden de oyuncu için dublörlük yapmış. Ama üçüncü bölümdeki büyük aksiyon sahneleri sırasında Steinfeld kendi aksiyon görevlerinin çoğunu yapmış. Knight şunları söylüyor; “Bee’yi kurtarmak için 40 metrelik bir vince çıkıp dalış yapması gereken bir sahne var. Onun bir kısmını gece mekanda, bir kısmını stüdyoda çektik. Hailee her seferinde geldi. Oldukça etkileyiciydi.”

Steinfeld filmin hiç düşünmediği şekilde fiziksel açıdan zorlayıcı olduğunu da söylüyor. “Havada 10 metre kadar yüksekte asılısınız ve hava dondurucu. Bağlanmış olduğunuz halde olasılıkları düşünüyorsunuz. Vince tırmanırken rahattım. Durmayacaktım. Ama bir noktada birinin “Kestik!” diye bağırmasını bekledim ve nihayet yukardaydım ve aşağı “daha fazla ilerleyemiyorum! Kesecek misiniz?” diye bağırdım.”



Eski Lensler Yeni Görünüm


Di Bonaventura, Red 2, American Assassin and Deepwater Horizon gibi daha önceki birkaç yapımında çalışan görüntü yönetmeni Enrique Chediak’ı getirmiş.
Yapımcı şunları söylüyor; “Enrique sadece olağanüstü bir görüntü yönetmeni değil. Aynı zamanda duygusal olarak da erişilebilir. Travis’in süreç hakkında bilmediklerini Enrique biliyordu.”

Knight’ın yönetmen koltuğunda oturacağını bilmek Chediak’ın projeyi kabul etme kararında önemli bir unsur olmuş. Şöyle anlatıyor; “Kızımı Kubo’yu izlemeye götürmüştüm. Hikayenin insani yanı dikkatimi çekmişti. Bu filmin sadece boş bir karede savaşan robotlar hakkında olmadığını ilişkiler hakkında olduğunu anladığımda kabul ettim.”

Knight, Chediak ile tanıştığı andan itibaren kendisi gibi birini bulduğunu biliyormuş. “Bu filmde anlamlı bir yaratıcı ilişki kurduk. Ara sıra birbirimize meydan okumadık değil ama samimi fikirlerin farklılığını çok severim. O olağanüstü bir sanatçı ve daha da iyi bir insan.”

Chediak ve Knight, Transformers serisinin damgası olan ayırt edici canlı görüntü kalitesi ve yüksek kontrastından kaçınmaya, onun yerine 1980’lerin popüler sinemasını çağrıştıran bir görünümü tercih etmişler. Görüntü yönetmeni şunları söylüyor; “O görünümü yeniden üretmeden yeniden yorumlamak istedik. Alexa dijital formatı kullandık. Ayrıca 60’ların Panavision lenslerini kullandık. Bu filmde çok yumuşak bir görüntü veren milyonlarca kusura sahipler.”

Filmin mmknmrtb notu:   6   /10