On üç yaşında Teksaslı
bir oğlan çocuğu olan Nicholas Barclay, 1994'te ortadan
kaybolmuş ve bir daha da kendisinden haber alınamamıştır..
Polisin yıllarca araştırdığı ve
hiçbir sonuç elde edemediği, hatta 'acılı' ailenin
de alışmaya başladığı bu kayıp olayı, 1997 yılında ta
İspanya'dan gelen bir telefonla, yeniden alevlenecektir..
Ülkesinden kaçırılan Nicholas, İspanya'da ortaya çıkmıştır çıkmasına ama, psikolojik olduğu kadar, bariz fizyolojik değişimlere de uğramış olarak..
Ülkesinden kaçırılan Nicholas, İspanya'da ortaya çıkmıştır çıkmasına ama, psikolojik olduğu kadar, bariz fizyolojik değişimlere de uğramış olarak..
Kaçırılmış ve üç
yıl boyunca bir sürü kötü olay yaşamış bir
çocuğun ruhsal sorunlar yaşaması gayet doğal olsa da,
sapsarı saçlarının siyaha, mavi gözlerinin de
kahverengiye dönüşmesi nasıl açıklanabilir ki?.
Aslında bu durum -filmi izlemeye
başlayanlar için de olduğu gibi- hiç de sır falan
değildir..
Yirmili yaşlardaki koca bir adam, yüzünü fazla göstermeyen ve kendine çocuk süsü veren kıyafetlere bürünerek, kendi kendini -kayıp bir çocuk olarak- İspanyol polisine ihbar etmiştir..
Yirmili yaşlardaki koca bir adam, yüzünü fazla göstermeyen ve kendine çocuk süsü veren kıyafetlere bürünerek, kendi kendini -kayıp bir çocuk olarak- İspanyol polisine ihbar etmiştir..
Daha sonra, bu sahtekârlığı daha da ilerleten Fransız-Arap melezi bu genç, elçilik görevlilerinden, federal polise ve müstakbel ailesine kadar herkese, kendisinin, ABD'li kayıp çocuk Nicholas Barclay olduğuna ikna eder..
Ve 'sevgili ablası' tarafından teslim
alınarak, İspanya'dan ABD'ye, yeni bir aileye, yeni bir hayata
kavuşmak üzre yola çıkar..
Tv belgeselleriyle tanınan Bart
Layton'ın yönettiği filmi izlerken -benzer bir konuyu işleyen-
Clint Eastwood'un Changeling (2008)'i akla geliyor..
'İflah olmaz bir suçlunun
biyografisi' özellikli bu belgesel, çok başarılı
canlandırmalarla birlikte, adeta, gerilimi ve gizemi yoğun bir
polisiye filme dönüşüyor..
İlginç sahne geçişleri ve dinamik kurgusuyla akıcılığını asla yitirmeyen filmin tek kafa karıştıran ve de belgesel gerçekliğinden şüpheye düşüren şey, anca birbiri ardına gelen tesadüflerle ilerleyebilecek -mantık sınırlarını da zorlayan- olayların, süreci pek de kesintiye uğratmaması oldu..
Yani, anlatılan sahtekârlığın
daha önce ortaya çıkarılmamasını ancak bir dizi
ihmalkarlıkla açıklayabilmek mümkün oluyor ki bu
da biraz rahatsız edici..
'Şu hayatta neler oluyor yahu!'
dedirten hikâyesinin ana sürprizi denebilecek sırrın, en
baştan itibaren açıkça ortaya konulması, filmden
alınacak zevki azaltmadığı gibi, gizemi daha da yaygınlaştırarak
heyecanı daha da arttırıyor ve üstelik, ilerleyen süreçte
göz kırpmaya başlayan başka sırlara da kapılar açılıyor..
The Imposter / Hayat Avcısı
Yönetmen: Bart Layton
Tür: Belgesel, biyografi
Oyuncular: Adam O’Brian, Anna Ruben,
Cathy Dresbach
Yapım: İngiltere, 2012, 99'
8 /10
8 /10